Toma Geliyor Kaçın

Kurban bayramı arifesiydi. O sene, Kurban bayramı kışa denk gelmişti.
Sabahın köründe, sokaktan gürültüler gelmeye başlamıştı. Çocuklar bayramı erkenden kutluyorlar, diye düşündüm. Sesler gittikçe artmaya başlamıştı. Dayanamadım ne oluyor diye o soğukta balkona çıktım. Dar sokakta on beşe yakın kovboy bozuntusu gördüm. Bu kovboylar çakma kovboylardı. Ülkemizin kurban bayramlarında yaşadığı klasik film yine gözler önündeydi. Kaçırmayın, şuraya doğru sıkıştırın! Dikkat edin! Sesleri arasında çakma kovboylar, firar eden boğayı yakalamaya çalışıyorlardı.


Ellerinde nacaklar, çifteler, kementler vardı. Boğanın sahibi, hepsinden fazla, boğayı yakalamak için çaba sarf ediyordu. Ulan bu ortaklar nerede diye var gücüyle bağırmaya başladı. Boğa ipini koparmış özgürlüğü seçmişti. Çakma kovboylara, size pabucu kolay bırakmam dercesine kırmızı gözleri ile delirmiş gibi bakıyordu. Pala bıyıklı birisi, Boğaya iyice yaklaşarak, elindeki urganı kement atar gibi boğanın boynuzlarına doğru attı. Ama ıskalamıştı. Boğa burnundan lokomotif gibi buharlar çıkararak, pala bıyığa saldırdı. Pala bıyık kaçmakta geç kalmıştı. Boğanın boynuzları kaba yerini bulmuştu. Adamdan korkunç bir feryat duyuldu. Pala bıyık yer çekimini yenerek iki metre havaya sıçradı ve kalıp gibi yere düştü. Çakma kovboylar, onu boğanın hışmından kurtarmak için, korkak hamleler yapmaya başladılar. Boğa üzerlerine doğru, deli dana gibi koşmaya başladı. Kovboylar canını kurtarmak için saklanacak delik aramaya başladılar. Bazıları yüksek duvarların, üzerine çıkarak, canlarını kurtardılar. Elinde çakaralmaz çifte olan kişi, korkuyla havaya doğru bir el ateş etti. Boğa bu sesten tırsacağına, zır delirmişti. Başında kasket olan, adamı gözüne kestirerek, ona doğru hamle yaptı. Adam üzerine gelen beş tonluk, belayı görmüştü. Ama Boğadan kaçarken yerdeki tuzağı unutmuştu. Yerdeki tuzak, trafik dilinde, gizli buzlanmaydı. Adamın ayakları kaydı ve havadan yere düşerken paraşütü açılmadı. Kasketli adamdan, bir kemik sesi duyuldu. Olduğu yerde kıvranarak, korku dolu gözlerle, üzerine gelen, delirmiş gözlere bakmaya başladı. İmdadına bir araba yetişti. Gencin birisi, müziği sonuna kadar açılmış, beyaz renkli çelik jantlı tofaşını, boğayla yerde yatan adamın arasına doğru sürdü. Boğa kırmızıya saldırır derler.
Gözlerimle görmesem inanmazdım. Boğanın beyaz renge daha çok, alerjisi varmış. Beyaz rengi görünce, arabaya dozer gibi daldı. Buzun üzerinde araba kızak gibi kaydı. Bahçe duvarına dayandı. Boğa biraz açılarak, bıçkın delikanlının oturduğu, şoför koltuğuna doğru, burnundan buharlar çıkararak, hücum etti. Araba aldığı darbeler yüzünden gazyağı tenekesi gibi eğilmiş ve hurdaya dönmüştü. O sırada çakma kovboylardan birisi arabaya yaklaşarak, içindeki bıçkına bağırmaya başladı. Lan, Osman şu müziği kapat. Bu deli dana senin dinlediğin müzikten gıcık kaptı. Kapat oğlum şu müziği. Şoförün müziği kapatmasına gerek kalmamıştı. Yamulan arabadan, artık müzik sesi duyulmaz olmuştu. Mahallenin kabadayısı, omzuna attığı paltosuyla, tespihi sallaya sallaya, kalabalığı yardı. Boğanın sahibinin yanına geldi. Birader şu belimde gördüğün on dörtlüyü istersen senin boğanın üzerinde bir deneyelim. Adam ona ters ters bakarak: Benim boğam deneme tahtası değil diye çıkıştı. Kabadayı bıyıklarını şöyle bir sıvazladı.
Birader bunu yeni aldım. Bana, bunu satanlar, bu alet boğayı bile devirir dediler. İstersen kafasına sıkayım, bakalım devirecek mi? Bende merak ediyorum diyerek Boğanın sahibinin gözlerinin içine, pis pis sırıtarak, bakmaya başladı. Adam, kabadayıya git kardeşim işine dedi. Onların konuşmasını dinleyen, üzerinde çizgili pijama olan kişi, Toma geliyor kenara kaçın diye panik içinde bağırdı. Birisi ona tomanın burada ne işi var. Diye cevap verdi. Pijamalı adam, toma boğaya su sıkacakmış dedi. Bu lafı duyan, boğanın sahibi, Tomaların suyu çok tazyikli, benim beş tonluk boğam, o tazyikli suya dayanamaz. Allah göstermesin, sonra mundar gider. Ben boğama su sıktırmam diye bağırmaya başladı. Sakallı adamın birisi yüksek bir duvarın üzerine çıkarak, kalabalığa seslendi. Cemaat aramızda provokatörler var dikkatli olun.
Herkes birbirine Provokatör kim diye bakmaya başladı. Sakallı bizi tomalara Molotof atmak için örgütlüyorlar. Biz anarşist değiliz. Allahınızı severseniz aramıza sızan, provokatörlere inanmayın. Onların tuzağına düşmeyin. Diye var gücüyle bağırmaya devam ediyordu.
Yerde yatan adamın başında bekleyenlerden birisi, lan çabuk ambulans çağırın, adamın kalça kemiği kırılmış. İhtiyarın birisi, kalça kemiği kırılmışsa ondan hayır gelmez. Boşuna uğraşmayın diyerek, dizlerine vurarak, söylenmeye başladı. Hanım dayanamayarak yanıma geldi.
-Üşüteceksin içeriye gir dedi. Sen bana paltomu getir, birde keyif kahvesi yap dedim. Hanım kaşlarını kaldırarak, yüzüme bakmaya başladı. Hanıma çıkışarak, kırk yılda bir çakma kovboy filmi seyretme fırsatımız oldu. Sende televizyonun tam önüne dikildin.
Hadi hadi! Sen dediğimi yap. Şu filmi seyrederken kahvemi içmek, bana keyif verecek dedim.
Duvarın üzerinde kendini emniyete almış, birisi. Oradan film seyredeceğine, ambulansa, itfaiye, zabıtaya, hayvanat bahçesine, emniyete telefon aç diye, bana bağırıyordu. Elimi kulağıma götürerek, telefonla konuşuyormuş gibi yapmaya başladım. Boğanın sahibi, boğaya yaklaşarak, bu şerefsize tam yedi milyon saydık diye dizlerini dövmeye başladı. Otuz yaşlarında birisinin sokağın başından elinde kırmızı bir çarşafla boğanın üzerine doğru koştuğunu gördüm. Yanında genç bir kadın vardı. Kadın kırmızı çarşafın ucundan yakalamış bırakmıyordu. Kadın var gücüyle çarşafı adamın elinden almaya çalışırken, bir yandan da bağırıyordu.
- Lan Cafer bırak, şu çarşafı, evde bundan başka çarşaf yok. Sana bırak şu çarşafı diyorum. Adam çocukluk hayallerimi gerçekleştirmek için elime kırk yıl sonra fırsat geçmiş. Hala çarşaf derdindesin. Sen bu işe karışma, kocanı seyret dedi. Kadının elinden kırmızı çarşafı çekip kurtardı. Bir çakma matadorumuz eksikti diye gülmeye başladım. Sahte matador, kalabalığa kenara çekilin, onu bana bırakın diye bağırmaya başladı.
Kalabalık adama vallahi Hızır gibi yetişti, diyerek kenara çekildiler. Matador kırmızı çarşafı sallayarak, boğaya milim milim yaklaşmaya başladı. O sırada, hanım elinde ki kahve fincanı ve paltoyla yanıma geldi. Paltoyu giydirirken, senin sadist olduğunu bilmiyordum dedi. Evet, ben sadistim, sen kahvemi ver. Keyfimi bozma dedim. Gözlerim hala çakma matadorun üzerindeydi. Boğa burnundan, buharlar çıkararak, çarşafa bakıyordu. Artan kalabalık hep bir ağızdan oley diye tempo tutmaya başlamıştı. Boğa üzerine yaklaşan, kırmızı çarşafa doğru, koşarak geldi. Bir anda adamın elindeki çarşaf, boğanın boynuzlarına dolaştı. Ama sahte matador ortada görünmüyordu. Matadoru görebilmek için, daha dikkatlice bakmaya başladım. Sonunda adamı boğanın ayakları altında olduğunu gördüm. Kalabalık adamı kurtarmak için, boğanın üzerine bağırarak, koşmaya başladı. O sırada matadorun karısının cırlaması duyuldu. Şu hıyarı bırakın, önce çarşafımı kurtarın. Sokağın başında, bir siren sesi duyuldu. Belediyenin üzerinde ışıkları yanan arabası göründü. Birisi kalabalığa çekilin, deli dana ekibi geldi dedi. Boğanın sahibi koşarak ekibin yanına gitti. Onlara boğasının deli dana olmadığını anlatmaya başladı. Aracın içinden, elinde tüfekler olan üç kişi indi. Ekibin yanında yürüyen, boğanın sahibi, görevlilere sakın vurmayın uyuşturun, diye var gücüyle bağırıyordu. Kalabalık kenara çekildi. Silahlar patladı. Boğa olduğu yerde, önce titremeye başladı. Ne oluyor dercesine etrafına boş gözlerle baktı. Biraz sonra dizlerinin üzerine çöktü. Sahibi hemen onun boğazına elinde ki urganı geçirdi.
Kadın, kendinden geçmiş hayvanın boynuzlarının arasından, çarşafını kurtardıktan sonra: Elindeki çarşafa kızgın bir şekilde baktı. Allah kahretsin kötü yırtılmış diye sinirle bağırdı. Boğanın sahibi, kalabalığa şuna bir el atın, yerine götürelim dedi. Beyaz arabanın sahibi, bıçkın delikanlı, hop babalık nereye gidiyorsun, bizim zararı kim ödeyecek dedi. Adam bana ne senin arabandan, boğanın üzerine sürmeseydin dedi. Bıçkın delikanlı arkadaşlarına dönerek, 155 telefon edin buraya ekip yollasınlar dedi. Boğanın sahibi ekip gelse ne olacak, bu kadar şahit var. Dedikten sonra kalabalığa tekrar dönerek, Alah rızası için şuna bir el atın. Yerine götürelim diyerek, onlara yalvarmaya başladı. Kalabalıktan bir ses duyuldu. Hacı sen kafayı mı yedin? Bu ağır tonaj, yerinden kalkar mı? Sen en iyisi mi vinç çağrı dedi. Kalabalık filmin bittiğini fark etmiş, sinema salonunu boşaltmışlardı. The End yazısının altında, beyaz perdede sadece vinci ve polisi bekleyenler kalmıştı.

14 Eylül 2013 8-9 dakika 67 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (3)
  • 10 yıl önce

    Cok hos dogrusu. Film izler gibi okudum. Kaleminize saglik.

  • 10 yıl önce

    Mizahi yönü ağır basan güzel bir öyküydü okuduğum. Gün sonunda ödülünü de almış. Kutlarım Cengiz bey yürekten...👍

  • 10 yıl önce

    iyiydi iyi 😎