Sınıf Farkı

İstanbul'un bir yerinde ermeni sokağı adı verilen mahallede oturuyordu Selma Hanım, oldukça düşkün ve muhtaç biri olan Selma hanım, iki çocuğunu ve felçli eşine bakabilmek için ermeni bir ailenin evinde hizmetçi olarak çalışıyordu. Bu evin sahibi, büyük bir iş adamı, eşi ise neredeyse sosyetenin en şık ve en gözdesiydi. Selma Hanım sabahın erken saatlerinden akşam vaktine kadar burada onlara hizmet eder, akşam eve yorgun argın gittiğinde ise çocuklarına ve eşine hizmet ederdi. Yorgun vücudu bir gün iflas edeceği sinyallerini verecek olsa da, onun çalışıp para kazanmaktan başka çaresi yoktu.





Bir sabah beyin kahvaltısını hazırlarken, çayı doldurduğu bardağı taştı ve o canım gibi iğne oyalı atalarından kalan antika masa örtüsü leke içinde kaldı. İçeri girdiğinde bunu fark eden evin hanımı, sanki opera seslendirir gibi çığlıklar atıyordu. Hizmetçi kadın ne kadar üzülse, ne kadar özür dilese de evin hanımının öfkesi ve kızgınlığı geçecek gibi değildi, çünkü bu aile yadigârı masa örtüsünün bir eşi daha yoktu. Hizmetçiyi kovmakla tehdit etmedi anında kovdu. Lakin evin beyi oldukça üzgün ve kararlı bir ağızla hizmetçiyi affetmeleri gerektiğini söyledi, çünkü o zavallı kadının başka yerde çalışacak dermanı yoktu. Bunca yıl onlara hizmet etmiş, neredeyse çocuklarını büyütmüş ve onlara sadık bir köle gibi davranmıştı.





Evin hanımının itirazı geçersiz kabul edildi, evin beyi eşinden daha anlayışlı, daha sabırlı ve daha vicdanlıydı. Kadını bu saatten sonra sokağa atıp sefil yaşamasına vicdanı dayanamazdı. Kahvaltı sofrası acı bir şekilde sonlanırken, hizmetçi bundan sonra daha dikkatli olması gerektiğini içinden tekrarlıyordu. Evin beyini işe uğurlayan evin hanımı sonra, gümüş oymalı kapı tokmağını hızlıca çevirerek, cilası yenilenmiş tahta parkenin üzerinde kırmızı sivri rugan ayakkabılarıyla sert adımlarla yürüyerek salonda geçip, hizmetçinin işe başladığı beyaz dolaplı son derece zevkle yapılmış mutfağına doğru ilerledi. Yanına sokulduğunda evin hanımının soluğunu ensesinde hisseden hizmetçi, korkudan titriyordu. Evin hanımı kadını yaka paça tutup doğru dışarı atmaya hazırlandı. Hizmetçi yalvarıyordu, yaptığı hatanın affedilmez olduğunun farkında olduğunu ve bir daha tekrarlamayacağını söylüyordu. Lakin evin hanımı artık kadını hırpalamaya başladığı için hizmetçinin orayı terk etmekten başka çaresi yoktu.





Akşam eve dönen iş adamı eşini evde bulamayınca hizmetçiyi aradı fakat hizmetçi de evde yoktu, bir anda telaşa kapılan adam olanları anlamak için eşinin telefonunu aradı, lakin eşi konken masasında yüklü bir parayı kaybettiği için telefonu adamın yüzüne kapattı. Saat gece yarısını çoktan geçmişti, evin hanımı neredeyse sabaha doğru eve oldukça sarhoş ve kendinden geçmiş bir halde gelince, adam kadının sabah iyice ayılıp ondan sonra konuşması gerektiğine karar verdi. Öğleye doğru kadın ancak kalkabilmişti, pirinç topuzlu,kuş tüyü yataklı, şifon tüllü karyolasından. Ayağa kalkıp ilk önce saten sabahlığını geçirdi,üstündeki ince askılı pembe geceliğinin üzerine,daha sonra pembe tüylü sivri topuklu terliklerini giydi ve sonra kehribar sarısı dede yadigârı antika sigaralığından bir sigara yaktı altın kaplı çakmağıyla. Sigarasını büyük bir zevkle tüttürürken eşi biraz kızgın ve sert bir ifadeyle yatak odasından içeri girdi, kadına olup bitenleri anlatmasını neden sabaha doğru geldiğinin mantıklı bir açıklamasını bekledi, lakin kadın art arda yalanlar söylüyordu, adam hiç birine inanmak istemedi, çünkü eşinin kumar alışkanlığını iyi biliyordu. Sonra neden hizmetçinin evde olmadığını, akşam işten geldikten sonra aç kaldığını söyledi. Hâlâ kahvaltısını yapmadan sabırla eşinin açıklaması için evden çıkmayan adam,düzenin bozulmasından ve bu olanlardan oldukça rahatsızdı. Kendine hakim olmalıydı ve sağlıklı düşünmeliydi bu sefer ve işe gitmeye karar verdi sonunda, çünkü eşiyle tartışacak ve onunla savaşacak kudreti yoktu. İşe geldiğinde bankadan bir telefon geldi, eşinin de yetkisi olduğu için bankadan eşinin yüklü miktarda para çektiğini haber veren banka müdürüne verecek cevabı yoktu, şaşkın tavrını gizlemeye çalışsa da neredeyse pelteleşen dili kendini ele veriyordu. Müdür bey kadının eşinden izinsiz para çektiğini artık fark etmişti.




Bu zamana kadar eşini varlık ve modern imkânlarla yaşatırken, eşi tarafından kovulan hizmetçisinin yokluk ve sefalet içinde eşi ve çocukları için yaptığı fedakârlıkları düşündü. Bu durum ona göre hiç de adil değildi.Üstelik hizmetçi şu an işsiz ve zor durumdaydı. Ne yer, ne içer nasıl ısınırlar diye düşünürken adam, birden marketin kapısında buldu kendini, elleri kolları dolu alış veriş poşetleriyle yola koyuldu. Zili bile olmayan yıpranmış kapıyı çalmaya başladı, ufak bir el dokundu kapının arkasından ve cılız bir kız çocuğu açtı kapıyı..


--Sen burada mı yaşıyorsun diye sordu adam.

--Evet.

--Annen yok mu?

--İçeride, babamı giydiriyor.

Kadın duyduğu sesin kime ait olduğunu anlamak için kapıya doğru yöneldi, çalıştığı evin bey efendisini görünce neden geldiğine bir anlam veremedi.

--Artık sorun kalmadı beyim ben hatamın bedelini ödemeliyim, işten ayrıldım artık, lütfen sorun çıkarmayın.


--Beni dinlemeden önce elimdeki poşetleri alırsanız sevinirim..


Kadın poşetleri almak istemedi önce lakin adamın ısrarına daha fazla dayanamadı, yerdeki poşetlerin içinde ne oluğunu merak eden küçük kızlar, poşeti karıştırmak için sabırsızlanıyordu.

--Çok özür dilerim, eşimin uygunsuz ve düşüncesiz hareketleri için, kendi karnı patlayacak kadar doyduğu halde sen ve senin gibi açları ve muhtaçları düşünemediği için, üzerinde her gün iki üç kez değiştirip giyilmesi için dolapta sıra bekleyen elbiseleri varken, onlardan birini bile ihtiyacı olanlarla paylaşmadığı için. Kendi egoları yüzünden sırf kendini düşünüp, derdi olanları dinlemediği için. Sosyeteye yaranmak adına çaba harcarken, değerli vakitlerini ve parasını yardım kuruluşlarında ve vakıflarda kullanarak bencilliğine son vermediği için.

--Çok özür dilerim hanım efendi, bazı şeylerin farkına geç vardığım için, eşimi iyi şeylere yönlendirip, ona destek olmadığım için, varlığımı kumarbaz bir kadına neredeyse kaptırıp, sizin gibileri ihmal ettiğimiz için, yatırımlarımızı üst üste katlarken, onca varlığımızın içinde sizin gibilerin de bir payı olduğunu anlamadığımız için. Şükretmeyi bilmeyip, hep daha fazlasını istedikçe olmayanların hakkını yediğimiz için. Bu kadar zenginliğin içinde kör gibi yaşayıp, sizlerin sayesinde açılan gözlerimizin bir daha kapanmaması için lütfen geri dönün ve bu hatalarımızı bağışlayın, hatalarımızı düzeltmek için bir fırsat verin. Zira bu vicdan azabı beni insanlıktan çıkarabilir...

Poşetlerin içlerine dalan çocuklar elleri yüzleri yemek içinde kalmış, kadın ise bunca olanların ne manaya geldiğini düşünüyordu hala. İçeriden seslenen eşi ise ayağa kalkıp yürüyemese de, güzel şeylerin olduğunu hissediyor ve ellerini semaya kaldırmış kapıdaki adam için dua ediyordu.

--Allah'ım bize yardım için gelen bu adama yardım et ve ona istediği her şeyin kat kat fazlasını ver, bize verdiklerin için de sana şükürler olsun...

30 Ekim 2013 7-8 dakika 19 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (5)
  • 10 yıl önce

    / Tebrik ederim sevgili Sevtap...👧

  • 10 yıl önce

    Öykünüz hüzün koksada yine de çok güzeldi.İnsan denilen varlık Rabbini unutup paraya tamah etmeseydi eğer bu gün bu dünya daha yaşanır halde olurdu.Yatalak bir komşumuz vardı Allah rahmet eylesin,bana hep aynı cümleleri tekrar eder dururdu.O zamanlardan beynime kazıdığım bu cümleyi şimdi ben herkese söylüyorum.

    "Neydim,ne oldum,ne olacağım ve hatta daha ne olabilirim."

    Kalemine,yüreğine ve emeğine sağlık değerli arkadaşım.

    Her dâim Allâh'a emanet olman dileği ile...

    Tebrikler...

    👍👑

  • 10 yıl önce

    tebrikler canım👍👑

  • 10 yıl önce

    Öncelikle bana yaşamak için nefes veren Rabbime şükürler olsun.Mutlu olmama payı olan sevdiklerime ve beni burada yalnız bırakmayan değerli dostlarıma ve de,daha da azimle yazmak için bana fırsat veren Şiirkolik ailesine sonsuz teşekkürler.

  • 10 yıl önce

    cok anlamli ,akici ,yalin bir dil kullanilmis oykude.mesajlarla dolu oykunun gune dusmesi hic sasirtici olmadi.kutluyorum duyarli kalemi