Sürpriz Ders

Ne güneşin bulutlarla dansına ne de ağaçların rüzgarla kucaklaşmasına eşlik edebileceğim bir gündü. Hazırlanması gereken bir sürü evrak, kontrol etmem gereken onlarca çizelge ve ne kadar zamandır boş boş ekranına baktığımı bilmediğim bir bilgisayarla aynı odada aynı kaderi paylaşıyorduk.
İçimi yiyip bitiren boşluğun katili, karnımın orta yerine aniden saplanan bir bıçak olmuştu sanki. Derin bir acı ve mide bulantısı ile kıvrandığımı hatırlıyorum..
Bir bıçak...evet..

(Ama niye..neden...)

Elim karnımda şuursuzca doğruldum.Bir parça ekmek dileyebildim görevliden.Bir de su..Yardım etmeye çalışan bütün arkadaşlarım yanıma üşüşmüştü..Endişeli gözlerine bakarak, gülümsedim.
'iyiyim' dedim..geçer şimdi..'
Herhangi bir konuşmanın kalbime çok güç geldiği zamanlarda sıkça kullandığım tek yalanımdı.'iyiyim'
Ve ben yine yalan söylemiştim..

O bir bardak su, suçluluk duygusuyla boğazımda düğümlenen bir sürü kelimenin arasından kendine bir yol çizip kursağıma düştüğünde, neyse ki biraz daha toparlamıştım kendimi.
Kolumda bir güç -sürükler gibi ruhumu- dışarıya çekiyordu beni olanca gücüyle.
Yürümeliydim! Gitmeliydim.Nereye nasıl olduğunu bilmiyorum ama gitmeliydim. Adım adım uzaklaşmalı, uzaklaşırken de benden ne istediğinin hesabını sormak için iç sesimi mutlaka bulmalıydım.Belli ki üzecekti yine beni..Bunca zamandır sessiz kalışından anlamalıydım..Şimdi bir de ağlamak vardı işin ucunda..
Evet!Kesinlikle buradan çıkmalıydım. Arkadaşlarımın tüm ısrarına rağmen, ceketimi aldım ve çıktım ofisten.
Hava birkaç gündür süregeldiği gibi soğuktu. Soğuktu ama bu yüzden titriyor olamazdı ellerim. Parmaklarım ısınabilmek üzere girdiği ceketimin cebinde, müzik çalarıma rastladığında candan bir dost ile karşılaşmış gibi sevinmiştim.
Şimdi kulağımda ?yansımalar- kalbimin kıvrımlarında hızla yol almaya başlamıştı ruhum..

Dudaklarımda sürekli 'tanrım yardım et, al şu içimdeki sıkıntıyı!' duası, meraklı nice sorularla kol kola arşınlamaya devam ettik yolları.

Ayaklarım beni taşıdığı adresten emin bir şekilde durup, çıkmaz bir sokakla karşılaşıncaya kadar farkında değildim hiçbirşeyin.

'Ha yani bumuydu dedim?!?' 'Bir bu eksikti hayatımda. Al sana bir çıkmaz daha!'
gayri ihtiyari kafamı sağa çevirdiğimde ise aniden ürperip geri adım attığımı hatırlıyorum.
Öyle ki bir kabristanın orta yerinde dönülmez bir çıkmazın tam içinde ve kendimle başbaşaydım.
(Hava kararmak üzere)

Bir an geri dönüp dönmemek üzere tereddüt yaşadı bacaklarım.Zihnimde hala 'Ne bu şimdi ' ler..Ama buğulu bir pencerenin görünebilir tek aralığından beni içeri davet eden selvileri fark edince kıramadım onların samimi davetlerini.

'selamın aleyküm ve aleyküm selam deyip' bana ayrılan köşeyi aramaya başladım isimlerde..
Sağda bir mezar taşında:
'yarab,
Hayat verdin yaşatmadın.
Toprak verdin,bastırmadın,
Onbeşinde hayatımın,
Çiçek bile koklatmadın..' yazıyordu.
Belli ki 'Rüya' isimli bir genç kızın erken vedası ardından dökülmüş dizelerdi..
15 yaşıma döndüm birden...Kendimi en mutlu sandığım yıllarıma..

Sonra birden birbirlerine avazları çıktığı kadar küfreden insanların ekşi yüzleri yansıdı bakışlarıma. Tiksindim..Bu kadar mı saygısız olmuştu insanoğlu?

Suratımda, terbiyesizliklerinden dolayı orada yatanların duyduğu rahatsızlığın ifadesi, sert bir şekilde baktım ve devam ettim yoluma..Anlamış olacaklar ki bir süre kendi adım seslerim ve ağaç dallarının hışırtısından başka bir şey duymadım.

Zihnimi kurcalayan bütün sorulardan nihayet uzaklaşmışken, sol da bir başka yazıya takıldı gözüm.

'Canım babacığım , Sen dünyanın en merhametli, en iyi babasıydın' diye başlayıp, 'Bizi bu yaşımıza kadar en mükemmel şekilde yetiştirdiğin için sana çok teşekkür ederiz.Şimdi yanımızda olmasa da bedenin, biz hep seninle yaşayacağız.seni çok seviyoruz babacığım' ile biten bir yazı. Boyum kadar bir mermere inci inci gözyaşları ile işlemişti evlatları..Her köşesinden belliydi merhumun ne denli sevildiği.

İleride başka bir mezar..İrili ufaklı taşlarla etrafı çevrilmiş, ortadan kesilmiş bir pet su şişesinin içine özenle yerleştirilmiş karanfillerle süslü mezar..Onun da seveni vardı ne güzel..
'Gelen'i..

Dedesini uğurlayan bir torunun vedası vardı onun da yanında..
?Dedem' kapladı her yanı o anda..İçim taştı taşacak oldu gözlerimden..Dedemi özlemiştim.Dedemi çok özlemiştim. Boğazımdaki düğümler de bu durumu fırsat bilip bir bir çözülmeye başlamış, kirpiklerime doğru hücumunu arttırmıştı artık.
Az evvel ki bıçak, sanki karnımdan çıkmış kalbimin çeperlerinde kendine yeni bir yer arıyordu. Ağlamaya başladığımda mutlu olduğumu zannetmem de; Sanırım, içimdeki acıyı alt ettiğimi, sıkıntının biteceğini sandığımdandı.

Aldanmışım..

Başım ayaklarımı, az ileride duran ve bembeyaz örtüsüyle görenleri, burada yatan kim acaba merakıyla yanına çağıran kabrin başına sürüklediğinde anladım.
Hikaye yeni başlıyordu demek..

Ayakucundaki minik havuzunda gül yaprakları yüzdürülen huzur dolu istirahatgahın önünde asılı isim üzerinde gidip geliyordu gözlerim.
Ahmet P.
1952-2004

İrkilmiştim?Hiç beklemediğiniz bir anda karşınıza çıkan bir ünlü olduğunu düşünün.Sonra ismin tanıdık olduğu kadar yabancısı olduğunuzu, ve ne suretle orada bulunduğunuzu açıklamanın nerdeyse imkansız olduğu bir ruh halinde olduğunuzu.

İşte o haleti ruhiye ile 'Aa.. Demek siz... A-aa nereden nereye...' diye fısıldadığımı hatırlıyorum.Alelacele ellerimi açıp dua etmeye başlamıştım.
(Neler oluyordu bana..kiminle konuşuyordum ben?)
Ama birisi,bir ses, bir güç bağlamıştı beni olduğum yere.Ve kıpırdayamıyordum.
'Ben..inanın. Ne iş istemek için buradayım, ne yakacak.Ne de meclis salonlarından koltuk dilemek için..'
Başım mahçupça önüme eğilmiş, kulaklarım aslında burada neden olduğunu, kendisinin bile bilmediğini mırıldanan dudaklarıma şahit tutuluyordu.

Kafamı kaldırdım ve benden beklenmeyecek kadar kesin bir tavırla:
'Belki siz biliyorsunuzdur?' dedim..
'Belki..'

Beklediğim cevabı bulabilmek adına, gözlerimle ismini taradım tekrar..
Hem de defalarca.

Ahmet...1952....
Ahmet...1952...
...
Baban..1952...

(Babam?!?)

'yooo olamaz.yaşıyor ki benim babam??'
(yaşıyorsun değil mi baba?!?)
-'Hayır !' dedim.

Israrla 'evet' dedi ses.
'Israrla' reddettim.

Ben reddettikçe o sakin bir şekilde işlemeye devame diyordu kalbime.
-'bir gün burada olacak ama?'
- 'Gidemez benim babam. Zaten bir kere gitti benden..Şimdi böyle apar topar daha da uzağa gidemez tamam mı?!'

Artık ne gözlerime ne kirpiklerime laf geçirebiliyordum..15 yaşındaydım hala; Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum..

(Küçük bir çocukken de ne zaman defterim yere düşse, ya kaybettiğim silgime rastlardım,ya kalemime.Ayağım takılıp düşecek olsam, yerde duran sahipsiz madeni paraya rastlardım.O yüzden hiç üzülmedim başıma gelenlere.)

Ama..Ama bugün burada olmak..Bu tesadüf..Çok, çok ağır gelmişti yorgun ruhuma..
'Ama ne olur..lütfen...daha değil' dedim duyulur duyulmaz bir sesle.
-'Lütfen..ölmesin daha..'

Artık emindim ki hayat, beni babamın yokluğuna alıştırıyordu bugün.
...

Biraz sakinleştikten sonra konuşmaya başladık yeniden.
Konuştukça, ölümün , yaşarken duyulan ayrılık acısından çok daha öte bir duygu olduğunu öğreniyordum,ölümün birebir tanıklarından.

Birden kendime teselli kalkanı örmeye başlamıştım.
'Tabi ya!'
(Aslında babam öldüğünde herkesten daha çok benim olacaktı? Ve ben her istediğimde onu görmeye gidebilecektim sonuçta? Ki bugün hiç tanımadığım isimler benimle konuşabiliyorsa, babam haydi haydi konuşurdu değil mi? ..)

Uğraşıma rağmen ölümün soğukluğu beter bir şey gerçekten.Daha evvel hep gidenleri merak ederdim ben..Şimdiyse...

Çok soğuktu ölüm..
Çok soğuk!

Bütün kırgınlıkların, kızgınlıkların insanın içinde günbegün yükselen yangınını bir dokunuşla dindirebilsin diye, ebedi evinde ziyaretçisi hep olsun diye belki, çok soğuk!

Ama hala yanıyordu benim içim?Avuçlarım hala kanıyordu..Demek..
Babam yaşıyordu.
(Babama bizi terk ettiğinden sonra belki de ilk defa hesapsız, kitapsız bir şekilde sarılabilirdim o an.Öyle ya, O öperdi yanağımdan.Geçerdi yaralarım.İzi kalırdı ama dinerdi acım.)

Sahi..ne zaman sarılmıştım ben ona en son?..
1, 2 yıl önce?
..
3 yıl?
...
4...

Hayır...Sarılmak değildi onların hiçbiri...
'Beni bırakma baba, benimle gel, annem bekliyor,evimize dönelim' çığlığı idi..
...
(Seni seviyorum sarılması ne zamandı en son?)
Ne zaman!!!!?
Hadi ama...
O kadar uzak olamaz baba.....!!!!
Olmasaydı ya babaaa!!!
Baba....
...

Tam o sırada 'abla iyi misin?' diye yaklaşan başka bir mezarlık görevlisi geldi yanıma. Gelmeseydi bu hesaplaşma nereye kadar giderdi? Tansiyonum, sinir sistemim beni daha ne ayakta tutmaya yeterdi bilmiyorum.

(Hani uykuya tam da yeni daldığınız bir anda size sürpriz yapıp taa uzaklardan bir anda geliveren en yakın dostunuza, uykunuzu böldüğü için nasıl kızamazsanız; Ben de kızamadım yardım etmeye çalışan adamcağıza..)

'Yok,yok İyiyim' merak etmeyin dedim yine..
(yine yalan söyledim)

Dağılmış düşüncelerimi toparlayamama korkusu ile artık yoluma devam edecektim ki sinmedi içime böyle bir terk.
O sese duymak istediğini verdim.Başımı göğe kaldırıp,isyan ettim.
'Evet? Babamı özlüyorum tamam mı!! Buydu değil mi beni buraya çağırmandaki neden?!! Bildiğin bir şeyi neden bana itiraf ettirdin o halde? Hem de burada!! Neden ha?? Neden..Ne yaptım ben sana..!
Onu her şeyden çok özlediğimi, aslında tam da bu yüzden canından bir parçasını, ona tapan ilk göz ağrısını, sırtına sopayı indirmekten geri durmayan yakınlarına tercih ederek , beni nasıl yok gördüğünü anlayamadığımı, onu affedemediğimi haykırdım ardından.

Gözümün daldığı her an, elimin sevgi dolu bir ele neden muhtaç bırakıldığını, bunları yaşamak için kime ne ettiğimi bana söylemesi için yalvardım..

Bir süre konuşmadı hiç.
Ben de.

O sıra bakışlarıyla gökyüzüne havalanan kuşları gösterdi arkadaşım 'selvi'.

'Kuşlar doğduğunda,' dedi. Mezar taşındaki isim.
'Aileleri yuvadan aşağıya iteler yavrularını biliyor muydun?Daha kanat çırpmanın ne olduğunu bilmeyen o minik yavrular, düşmemek için çırpınır,çırpınır..ve ilk zamanlar her seferinde mutlaka canları yanarak yeri boylarlar.'

'Eee..' dedim elimin tersiyle yanağımdaki gözyaşını silerken.
'Sonra öğreteni gelir.Yavruyu tekrar yüksek dallar arasındaki yuvaya koyar ve bir daha iteler boşluğa.işte sen de şimdi o kuş gibisin karşımda.Çırpınmak çaresizlik değil, azimdir Ceyda.Kötü bir şey değildir..Yeter ki ne yapacağını bil.'

-Evet dedim.Ben azimli ve güçlü biriyim.Ama yine de baksana hayata.O hiç te adil değilmiş ?o minik yavruyu düştüğünde kaldıracak olan öğreticileri var?Ben elimden kim tutmaya kalksa şaşırıyorum..
Sustu..
Az evvel arkadaşlarımın nasıl koşturduğu geldi aklıma..Anneciğim..kardeşim..Sıra ile herkes geçti aklımdan..Haksızlık ettiğimi fark edip daha da utandım.
Devam etti ses..
'Nasıl bir kader istiyorsun kendine bunu düşün. Çırpınırken yeniden uçabilmek için gayret sarfedecek misin? Yoksa mızmız bir kız çocuğu gibi üzerine konamadığın çiçeklere çiçek ekleyerek babanı suçlamaya devam mı edeceksin?

Şaşkınlıklar içindeydim yine.

Usulca teşekkür edip ıslak bir tebessüm ile baktım yüzüne.
-gerçekten teşekkür ederim- dedim..
'Görüşmek üzere..'

-Ha bir de..Babam, madem bir gün mutlaka bu olacak- olur da yanına gelirse , ve olur da bana söylemezse hiç kimse, Ona de ki; kızın seni çok seviyor Adaş.

Sen dünyanın en iyi babasıydın onun için..Yanına gelip sana sarılmadıysa, bayramında seyranında aramadıysa,seni sevmediğinden,affetmediğinden değil. Babası bile olsan- farkında olmadan sahip çıkması gerektiğini öğrettiğiniz erdemlerinden vazgeçmediği içindir sadece.Erdemlerinden vazgeçen bir insan olarak ne yaşadığını uzaklardan da olsa gördüğünü ve kimsenin kendisine onursuzca davranmaması için. Olduğunu söyle O'na..
-'Gördüm' de. 'Büyümüştü kızın' de.
'Ürkek gözlerinde bir şeyler saklıydı' de.

'ee be adam, bir kere de ?başkalarının oturttuğu o maskeyi çıkartarak yüzünden- kızının gözlerine baksaydın ya' de..

Sen söyle ona.
'Seni sevdiğini, seni ne çok sevdiğini gördüm ben gözlerinde' de.E mi?..
........

İşyerine döndüğümde, soğuktan olduğunu sandıkları bembeyaz yüzümde, aslında hiç tanımadığım bir ismin buz rengi yıldızlarla süslü 'aferin' öpücüğünü taşıdığımı anlamadı hiç kimse..

Gözlerimde gül yaprakların;
Bak:
Çırpınıyorum uçmaya..Ve gülümsüyorum amca!
Biliyor musun?

'GERÇEKTEN' de iyiyim üstelik..

Teşekkür ederim...
Çok teşekkür ederim..

15 Aralık 2010 12-13 dakika 25 öyküsü var.
Beğenenler (6)
Yorumlar (2)
  • 13 yıl önce

    Her çırpındığınızda daha da güçlü olmanız dileğiyle Ceyda Hanım...Gerçekten harika bir yazıydı okuduğum...

    Baba özleminin yerini hiç bir şeyin, hiç bir sevginin tutmadığını en iyi bilenlerdenim...Sahi ben hiç sarıldım mı babama seni seviyorum canım babam dedim mi gözlerinin içine bakarak...O bana hiç söyledi mi??...Belki söyledi ben hatırlamıyorum...Çok küçüktüm kaybettiğimde...Şimdi yazdığım baba öykülerimde dile geliyor acılarım özlemlerim...

    Ama annem yaşıyor...Şimdi neden ona yapamıyorum özlemini duyduğum şeyleri...Çok sevdiğimi neden belli edemiyorum...Kim, nedir benim duygularıma gem vuran, dizginleyen...

    Yazssam duygularımı sayfalar dolacak...Neler hissettirdiniz neler, nerelere gittim geldim bir bilseniz...

    Çok, çok teşekkürler... Emeğinize sağlık... Sevgilerimle...

  • 13 yıl önce

    ''çırpınmak çaresizlik değil azimdir '' .......................................................👍

    bu sözün tam da zamanında nasıl iyi geldi bir bilsen Ceyda

    iç dünyanı bu denli paylaşabildiğin cesur yazın için seni kutlarım sevgiyle kal ve hep yaz 🙂