Şiirkolik Öykü Yarışması Birincisi

Metin ÇALIŞKAN

Madamın Kayıp Köşkü



"Bakın anlatayım..." diyerek, yüzünü mum ışığına biraz daha yaklaştırdı. Gölgesi artık odayı kaplamıştı ve adam iyiden iyiye belirginleşmişti.

Tedirgin elleri dizlerinde trampet çalıyordu. Bilmediğimiz bir melodinin, bilmediğimiz nakaratını icra etmekle meşguldü. Adam az sonra acayip felaketlere şahit olacakmışçasına yutkundu. Elleri trampet resitalini bitirdi. Üzerine eğreti gelen, yamalı ceketini düzeltti. Birbirine karışmış saçında ve sakalında bir şeyler arandı. Geniş yüzü, beyaza çalan teni, kırmızı burnu, morarmış gözleri, hepsi onundu. Fakat sanki hiçbiri ona ait değildi.

Yarım saate yakındır, Madam, yanında oturan bu adamı inceliyordu. Ağzından iki kelime alabilmişti. Sadece iki küçük kelimecik... Belki de adam anlatmayı bilmiyordu. Öyle ya, bazıları sadece dinlemek için vardı. Aynı Madam gibi o da sadece dinlerdi. İnsanlar, kendilerini gerçekten dinleyecek birilerine muhtaçtı. Madam gibilerine muhtaçlardı. Bunu dile getirmezlerdi bir acizlik belirtisi saydıklarından veya gerçekten aciz olduklarından.

Madam ıhlamur dolu fincanından bir yudum aldı. Sonra, şıkırdayan yüzükler, titreyen fincana eşlik ederken, adam ile ortalarında duran ahşap sehpaya bıraktı fincanı. Hep şıktı Madam, iki asra yaklaşan ömrüne rağmen hep şık, hep hayat dolu. İstanbul'a yakışan bir kadındı, hep öyle olmuştu, hep öyle olacaktı. Bu kentin kıymetine de kıyametine de asgari sayıda insan vakıf olurdu. Madam da bu asgari sayıdaki insan grubundaydı.

Adam hareketlendi. Cebinden bir sigara çıkardı. Odaya göz gezdirdi. Karşılıklı iki koltuk (döşemeleri lal mavisi filan) ortada ahşap bir sehpa, sehpanın üzerinde yıldız tozları, dört duvarda birer yağlı boya tablo (imzasız), altlarında Marmara Denizi'nden bir halı, odaya dolan güneşin yorgun ışığı, ufak bir pencere, bir kapı... Adam eski günlerinden kalma bir alışkanlıkla, zihninde odanın krokisini çıkarmış, eşyaları birer birer yerleştirmişti. Kırmızı renge dönen krokinin bir köşesi, çıkış kapısını işaret ediyordu.

Sigarayı yaktı adam, tek nefes çekti, tek uzun bir nefes. Hani, esaretten özgürlüğe ilk varıldığında, içe çekilen bulut nefesi misali. Ardından, sigaranın küllerini ufak ufak, sol el parmağının dört aralığına serpti. Madam o sıra ıhlamuruna uzanıyordu lakin vazgeçti. Adamın hareketleri, merakını cezbetmişti. Adam, sigara küllerini parmak aralarına serptikten sonra, yanan sigarayı, küllere bastırmaya başladı. Madamın şaşkınlığı artmıştı. Adam nihayetinde, sağ eliyle külleri ve sol avucundaki sigarayı kapadı. İki elini birleştirdi, eller havada bir kasis çizdi. İki el tekrardan ortaya çıktığında, küllerin yerinde gül yaprakları duruyordu. Madam samimice gülümsedi, bir tren yolculuğu sevinciyle.

Adam artık anlatabilirdi. Nefes bile almadan:

"Ben bir yanılsamacıyım. Sanırım babam da öyleydi. Bir gün en büyük numarasında rüzgâr nedeniyle kayboldu. Uçuyordu, rüzgârı hesaba katmamıştı. Oysa doğa tuhaftır, onu daima hesaba katmak gerekir. Onlu yaşlarımda, babamı bulabilmek için ben de bir yanılsamacı olmaya karar verdim. Önce ufak tefek yanılsamalar, ardından büyük işler.

Yirmilerimin sonuna doğru dünyanın en gerçekçi yanıyla, yanılsama olmayan yegâne duygusuyla karşılaştım. Âşık olmuştum, çok geçmeden evlendim. Karımın güzelliğini tasvir etmeye çalışmayacağım. Saçmalık olur bu, çünkü asla bir insanı bütünüyle tasvir edemezsiniz. Yarım bir tasvir de ona özen göstermediğinizi düşündürür.

Otuzlarımın sonlarında, en büyük numaramı yaparken karım kayboldu. (Sanırım bu ailemize bahşedilen bir lanetti. ) Onu her yerde aramama rağmen bulamadım. Ben de yanılsamacılığı bıraktım. Ne de olsa karımın kayboluşundan sorumluydum. Cezalandırılmam gerekiyordu, insanın kendine verdiği ceza da tüm acıların üstündeydi."

Yanılsamacı aniden sustu. Hızla konuşmuştu. Aynı hızla sustu. Sustuğu an Madam'ı daha fazla etkilemişti.

Madam, adamın neden biraz önceki numaraya ihtiyaç duyduğunu merak etti. Sonra onun gözlerinin içine baktı. Adam hareketsiz kaldı, başı öne düştü... Bilinen gerçeği arıyordu. Aniden, Madam'ın ruhu çığlıkların ortasına indi.

Yanılsamacı Polonya''lı bir direnişçiydi, İkinci Dünya Savaşı döneminden. Direnişçiden çok, direnişçilere moral vermek için çeşitli gösteriler düzenleyen sıradan bir adamdı, tabii karısıyla birlikte. Yaşamları aman aman bir düzende değildi. Fakat yaşamaya değer amaçları vardı. Hem gerçekten de karısına âşıktı.

Gösteri yaptığı gecelerden birinde (ki bu gecenin ertesi için çok önemli bir eylem planı hazırlanmıştı, adamın haberi yoktu fakat karısı aktif görevde olacaktı) sığınakları baskına uğradı. Tam o esnada adam, kaybetme numarasını yapıyordu. Karısı uzun bir kutunun içerisindeydi. Naziler içeri girerken, makinelileri direnişçiler yağmur misali boşaltmaya başlamadan az önce, karısı aniden kutudan dışarı çıktı. Yanılsamacıyı kutuya doğru itti. Adamın biraz evvel unuttuğu kilitlerle kutuyu kilitlerdi. Ateş tufanı başladığında, kadın kutuyu çevirmekle meşguldü. 3, 2, 1... Abrakadabra...

Yanılsamacı ses çıkaramadı, tahtaların döşemelerin altında gizleniyordu. Üzerinde de boş kutu duruyordu, kutunun tam yanında da boşaltılan bir insan bedeni. Bu basit numarayla ve karısı sayesinde hayatı kurtulmuştu.

Madam gözlerini adamdan geri aldı. Yanılsamacı kendine geldi.

Demek böyle oldu, diye düşündü Madam. Gerçeğin ne olduğu mühim değildi. Yanılsamacı inandığı gerçekle acı çekse bile, diğer türlüsü daha acı vericiydi. Bu nedenle Madam bir şey söylemedi. Tıpkı, artık gülemeyen palyaçoya, kendisini levrek zanneden adama, rüya avcısı olduğuna inanan kadına, köşkün diğer sakinlerine de hiçbir şey söylemediği gibi.

Madam, adam odasından çıkmadan ona bir fincan ıhlamur ikram etti. Adam çıktıktan sonra da eski radyosunu çalıştırdı. Müzeyyen Senar; "Ben Seni Unutmak İçin Sevmedim" şarkısını söylüyordu tozlu radyodan gelen buğulu sesiyle.

Madam saate baktı, köşkü İstanbul semalarına çıkardı. Yeni misafirini karşılama vaktiydi...

28 Mayıs 2012 5-6 dakika 16 öyküsü var.
Beğenenler (6)
Yorumlar (13)
  • 12 yıl önce

    👍👍👍Yanılsamacı Polonyalı bir direnişçiydi, ikinci Dünya Savaşı döneminden. Direnişçiden çok, direnişçilere moral vermek için çeşitli gösteriler düzenleyen sıradan bir adamdı, tabii karısıyla birlikte. Yaşamları aman aman bir düzende değildi. Fakat yaşamaya değer amaçları vardı. Hem gerçekten de karısına âşıktı.👍👍👍

    Harika bir öykü okudum ve can-ı gönül-den kutluyorum👍👍👍

  • 12 yıl önce

    😙😙😙Sevgili,kalem dost,sanırım bu öykünün devamını da yazarsınız?😙😙😙😙

  • 12 yıl önce

    Sevgili Metin ,

    İçtenlikle kutluyorum seni öncelikle , şiirlerin de öykülerin de çok güzel . 👍Kurgularına ise bayılıyorum senin . 👍

    İzin verirsen eğer , yalnızca ve yalnızca kullandığın sözcükler açısından eleştirmek istiyorum seni . " Mühim " , " kelime " , " nihayet " gibi eski ve yabancı kaynaklı sözcükler yerine TDK'da karşılığı olan " önemli " , " sözcük " , " sonunda " gibi sözcükleri kullanmanı bekliyorum bundan böyle . Dilimizin geleceği için çok önemli bu . Senin gibi gençlerin bu gibi konulara daha çok duyarlı olmalarını istiyorum .

    Başarılarının artarak sürmesi dileklerimle...🙂

    Sağlık , mutluluk ve de hep ama hep sevgiyle kal sen e mi ? 🙂

    Hep ŞİİRKOLİK kal ! 🙂

  • 12 yıl önce

    Öncelikle seçici kurula teşekkür ederim... Hakikaten bu site edebiyat alanında bana çok şey kattı. Öncelikle yazmaya teşvik etmesi, ardından oluşan aile ortamı ve usta isimlerin yönlendirmeleriyle. Hala yolun çok başındayım ve emekle dönemimi yaşıyorum. Bu nedenlerle yarışmada başarılı olmam beni çok sevindirdi. Takdir edilmek elbette güzeldir, fakat yazma çabam artarken, seçkiyle sorumluluğum da fazlalaştı. Siteye üye olduğum ilk anlarda günde iki şiir çalışması eklerken şu an bir şiirle belki iki hafta münakaşa ediyorum. Keza öykülerle de öyle. Yazdığım "Madamın Kayıp Köşkü" öyküsü bir kitap taslağının ilk öyküsü aslında. Seçilmemle de üzerine düşmem, çokça araştırmam, ince eleyip sık dokumam, basılsa da basılmasa da kitabı tamamlamam şart oldu. Herkese yeniden teşekkürler...

    Ayhan Abi dikkatimi çok güzel bir yöne çektiğin için sana da teşekkür ederim. Öykücü dili çok iyi bilmelidir, bu nedenle tespitinde çok haklısın. Neticede Türkçenin direnişçileridir edebiyatçılar. İleride bu hataları asgariye indirmeye hatta hiç yapmamaya çalışacağım. Saygı ve sevgilerimle...

  • 12 yıl önce

    ikinci kez okudum ve kutluyorum...