Söz kırıkları!

Daha önce hiç gelmediği bu sokakta kararsız adımlarla ilerliyordu, neredeyim ben diye düşündü, bir sigara tutuşturdu iki dudağının arasına, ceplerini yokladı fakat çakmak ya da benzeri birşey bulamadı. Sağda, solda karmaşık hareketlerle ilerleyen insanlar ilişti gözüne. Yol kenarında bekleyen fahişeyle pazarlık edenler. Çıktığı mekananın önüne kusanlar... Ne işim var benim burda diye düşündü genç delikanlı. Nereden ve niye geldim buraya! Halbuki bu sokağa çıkan ucuz bir motel odasında uyanıyordu bir süredir. Yine aynı sokağa çıkıyor ve aynı en azından birbirine benzeyen insanlar arasından geçip gidiyordu! Karnım acıktı dedi, duyuları! Yakmadığı sigarasını tekrar pakete koydu ve az önce çakmak ararken eline denk gelen 2,5 ytl ile kapatmak üzere olan bir simitçiye girdi. Tezgahta kalan son iki simite uzandığı sırada fırıncının sesi duyuldu.

- Bayattır onlar!
- Farketmez.
- Sen bilirsin yiğenim.
- Ne kadar?
- Para felan istemez. Mağdem yiyecen!
- "Aslında ben yemiyeceğim, ama açıklama yapacakda vaktim yok" diye mırıldandı.
- Ne didin anlamadım?
- Yok birşey söylemedim. Aldım ben bunları, burayada 1 ytl bıraktım, hayırlı akşamlar.

Fırından çıkmış ilerliyorken aynı fırıncının sesi yine duyuldu.

- Bak hele yiğenim.
- Efendim!
- Çay demlediydim, gel 1 bardak çay koyem yiyeceysen öyle ye simitleri.
- Hayır teşekkür ederim!
- Gel yaw gel. Olur mu öyle kuru kuru! Simit zaten bayat!

Etrafına bakındı genç, sokaktakilerin umrunda değildi ancak kendisi umursuyordu bazı şeyleri ve bu konuşma daha fazla uzamamalıydı. İnatçı fırıncıyıda daha fazla ısrar ettirmemek için "fazla vaktim" yok diyerek dükkana girdi ve sağdaki masaya oturdu.

- Ne iş yapıyorsun sen yiğenim.
- Fazla vaktim olmadığını söylemiştim.
- Dur hele hemen kızma, al şu bıraktığın parayıda para filan isteyen olmadı senden.
- ...............
- Bir kaç gündür görüyom seni buralarda, her gece hiç sektirmeden geçiyon buradan, ne işin var yiğenim bu pis sokakta.
- Fazla yapacak bir işim yok burada.
- Eeee ne arıyon o zaman burda.
- Bir bardak çayın bedeli bu kadar ağır mı?
- Estağfurullah, istemiyosan söyleme bu kadar kolay.
- Çay ve simitler için teşekkür ederim ancak gitmeliyim.
- Dur daha çayını getirmedim.
- Bir sonraki sefere inşallah! İştahım kaçtı!
- Eyi sen bilirsin, uğra ama arada ben taze simit çıkarıyorum akşama doğru ayırırım sana ordan.
- Eyvallah..

Tekrar sokağa çıktı genç. Derince bir nefes aldı havadaki pis soğuktan, düşündü tekrar, her nefesde bir saniye geri verdi ve her yeni solukta bir saniye arttırdı. Alışkanlık yapıyor olmalı dedi. Bir kez nefes almak hayatta ve binlerce parçanı geriye vermek bir nefes uğruna. Yaşadığı herşey, geride bıraktıkları, acıları... Yerden bir taş aldı usulca ve tüm gücüyle geriye dönüp fırlattı. Bırakın lan artık peşimi diye haykırarak! Bir cam kırığının sesi ilişti kulağına sonrasında bir arabanın alarmı ve bir adamın "lanet olsun arabamın haline bak" sözleri....

18018, istanbul

03 Ağustos 2008 2-3 dakika 2 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    Israrla ruhun peşini bırakmayan gölgeler... Aslında hiç tebessüm ettirecek bir yazı değil bu ama ettim niyeyse ;) Ençokta gölgeler yerine kırılan araba camı.. En fazla yapılabilen bu sanırım.. Yüreğinize sağlık!