Taş Ocağı
Kucaktan kucağa taşınan yaralı çocuk, yoldan çevrilen bir otomobile bindirilip aceleyle en yakın hastaneye gönderildi.Çocuğun kafasından sızan kanları gördüğü vakit Küçük Mehmet?in yüreğinde peydahlanan bir korku,tırnak uçlarına dek bir elektrik akımı hızıyla yayılarak,tüm bedenini titretti.
Ve ardından midesi bulandı çocuğun;başı döner gibi oldu?
* * *
Ustabaşı,Mehmet?le birlikte, yaşıtı olan iki çocuğu daha yanına çağırdı:
?İşte gördünüz?dedi.?Ustasının da başını yaktı şimdi.Aman dikkatli olun,siz de benim başıma bela olmayın.Ben şimdi inşaata gidiyorum.Öğleyin kamyonu alır gelirim?.
Mehmet,çevredeki halk tarafından ?tumba? diye bilinen,işçilerinse taş ocağı dediği,taş ve toprak yığınlarının oluşturduğu bir tepenin yamacında çalışıyordu.Maden ocağından çıkan kömür artığı hafriyat,iki üç madencinin raylarda iteleyip taşıdığı vagonların içinden,bu tepeden aşağı boca edilip dökülürdü.Mehmet?in görevi,ustasının yol inşaatında kullanabileceği irilikte taşları ıslak kömür tozu ve çakıllar arasından seçmek ve bunları aşağı yuvarlayıp yamacın dibindeki düzlükte istiflemekti.Ancak bu iş oldukça zor ve bir o kadar da tehlikeliydi.Vagonun ne zaman çıkıp geleceği belli olmadığından,tepede göz kırpar gibi parıldayan rayların ucunu sık sık kontrol etmek,bu da olmadı, en azından vagonun boca edildiği sırada çıkardığı sesi duyar duymaz en yakın bir kuytuya kaçıp sığınmak gerekirdi.O andaki bir dalgınlık ya da gecikme,işte az önce ,henüz sabahın ilk vardiyasında hastaneye yollanan zavallı çocuk gibi taş yığınlarından yara almak;hatta ?Allah korusun-o hafriyatın altında kalmak demekti.
Mehmet tüm bu tehlikeleri ve ardından doğacak kötü sonuçları iyi biliyordu.Bu yüzden vagon sürülürken raylardan çıkan o diş kamaştırıcı sesi,diklenip boşaltıldığında birbirine çarpan demir halkaların yankısını,dökülen hafriyatın ilk anda oluşturduğu gök gürlemesi gibi gümbürtüyü,hepsini ama hepsini ezberlemişti.
Babası yaşıyor olsa ,böyle ağır ve tehlikeli bir işte çalışmasına asla izin vermezdi.Ama babası yaşıyor olsa,Mehmet?in çalışmasına da gerek kalmayacaktı ki?
Bir ay sonra okullar açılacak,altıncı sınıfa başlayacaktı.Okul masraflarını çıkarmak zorundaydı.Henüz on iki yaşındaki bir çocuğa başka hiçbir yerde burada kazandığı kadar para vermezlerdi.Hele çalışkanlığından ötürü yevmiyesinin artırılması da söz konusuydu ki,eğer bu gerçekleşirse,ihtiyacından artırdığı parayla kuyumcu vitrininde gördüğü altın küpeleri annesine alabilecek,yaklaşan doğum gününde ona da güzel bir sürpriz yapmış olacaktı.
Vakit öğleye yaklaşmış,güneş cam gibi parlak taşların yüzeyinde göz kamaştırıcı bir ışık oyununa tutulmuştu.Ustabaşının dikkatli olmalarını tembihleyip gidişinin ardından geçen üç saat boyunca vagon,yalnızca iki kez hafriyat dökmüştü.Ancak Mehmet, gelen bu hafriyatın arasından oldukça bol taş ayıklamış,yamacın dibinde ,kamyonun damperini yarılayacak ölçüde bir yığını çoktan oluşturmuştu.
Öğle arası olduğundan tepedeki maden işçileri de vagonlarıyla birlikte dinlenmeye çekilmişti.Şimdi yemek zamanıydı.
Taş yığınlarının gölgesinde bir köşeye bağdaş kurup oturdu.Sabahleyin annesinin eline tutuşturduğu yiyecek çıkınını önüne usulca serdi.Bugünkü nevalesi sulanmış beyaz peynir,kurumaya yüz tutmuş bir parça ekmek ve iki salkım,iri taneli kara üzümdü.Bu üzümler evlerinin önünü gölgeleyen asmada yetişirdi.Annesi erkenden kalkıp toplamış olmalıydı.
Tabaktaki peyniri ortadan ikiye ayırdığı ekmeğin içine boca ediverdi.Vagondan dökülen hafriyata benzetti peynir parçalarını.Daha iri parçaları,kendisinin topladığı iri taşlarmış gibi düşündü.Ardından,minik parmaklarıyla sıkıca bastırmış olduğu ekmeği iştahla yemeye koyuldu.Ekmekten aldığı her bir ısırığın peşine ağzına birer ikişer üzüm tanesi atıyor,böylece kuru lokmaları daha zahmetsiz yutuyordu.
Karşı düzlükte, yüksek kavak ağaçlarının altında dinlenen çocuklara kaydı bakışları.Mehmet,zaten bir çoğuyla pek alışverişi olmadığı bu çocukların yanına,özellikle de bugün hiç yanaşmak istememişti.Çünkü orada konuşulan konuyu tahmin edebiliyor,gereksiz yere daha fazla tedirgin olmak istemiyordu.Sabahleyin yaralanan çocuğun kazaya uğradığı yüksekliklere yalnız kendisi tırmanabildiği için,çocukların ürkütücü konuşmaları sonucunda etkilenip,cesaretinin kırılmasına izin veremezdi.
Biraz ilerisinde,diğer çocukların oluşturduğu minik yığınlara göz atınca,usuldan gülümsedi;ve kendisiyle bir kez daha gurur duydu.Az sonra inşaat kamyonu gelince ustabaşı yine yalnızca onun saçlarını okşayacak ve:
?Aferin Mehmet? diyecekti.?Kemal Bey?e söyleyeyim de, senin yevmiyeni artırsın?.
İşin doğrusu, günde kaç kez tekrarlandığını artık kendisinin de hesap edemediği bu söz, haftalardır yevmiyedeki gerekli artışı bir türlü sağlayamamış,gitmişti.Öyle olsa da memnun oluyordu ama Mehmet.Bu övgüyü almak ve yapılacak artışın umuduyla çalışmak ta hoş bir duyguydu.?Mutlaka söylemeyi unutuyordur?diye düşündü.?Onca işinin arasında unutabilir elbet?.Yoksa koskoca Kemal Bey için,üç beş kuruşun lafı mı olurdu.Ama bu üç beş kuruş,Mehmet için nasıl da önemliydi?
Karnının yeterince doyduğuna kanaat getirince,kalan yiyeceğini yeniden acıktığında yemek üzere tekrar çıkınına sardı.Küçük cam şişenin içindeki ısınmış suyu,gırtlağında garip sesler oluşturarak içtiği sırada, inşaat kamyonunun engebelli yoldan sallana sallana yaklaşmakta olduğunu gördü.
Kamyonun damperinde,kendisinden boyca biraz daha uzun iki amele çocuk vardı.Tıslayarak taş yığınına yanaşan kamyonun kapısı açılınca içeriden önce ustabaşı,ardından da Kemal Bey çıkıverdiler.Mehmet taşların üzerinde bir Bizans Kalesi fethetmiş akıncı gururuyla dikiliyordu.Ustabaşı Kemal Bey?e dönerek:
?Görüyor musun Bey? dedi.?Mehmet?ten başka kimse bu kadar iri taşlar toplayamaz.Daha öğle yeni oldu ama neredeyse en iyisinden bir kamyon taşı hazır etmiş?.
Gözlerinin içi parlayan Kemal Bey,en gerideki iki altın dişini göstermek istermiş gibi ağzını yaydı; ve çirkince bir gülümsemeyle:
?Aferin, aferin? dedi.
Mehmet, beklediği övgüyü görememiş olmasından kaynaklanan şaşkınlığını gizleyerek,ustabaşının yevmiye konusunu da hemen şimdi dile getireceğini düşündü; ve bir an umutla bekledi.Ancak amele çocuklar taşları dampere atmaya başlayınca,kimselerin konuşmasına izin vermeyecek ölçüde bir gürültü, yankı yankı bütün çevreyi sarıverdi.Şimdi üçü de,aceleyle işlerini yapmakta olan ameleleri izliyordu.Her bir çocuk aynı ritimle eğilip bir taşı kavrıyor ve aniden diklenip hızla dampere fırlatıyordu.Mehmet havada uçuşan bu taşlar arasında kendisini en çok uğraştıranları seçmeye çalıştı.İşte,iki amelenin birlikte kaldırdığı şu taşı,nasıl da zorlukla diklemiş ve yuvarlamıştı.Tepenin en üstünde,neredeyse rayların ta dibindeydi o taş.Büyük taşlar düştükleri yere saplanıp kaldıklarından,onları almak için en yukarılara dek çıkmak gerekiyordu.Oldukça cesaret isteyen bu iş elbette herkesin harcı değildi.
Amele çocukların biraz soluklanmak üzere işlerine ara verdikleri anda,nihayet o tanıdık ses duyuldu.Bu,sürülmekte olan vagonun demir tekerleklerinin,rayların üzerinde çıkardığı o tiz sesti.Peşinden vagonun halkalarının gürültüsü ve dökülen hafriyatın gümbürtüsü yankılandı.Öğle sonrası mesai başlamıştı?
?Tam sırası!?diye geçirdi içinden Mehmet.?Hazır Kemal Bey?de buradayken??
?Ben çıkıyorum usta!?der demez, koşar adım yamaca yöneldi.Hafriyatın getirdiği iri taşları bir an önce ayıklamalı, seçtiklerini kendi bölgesine doğru yamaç aşağı yuvarlamalıydı.Çalışkanlığını Kemal Bey?in bizzat kendi gözleriyle görecek olması, kendisi için kolay ele geçmez bir fırsattı.
Yoluna çıkan her bir taşı kaldırıp aşağı fırlattı.Bakışlarını en tepede kalmış olan büyük taşlardan ayıramadığı için,ardı sıra attıkları sağa sola savruluyordu.Her adımda yokuş biraz daha diklenmekteydi.Artık tırmanmak için ellerini de kullandığından zıplayıp ilerlerken yavru bir dağ keçisini andırıyordu.Alnında boncuk boncuk ter birikmiş,yemeğin hemen sonrasında böyle çılgınca koşturduğundan kasığında bir sancı başlamıştı.Ancak o,ne bu ağrıyı ne de soluk soluğa kalmış halini umursayacak haldeydi.Kafasını çevirip aşağıya kaçamak bir göz attığında,ustabaşının Kemal Bey?e sokulmuş bir şeyler söylemekte olduğunu gördü.Kuşkusuz düşündüğü gerçekleşmiş,nihayet yevmiye konusu açılmıştı.
Tatlı bir sevinç duygusu,bedenine dalga dalga güç pompaladı.Bu sihrin verdiği enerjiyle tekrar tırmanışa geçtiğinde,yukarıda,rayların bitiminin hemen dört beş metre kadar altında kocaman,yuvarlak bir taşın adeta kendisinden gizlenmeye çalıştığını fark etti.Kamyon tekeri büyüklüğündeki bu taş,diklenipte itelendi miydi,Kemal Bey?in ayakları ucuna dek gidiverirdi.Dökülen son hafriyatın üzerinden bir hayli zaman geçmiş olduğundan acele davranmak zorundaydı.Yeni vagon her an gelebilirdi.Yağ gibi kaygan çakılların ve vıcık vıcık çamurun etkisiyle bacakları dizlerine dek zemine gömülüyor,bir adımın ardından diğerini kaldırıp atmak gittikçe güçleşiyordu.Yamacı tırmanışa geçtiğinden bu yana kaybetmiş olduğu zamanı düşününce,yere boylu boyunca uzanarak sürünüp ilerlemenin daha mantıklı olduğuna karar verdi.Tombul bir timsah yavrusunu andıran yalpalayışlarla ilerledi ve taşın bir kenarından tutundu.Kuvvetle kendine çekince koca taş,sanki kucaklamak ister gibi Küçük Mehmet?i yanıbaşına alıverdi.
Birazcık soluklanmanın verdiği fırsatla aşağıya göz attığında,insanların işlerini bırakmış, kendisinden yana bakmakta olduklarını gördü.Derin bir nefesin ardından yarısına dek çamura gömülü taşı sarsmaya çalıştı.Ancak taşın umduğundan çok daha fazla derine gömülü olduğuna hüküm verince,bu kez parmaklarıyla dibini eşelemeye başladı.Kırılıp ufalanmış çakıllar cam kadar keskin olduğundan parmak uçlarından artık kan sızıyordu.Bu acıya aldırış etmeksizin çabuk çabuk eşelemeye devam etti.Sonra taşa sarıldı ve gövdesinin ağırlığını da kullanarak hızla üzerine abandı.İvedi bir biçimde bir geri dayanıyor bir kendine çekiyordu.Şimdi gömülü kısım çok daha hareketlenmiş,onu sıkıca tutan zeminde gittikçe genişleyen bir aralık oluşturmuştu.Yakası iyice yırtılıp açılan gömleğinin altından bir an için dönüp geriye baktı.Oldukça aşağılarda bir çocuk irili ufaklı taşları seçme telaşındaydı.Daha aşağıdaki düzlükte ise dev inşaat kamyonu ancak bir oyuncak büyüklüğünde ortada duruyor,çevresinde toplanıp Mehmet?i izleyen insanlarsa bir karınca sürüsünü andırıyordu.
Hırsından ağlamaklı bir ses tonuyla:
?Vazgeçmeyeceğim merak etmeyin.?dedi.?Yanı başınıza dek gelecek bu taş!?
Bir kez daha çakılları eşeledi;ve bir kez daha kucaklayıp taşı sarstı.Dizleri altında oynayan yığından sanki taş değil,annesine almayı düşündüğü küpeler fırlayacaktı:
?Hadi!Hadiii!?
Yuvasından koparılıp çekilen bir azı dişi gibi,koca taşı yerinden söktüğü anda,hafriyat vagonunun rayları inleten o acı sesini duydu.Aşağıdaki kalabalıkla birlikte ustabaşı da bir takım el kol hareketleri yapıyor,bir an önce oradan kaçması için çılgın gibi bağırıp çağırıyordu.Ancak bu kadar uğraştıktan sonra, hele böyle değerli bir taşı hafriyatın altında bırakmaya razı olamazdı.Ayaklarını iyice çamura gömecek oranda bir güç sarfedip, taşı bir kenarının üzerine dikleyiverdi.Aynı anda tepedeki maden işçileri de yüklü vagonu diklemiş,son anda Mehmet?i fark etmişlerdi:
?Kaç çocuk kaaç!?
İtelediği taşın ardından hızla kaçmaya yeltendiyse de çakıllara gömülü ayakları bu hareketine izin vermedi.Bir tekerlek gibi yuvarlanan taş Kemal Bey?in ayakları ucuna ulaştığında,Mehmet çoktan hafriyatın altında gömülü kalmıştı.
* * *
Küçük Mehmet?in cansız vücudu,kucaktan kucağa taşınarak bir otomobilin bagajına konuldu.O sırada üş beş kuruş kazanma hevesindeki bir başka çocuğun,tüm bu gördükleri karşısında yüreğini bir korku duygusu kapladı.
Ve ardından midesi bulandı çocuğun,başı döner gibi oldu?
Aralık-2003