Türbe

Şehir merkezinden elli altmış kilometre uzaklıkta;iki bin metre kare alanıyla gepgeniş çorak arazide bir ormanı andırıyordu. Geniş yapraklı koca ağaçlar,çiçekler,içme suları,yapay bir dere ve ferahlatan su sesi. Son teknoloji ile yapılmış özel mimarisi ile ilgili ilgisiz herkesin dikkatini çekiyordu. Buraya özellikle ziyaret amaçlı gelen binlerce kişi olsa da yol üzerinde olduğu için oraya yolu düşen insanların ilgisini çekiyor, günde yüzlerce kişiye ev sahipliği yapıyordu.

Buradaki türbenin mimarisi son otuz yıla dayansa da içindeki yatırın kaç bin yıllık olduğunu kimse kestiremiyordu. Bunu anlayamamalarının sebebi saygı ve korkuydu. Çünkü buranın bazı hikmetleri,alametleri olduğuna inanılıyordu: Zamanında ana yol çalışmaları sırasında bir çınar ağacının dibindeki mezarın yanından geçecek yol birçok kez bozulmuştu. Tesadüf ya bu yatırın bozulan yolun hemen yakınında olması insanların aklına ''Acaba bundan dolayı mı?'' Sorusunu getirmiş ,yolu mezarın biraz uzağında yapmışlardı.

Ben bunun sebebini biliyorum. Bizzat şahit olduğum için sizinle de paylaşacağım.

Bundan otuz sene evveliydi. Bir yaz ikindisi ucu görünmeyen şose boyunca ilerliyorduk. Takur takur nal sesleri ve at arabasının gıcırtısıyla babam ve ben yavaş yavaş şehir merkezine gidiyorduk. O zamanlar toprak ve çakıllardan oluşan bu yolda ilerlerken yolun hemen sağında ölmüş bir köpek cesedi gördük. Hayvanın başı neredeyse gövdesinden ayrılmış,kanlar toprağı kıpkırmızı yapmıştı. Belli ki birkaç kez arabalar üzerinden geçmiş öyle öyle yolun kenarına savrulmuştu. Bu korkunç manzara karşısında babam bir tüh çekti: ''Yazık zavallı. Böyle çaresizlik olmaz olsun. Ha bir hayvan ha bir insan. İkisi de can değil mi? İkisi de acı çekmiyor mu?'' Bu şekilde sitem ederek arabayı durdurdu. İndik. Babam köpeği eliyle iteledi. Paramparça olmuş başında onun başına ait bir belirti kalmamıştı. Ayakları kırılmış Sarı tüylü vücudu kandan kıpkırmızı olmuştu. babam:'Arabadan kilimi ver oğlum'' dedi. Verdim. Tuttuk kaldırdık. Kilime sardık. Yolun az ilerisinde Ağacın dibine bir çukur kazdık. Derinliği bir metre kadar olmuştu. Ardından İhtiyaç olur maksadıyla arabada taşıdığımız küreği getirdim. köpeğin üzerini kapadık. Babam biçimli bir taş buldu. Getirdi onu da mezarın başına dikti. Cebinden çıkardığı mendilini ağaca bağladı ve:''Haydi şimdilik gidelim evladım.Ama ant olsun ki Canlısına hiç saygı gösterilmeyen bu köpeğim ölüsüne saygı duydurtacağım.''

O günden sonra babam sürekli gidip gelmeye başlamıştı. ''Nereye'' diye sorduğumda ''Türbeye diye cevap verirdi. Meğer babam sözünü tutmaya gidiyormuş. Her gitmesinde bir parça elinden geldiğince orada çevre düzenlemesi yapıyor,insanların dikkatini buraya çeviriyormuş.

Şimdi aradan yıllar geçti. Ağızdan ağıza yayıla yayıla burada hikmetli bir yatır olduğu düşünülür. Tesadüfen bozulan yollar insanları daha da inandırmış ona saygı çerçevesinde her gelen bir şeyler yapmış ve günümüzdeki şeklini almıştı.

Şu an babam hayatta değil. Ama bana dediği o sözü hiç aklımdan çıkarmıyorum:''Ant olsun ki canlısına saygı göstermediğiniz bu köpeğin ölüsüne saygı duydurtacağım.''

30 Haziran 2018 3-4 dakika 25 öyküsü var.
Yorumlar