Tarla Çiçekleri

Gözleri sabit bir noktaya bakarken çenesini dizlerine dayamış, ellerini dizlerine sarmış öylece sessizce oturuyordu bir ileri bir geri sallanırken. İçinde gün geçtikçe yükselen öfkeli çığlığa 'sus! sus!' diyordu sanki içindeki başka bir ses. Babasının gür sesini duymak istemezcesine soyutluyordu kendini yaşamdan. Babasının korkusu ruhuna işlemişti. Bağırmak istiyor ama sesinin çıkmayacağından korkuyordu, annesinin ağlayan sesini duydukça sanki her defasında ciğerlerindeki hava boşalmış gibi hissediyordu...

Dünyaya yeni bir çocuk getirmek üstelik bunu kendi istememişken, seçme hakkı olmadığı halde, onu istediği şekilde biçimlendirmek, yapması ve yapmaması gerekenleri sürekli hatırlatmak, bitmek tükenmek bilmeyen baskı, kendi isteklerini gerçekleştirmeye çalışmak onun duygularını hiçe saymak nasıl bir vicdandı ; üstelik bunu aşağılayarak şiddet uygulayarak yapmak nasıl bir insanlıktı.

Yıllardır ezilmişlerdi babası tarafından, annesi sesini yükseltemeyen her şeye evet demeyi alışkanlık haline getirmiş, sinmiş, sindirilmiş bir kadındı. Belki içinde fırtınalar kopardı ama yine de sessiz kalırdı babasının karşısında. Gece babası uyuyunca gelir tek tek severdi yavrularını özür dilercesine, paramparça olmuş gönüllerini onarmaya çalışırdı anne yüreğiyle.

Üç kardeştiler, Selçuk en küçükleriydi, iki ablası küçücük yaşlarında evlendirilerek hayata çoktan karışmıştı. Evlenmeyi isteyip istemedikleri sorulmamıştı bile. Hiç söylemedikleri halde belki de evlenip evden uzaklaştıkları için memnun bile olmuşlardı. Her gün babalarının işten gelince yaptığı hakaretleri, kaba kuvveti yaşamayacakları için kabullenmişlerdi kader diyerek...

Okula gitmeyi hepsi de çok istemiş olmalarına rağmen ilkokuldan sonra babaları okutmamıştı hiç birisini. Çocuklukları çalınmış, hayallerinin üzerine kapılar kapatılmıştı. Oysa üçü de her dönem başarı ile geçmişlerdi bir üst sınıfa. Ablaları evde çalışırken İsmail küçük yaşta başlamıştı en ağır işlerde çalışmaya. Para, babası için en önemli şeydi, parasız geldiği günlerde babasının kemeri acımasızca inerdi Selçuk'un küçük bedenine. Pek çok kez evden kaçmayı düşünmesine rağmen hiç cesaret edememişti. Belki de buna neden annesinin çiçek tarlalarını, kuşların cıvıldaşmalarını her zaman yeni bir baharın geleceğini anlatışıydı geride bırakmak istemediği...

Her sabah gözlerini açtığında 'bir gün' diye söz verdi kendine, ertelemeyeceğim'bir gün' istediğim gibi bir yaşam kuracağım ve başaracağım, hayata hep güzel bakacağım. İnsan doğasında olan sevgiye inanacağım, kimse aşağılayamayacak beni ve annemi...

24 Eylül 2012 2-3 dakika 11 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (3)
  • 11 yıl önce

    Anlatılan ailevi durumlara Anadolu'nun birçok yerinde rastlamak mümkün. Bu da insanların cahilliğinden ve bilgisizliğinden kaynaklanmakta çoğunlukla. Okutulmayan kızlar ve oğlanlar, dövülen çocuklar ve kadınlar. Hüzünlü bir hikaye tebrikler abla...👍😅👍

  • 11 yıl önce

    toplumsal bir konu işleyiş güzel değerli bir emek.. sevgiler....

  • 11 yıl önce

    böyle babaları duymak dahi istemiyorum onların adı baba olamaz..

    çok güzel işlenmiş konu, tebrik ediyorum Hatice hanım urla'dan selamlar.