Tesadüf Diye Bir Şey Yoktur

Otobüs, gecenin ve tipinin ortasında hızla yol alıyordu. Büyük bir gürültüyle birden uyandı. Şoför frene bastığı halde otobüs kaza yapan aracın üzerine doğru gidiyordu. Yolcular panik halinde bir yerlere tutunmaya çalışıyorlardı. Yol çok buzluydu, otobüs kayıyordu. Son anda şoförün direksiyonu sol tarafa kırmasıyla durabildiler. Sarsıntıdan dolayı kimi başını cama, kimi ise koltuklara çarpmıştı. Toparlanan şoför, yolun tam ortasında duran otobüsü tekrar çalıştırdı. Yavaş manevralarla geri geri giderek, yolun sağ tarafında durdurdu. Ön kapıyı açtı, inerken dönüp ''Aşağıya muavinden başka kimse inmesin''dedi. Gözlerinin önünde çarpışarak takla atan aracın biri yolun alt tarafına yuvarlanmış, diğeri ise sağ tarafa yatmış bir şekilde, yolun kenarında duruyordu. Yuvarlanmaktan son anda kurtulmuştu.





Sert esen rüzgarın etkisiyle,yağan kardan ziyade yerdeki karlar daha çok savruluyordu. Kısa sürede otomobilin üstü karla kaplanmıştı. Ceketinin koluyla arabanın camını temizledi,sildiği yerden içeri bakarken, bir taraftan da ''İyi misiniz? Bir ses verin'' diyordu.''Abi içeriden bir çocuk ağlaması geliyor''diyen muavine:''Oğlum levyeyi kapta gel'' dedi. Koltuğun altındaki levyeyi almaya çalışırken, sorular soran yolcuları dinlemeden:'' Biri jandarmayı arasın'' diyerek kaza yerine döndü. Şoför kapısının camını kırdı. Olup bitenleri izleyen yolculardan bazıları:'' Arkadaşlar insanlık öldü mü? İnip yardım edelim,belli ki araçta yaşayanlar var'' diyerek aşağıya indiler. Bu durumlarda uyarıyı dinlemek en doğru olanıydı; zira yol karanlıktı ve tipi vardı. Otomobil sağ tarafa yattığı için, kurtarma çalışması diğer taraftan yapılıyordu, bu da çok tehlikeliydi. Onları geç fark edecek bir araç tehlikeli olabilirdi. Muavin kapıyı açmaya çalışırken, şoför yolu kontrol ediyordu. Kendilerine yaklaşan yolcuları görünce '' Bu tarafa geçmeyin'' diyerek tekrar uyardı.





Arka tarafta, sol kapının camının üzerine yatmış bir şekilde duran çocuğu kendine doğru çekti. Dışarı çıkardı.Hızlı adımlarla yürüyerek otobüse bindi. Çocuğu,ilk sırada oturan kadının kucağına bıraktı. Yolculara dönerek''Jandarmaya ulaştınız mı?''diye sordu.''Telefonlar çekmiyordu,araç telefonundan aradık, yoldalar'' cevabını alır almaz indi, kaza yerine dönüp şoföre bilgi verdi. Arabadaki diğer iki kişi için yapacak bir şey kalmamıştı. Yolun kenarından aşağıya bakmaya çalışan yolcular diğer arabayı göremediklerini söylediler. Dönüp jandarmayı tekrar arayıp haber alalım, kararıyla otobüse bindiler.



Şoför telefonda karşı taraftaki kişiye kaza hakkında bilgi verirken; arka koltuktaki genç kadın, kucağındaki çocuğu yanındaki yolcuya verdi, aniden kalktı kapıya doğru yürüdü.

- Kapıyı açın.
- Olmaz kardeşim dışarısı çok kötü.
- Verdiğiniz plaka kocama ait, kocamın arabası bu!
- Jandarma gelmek üzere, bekleyelim o zaman inersiniz.
- Açın ne olur, onu görmem lazım.

Karlara bata çıka arabaya ulaştı. Kırık camdan içeriye epeyce kar dolmuştu. Kapıyı açtı, gördüğü manzara korkunçtu. İri cüssesiyle yandaki koltuğa yığılan adam, eski kocasıydı. Şoförün el lambasını içeri tutmasıyla görüntü daha da belirginleşti. Cama yapışmış kanlar içindeki kadın başını görünce iyice sarsıldı. Bedeni tıpkı dışarısı gibi buz kesmişti.

''Hadi kardeşim,dönelim. Onlar için elimizden bir şey gelmez'' diyen şoföre yaşlı gözlerle baktı. Çaresizce itaat etti.

Küçük kız, tekrar ağlamaya başlamıştı. Annesine gitmek istiyordu. Kucaktan kucağa dolaştırılıyor ama kimse susturamıyordu. Yerine oturmadan çocuğun sesinin geldiği tarafa yöneldi. Ayakta çocuğu sallayarak susturmaya çalışan adamdan kızcağızı kendisine vermesine istedi. Oracıkta bulduğu boş koltuğa oturdu. Ağlamaktan helak olmuş çocuğun yüzüne bakarken gözlerinden sicim gibi dökülen yaşlar küçük kızın ıslak yanaklarını daha da ıslattı.




Zihninden geçenlere aldırmadan, onu teselli edecek sözler sarf ediyordu.''Ağlama küçüğüm'' derken içi sızladı. Kocası ona böyle hitap ederdi. ''Küçüğüm''dedikçe sinirlenirdi ama yinede bir şey demezdi. Birden aklına onun sürekli mırıldandığı türkü geldi. Ne vakit, omuzuna başını yaslasa ya da dizlerine yatsa, saçlarını parmaklarına dolayarak hep aynı türküyü söyler '' Sen benim küçük kızımsın''derdi. Çocukları olmamıştı; hiç de olmayacaktı. Kendini çok sevdiğinden mi yoksa çocuk hasretinden mi söylerdi, her defasında bunları düşünürdü.Küçük kızı bağrına bastırdı.Saçlarını parmaklarına dolayarak o ezgiyi mırıldanmaya başladı.'' Burnu fındık, ağzı kahve fincanı. Şeker mi şerbet mi bal acem kızı''söyledikçe rahatlıyordu yavrucak. Kucağında uyuyup kalan masumiyete uzun uzun baktı. Geçen yılların acılarını, öfkesini temizleyecek kadar güzel bir masumiyetti. Etraftaki seslere,dışarıdaki far ışıklarına ve ambulans sirenine aldırmadan,küçük kıza daha da sıkı sarıldı.



Elinde iki tane otobüs bileti, oturduğu yerden dalgın dalgın dışarıyı seyrediyordu. Odaya giren genç kız, yanına oturup başını göğsüne gömdü.



- Yine derinlere dalmışsın anneciğim, neler düşünüyorsun?
- Yarınki yolculuğumuzu düşünüyorum yavrum.
- Beraber gideceğiz ama ben tek döneceğim. Seni oralarda bırakıp nasıl geleceğim hiç bilmiyorum.
- Üzülme bak sonra hasta olacaksın; aklım sende kalacak.
- Elimde değil yavrum.
- Dört yıl çabucak geçecek, okulum bitince evimize döneceğim inşaallah, hadi üzme artık kendini.
- İnşaallah yavrum, kazasız belasız inşaallah.



Mutluluk kanatlı bir kuş; nerede, ne zaman omuzuna konacağını ancak kaderi yazan bilir.

15 Aralık 2012 5-6 dakika 1 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar