Silgisiz IV
BÖLÜM 4 – AYNI İSİMLİ İKİ KADER
“Kimi kayıplar, içimizde yaşayan tarafımızı da götürür.”
Kuzeni Osman’ın ani ölümü, Osman’ın iç dünyasında bir depreme sebep oldu. Aynı ismi taşıyan iki adam, farklı yolların yorgunuydu. Cenazede kendi ismine yazılı bir taş görmek, hayatın geçiciliğini bir kez daha hatırlattı. O gece ilk kez çizdi: Bir çember, içine kendi adını…
“Yaşamak, bir gün biteceğini bilerek sevebilmektir.”
– Aynı İsimli İki Kader
Cebinde hâlâ mektup taşıyan bir adamdı Osman.
Ama artık mektup yazmıyordu; çünkü kelimeler yetersizdi, zaman kırılgandı.
Ve bazı vedalar, hiç hazırlık yapmadan gelir.
Kuzeni Osman’la son görüşmeleri, bir düğün çıkışıydı.
İkisi de artık kırklı yaşlara yaklaşmış, omuzlarına yaşanmışlık yığılmıştı.
Kahkahaların arasında, gözlerine sinmiş yorgunlukları fark etmişti büyük Osman.
“Aynı ismi taşıyoruz, ama aynı hayatı mı yaşıyoruz?” demişti kuzeni.
Bu cümle o an küçük bir tebessüm getirmişti ikisine de.
Ama altına saklanan soru büyüktü:
“Sen hangi hayalleri gömdün, ben hangilerinden vazgeçtim?”
Sonra…
Bir sabah.
Telefon çaldı.
Ve zaman orada, o tuşun altında, bir daha hiç düzelmeyecek şekilde eğildi.
"Osman trafik kazasında öldü," dedi ses.
Dili tutuldu.
Zihin darmadağın.
Bir ismin ölümle yan yana geldiği an, gerçek başka türlü görünür.
Cenazede, tabutun başında durduğunda, yüzünü göremediği ama adını bildiği bir vedaya baktı Osman.
İnsan, kendi ismini bir mezar taşında görmek için hayatta ne kadar eksik kalmış olmalıydı?
Bir fısıltı gibi içinden geçti:
“Ben yaşadım mı gerçekten?”
O gece defterini açtı, yıllardır ilk kez kalem tuttu.
Ama yazı değil, çizgi çizdi.
Bir çember.
İçine kendi adını yazdı.
Sonra çemberin dışına:
“Kuzenim, adaşım, yarım kalmış yanım…”
Ve ilk defa gerçekten ağladı.
Mektup IV
– Osman’dan ölen kuzenine;
“Osman,
Biz aynı ismi taşıdık, ama farklı acılar.
Senin hangi hayallerini gömdüğünü bilmiyorum.
Ama benim içimde kalan her şey artık sana emanet.
Gidişin bana şunu öğretti:
Yaşamak, bir gün biteceğini bilerek yine de sevebilmektir.
Ve sevdiklerimiz… göçünce, içimizde başka bir vakit başlar.
Sen gittin.
Ben kaldım.
Ama ikimiz de artık susmuyoruz.
Çünkü senin ölümünle, ben ilk kez konuşmaya başladım.
Kendimle.
Hayatla.
Ve affetmekle.”
O mektubu yazdıktan sonra, Osman ilk kez bir silgi aldı eline.
Defterin başına baktı.
Ama hiçbir satırı silmedi.
Sadece silgiyi pencere kenarına bıraktı.
Çünkü artık biliyordu:
Hayat, silgisiz yazılan bir hikâyeydi.
Ve o hikâyede, her yanlış da bir iz, her yara da bir öğretmendi.
4/5