Son Armağan
"sus" dedi kadın. "içi boş cümleler kurma bana. Avunacağıma bile inanmadığın kelimeleri yan yana getirip vicdanını rahatlatmak için uğraşma. "
Bir vedanın başlangıcıydı. Birbirlerinin zamiriyken- ben yerine sen, sen yerine ben demişti adam- sıfatsız kalmış isme dönüşmüşlerdi.
Şimdi zaman ellerin ayrılma zamanıydı.
Şimdi zaman gözlerin birleşmeme çabasına girme zamanıydı.
Güzeldi her şey eylül gibi sakin, rüzgârlı, sıcak bir ayda başlamıştı başladığını sandıkları hüzne geri sayımlı günler. Bilmiyorlardı işte eylül'ün hüzün demek olduğunu. Bilmiyorlardı eylül yazdan kalma her şeyin rüzgârla uçmasıydı. Eylül ayrılıktı. Sıcaktan soğuğa geçmekti. Isınmış kalplerin üşümeye yüz tutmasıydı.
Onu ilk gördüğünde " sanki yıllardır tanıyorum" diye düşünmüştü kadın. Ömrümün kalanı onunla geçecek, hissediyorum. Hissetmez mi insan gözlerine baktığında artık onunla kalacağını? " o da biliyordu işte.
Onu ilk gördüğünde "sanki yıllardır konuşuyoruz, öylesi içten..." demişti adam içinden. "biliyorum, bir ömür mutlu olacağız, gözlerimizde hep birbirimizin yüzü..."
Zaman geçmeye başlamıştı ama düşündükleri gibi değil. Kadın her gün bambaşka bir adam görüyordu karşısında. Her gün yepyeni bir haliyle tanışıyordu sevdiği adamın. Gözlerinde uzaklaşan tanıdıklık, yabanileşen bir çekiliş..."yanlış bir şeyler var." dedi kadın. "nerede hata yapıyorum?"
"her şey güzeldi hâlbuki." dedi adam. "ne bu beni boğan, sımsıkı saran ipler? Yine mi tutunamadım aşk'a?"
Ve gitti adam. Arkasından kan ağlayan bir kadın bıraktığını düşündü. İstediği de buydu.
Ama kadın dirildi. Yeniden gülümsedi. Bütün sızılarını adamın terk ettiği enkazın içine sakladı. Severdi şu sözü kadın "her katil bir gün mutlaka olay mahalline döner." bıraktığı bütün sızılarını bulacaktı adam bin katını yaşayacaktı ve bu gözlerinde huzur bulduğu adama son armağanıydı...