Tutku 6.bölüm

'Kraliçemizin hastalığı artık kontrol edilemez boyutta. Kilise olarak bizlerde bu elim durum karşısında en az sizin kadar üzgünüz ama gelgelim bu üzüntülü halimiz bir işe yaramıyor. Başta hekimlerimiz olmak üzere her türlü tedavi yöntemini denemiş olmamıza rağmen müspet anlamda hiçbir sonuç alamadık. Ve takdir edersiniz ki bu artık sadece Kraliçenin sağlık durumu olmaktan çıktı. Ortalıkta dolaşan dedikoduların haddi hesabı yok.' John öfkeyle yerinden kalkıp 'Neymiş onlar? Kim, hangi kendini bilmez böyle bir durumda o lanet ağzını açıp dedikodu yapmaya cüret edebilir?' deyince Piskopos 3.Benedict kendinden gayet emin bir şekilde cevap verdi. 'Biliyorum, yıllarca kilisemizin ayakta durması için yardımları ve desteğini hiç esirgemedi Kraliçemiz. Ama birazdan diyeceklerimi de sırf bunlar için size söylemem gerekli Kralım. Siz küçük bir kasabayı ya da bir şehri yönetmiyorsunuz. Ellerinizin altında koskoca bir ülke ve sizden medet uman insanlar var. Eminim ki Kraliçemiz derdini anlatabilecek kadar sağlıklı olsaydı O'da benimle aynı düşünce de olurdu. Kraliçenin amansız hastalığı yüzünden bir sürü dedikodu var bunların başında da Kraliçenin bulaşıcı bir hastalığın pençesinde kıvrandığı konusunda. Tabiî ki de buna siz de, ben de, kilise de inanmıyor. Lakin konu bizim inanmamız ya da inanmamızla bitmiyor. Bu ülkenin dostu olduğu kadar düşmanı da var. Ve ticari anlaşmalarınız, ortak amaçlar uğrunda hem fikir olduğumuz ülkeler hepsi ama hepsi sizin yaşantınız üzerinden, onlara uzun ve sağlıklı bir ömürle destek verme ihtimaliniz üzerinden tüm güçleriyle sizin arkanızdalar. Ama sarayda hasta bir kadın ve hastalığının ne nedeni, ne de çaresi bulunamayan biri var. İnsanların bunu yok saymasını bekleyemezsiniz.'

John; karşısında duran başkası olsa söylenen bu sözler üzerine kılıcını kabzasından çıkartmakta bir an bile tereddüt etmeyeceği bu konuşma karşısında piskoposa sadece öfkesini göstermekle yetiniyordu. Çünkü bu ihtiyarın söylediği sözlerde ne kadar haklı olduğu aşikârdı. Ve sadece annesine karşı görevleri olan bir evlattan önce o bir Kraldı ve sorumlu olduğu koca bir ülke vardı. Huzurundan ayrılan piskoposun ardından onun söylediklerini bir kez daha düşünmeye başladı. 'Kraliçeyi bakımı ve tedavisi için başka bir saraya göndermelisiniz. Halk ve bürokratlar tedirgin. Kraliçenin hastalığını kimse bilmiyor ama üç tane seçenek var. Ya zehirlendi ki kuvvetle muhtemel olanın bu olduğu kanısındayım ben de, ya büyük bir kara büyünün etkisinde. Kilisemizin tarafından engizisyon mahkemelerinden çıkan kararla kesin bir dille Büyücülük sonu ölümle hatta dinden aforoz edilmeyle cezalandırılsa da hala bu işleri yapan cadılar var. Ya da anneniz delirdi. Bu üç seçenekte de onunla sizin aynı çatı altında olmanızı uygun bulmuyoruz.' Piskopos dışarı çıkmadan önce John biraz daha sakindi. İlk anın öfkesini bir kenara koymuştu. Karşısında duran bu yaşlı adamdan sadece iki hafta süre istedi. Bu iki hafta sonunda hiçbir iyileşme belirtisi göstermezse o zaman saraydan ayrılması için emir vereceğini söyledi. Tek umudu o yaşlı şifacıydı.

John tüm umutlarına Hennu'ya bağlamıştı. Hector'un bu görevi layıkıyla yapacağına inancı güçlü olsa da işin içine dâhil etmediği küçük bir sorun vardı. Sorunun adı ise Maya idi. Maya elinde ki bıçağı bütün gücünü parmak uçlarına vererek Hector'un omzuna sallarken küçük yaştan beri bunun eğitimini almış olan bu genç adam da eli kolu bağlı durmuyordu tabiî ki. Maya'nın bıçağı tuttuğu elini bileğinden tutarak sertçe çevirdi. Gücünü tam olarak kontrol etmemiş olsa orada kırabilirdi o incecik bileği. Ve genç kızı tek bir hareketle altına aldı. Şimdi ikisi de nefes nefese ve altlı üstlü ormanda ki yemyeşil çimenlerin üstünde uzanır pozisyondalardı. Az önce kendini öldürmeye yeltenen bu lanet kızın gözlerine öfkeyle bakan Hector Maya'nın elinde ki bıçağı hızla çekip fırlattı.

O an başkası görse bu manzaranın üstüne ciltler dolusu içinde şehvet, entrika dolu roman yazılabilirdi. İkisi de birbirinin boğazında ki ilmeği çekmeye gönüllü olabilecek bu iki insanın, birkaç saniyelik delici ve öfke dolu bakışlarının ardından ayağa ilk kalkan Hector oldu. Maya'nın kolundan gayri ihtiyari çekerek ayağa kaldırıp dirseğinden sıkıca kavradığı genç kızı yanı sıra sürüklemeye başladı. Kulübenin önüne geldiklerinde kapıyı açıp Maya'yı içeriye savururken yattığı yatakta henüz uyanmış olan Hennu'nun durumu anlamaya çalışan bakışlarıyla karşılaştı Hector ama ona hiçbir şey söylemeden, itirazlarına aldırmadan yaşlı kadını omzuna alıp ardına dahi bakmadan kulübenin eşiğinde durup 'Hemen hazırlan. Gidiyoruz.' Deyip at arabasına doğru yürümeye başladı. Hennu'yu arabanın içine, onun için hazırlanmış bölüme yatırıp tekrardan kulübeye dönmek için attığı ilk adımda ise kendi adamlarının ellerinde bir sürü şifalı otla döndüğünü görünce 'Hazırlanın gidiyoruz.' Deyip tekrardan yoluna devam etti.

Maya ne yapacağını şaşmış haldeydi. Hennu'ya söz vermişti ama yapamamıştı. Dahası saraya gitmeyi hiç ama hiç istemiyordu. Ömür boyu bu korkuyla yaşamıştı. Hennu'nun neden böyle söylediğini bilmese de onun hiçbir zaman yalan söylemeyeceğini bildiği için sözlerini sorgulamamıştı. Zaten geçmişinde sadece Hennu vardı ondan başka hiçbir şey hatırlamıyordu. Yaşlı kadının anlattığına göre Maya'yı küçükken ormanda bulmuştu. Ve ona kendi öz çocuğu gibi bakmıştı. Ama bu dünya da her şeyin bir sebebi vardı Tanrı O'nu ormana korunması için göndermişti. Hennu'da O'nun bakıcısıydı. Bütün hayatı buna inanmakla geçmiş geriye kalan şeyleri düşünmemişti. Oturduğu yerden ayağa kalktı. Saraya gitmekten başka çaresi kalmadığı için en azından yerde yuvarlandığı için parçalanan ve kirlenen kıyafetleri değiştirmesi gerektiğini düşünerek diğer elbisesini giymeye karar verdi. Ama Hector'un bu kadar çabuk geri döneceğini düşünememişti. Üstünde ki elbiseyi çıkarıp içinde ki gecelikle kulübenin içinde arzı endam ederken kapı çalmaya hiç de alışkın olmayan Hector pat diye içeri girince ikisi birden öylece kalakaldılar. Tabi Maya daha da şok olmuştu. İlk kez karşı cinsten bir erkekle bu kadar içli dışlı oluyordu. Tabi Hector gibi bu duruma alışkın biri için bir kadını gecelikle görmekten daha doğal bir şey olamazdı. Tek fark sarayın o pahalı, saf ipekten geceliklerinin yerinde şimdi sade beyaz kumaştan para verip metreslerini geç, hizmetçilerine bile almayacağı türden bir gecelik oluşuydu. Maya çığlık çığlığa bağırmaya devam ederken Hector sanki hiçbir şey olmamış gibi içeri girip kapıyı kapattı.

Maya'nın 'Hemen dışarı çık!' sözlerine, uyarılarına aldırmadan yatağın yanında ki iskemleyi ters çevirip oturdu. Gözleri Maya'nın bedeninin üstünde 'Saatlerce seni bekleyecek vaktim yok. Çabuk ol.' Deyip genç kızın itirazlarına aldırmadan kulübenin içinde oturmaya devam etti. Maya ise bu adamın dışarı çıkmayacağına iyice kanaat getirince çaresizce ve utana sıkıla üstünü giymeye başladı. 'Dışarı çıkmayı düşünmüyor musun?' diye sordu Maya. Bu adama güç yetiremiyor oluşu ve dahası başka bir çaresinin olmayışı iyice sinir ediyordu O'nu. Hector'dan gelmeyen cevap üzerine konuşmaya devam etti Maya. ' Keşke akıl hastalarını iyi eden bir ilaç olsaydı, sizin gibi bir deli için çok faydalı olurdu.' Deyip daha da damarına basmaya çalıştı. Ama Hector tenezzül edip karşılık bile vermedi. Gözleri sanki bir duvarı izler gibiydi. Maya'nın üstünü tam olarak giydiğini anladığı anda ise oturduğu iskemlenin yere düşmesine bile aldırmadan hızlı ve sert bir şekilde ayağa kalkıp Maya'nın yanına doğru yürümeye başladı. Bu daracık kulübenin içinde çok da zor olmamıştı genç kızın yanına gelmek. Ama Maya bu ani hareketten artık bu adamın başka niyetle yanına geldiğini düşünerek bir adım geri çekilip ardında duran şöminenin üstünden eline geçirdiği ilk şey olan tencereyi alarak Hector'a doğru uzattı.

Hector attığı kahkahanın ardından alaycı bir ifadeyle 'Ne o? Bıçakla başaramadın, tencereyle mi deneyim diyorsun?' diye sorunca Maya daha da tedirgin olmuş bir halde 'Bir adım daha atma...' deyip konuşmaya devam edeceği sırada Hector o adımı da atıp Maya'nın dibine kadar geldi. Ve kızın elinde ki tencereyi hızla alıp kulübenin içine savurdu. O kadar hızlı hareket ediyordu ki Maya ne olup bittiğini anlamadan elleri beline çevrilmiş halde buldu kendini. Hector elinde ki iple Maya'nın ellerini sertçe bağlarken bir yandan konuşmaya başladı.

'Gerçekten hiç aklın çalışmıyor değil mi? Aklından geçen şeyi sana yapacak olsam bu üstün giyinik değilken olurdu. Giyinmeni beklemezdim.' deyip Maya'nın yüzünü kendine çevirdi 'Alman gereken şeyler bunlar mı?' diye sordu kapı ağzında duran çantayı gösterip. Maya başıyla evet der gibi işaret edince Hector çantayı sırtına alıp kulübenin kapısını açıp konuşmaya başladı. 'Her ihtimale karşı saraya kadar ellerin bağlı gideceksin. Senin aptalca kaçma planlarınla oyalanacak vaktimiz yok.' Maya önde kendi arkada kulübeden çıkıp adamlarının yanına doğru yürümeye başladı Hector.

Adamlar Maya'nın elinin kolunun bağlı halini görünce 'Yol boyu bu şekilde gidecek. Küçük hanımın kaçmak gibi bir planı varmış.' Diyerek konuşmaya başlayıp başına gelenleri fazla deşmeden bir an önce yola koyulmaları gerektiğini söyledi Hector. At arabası hareket edeli yarım saati geçmişti. Maya sırtını verdiği ahşap kabin duvarına yaslanıp açık olan pencereden dışarıyı seyrediyordu. Bu yolculuk onun için her açıdan bir ilkti. Kendini bildi bileli bu ormanda yaşamıştı. Ormanın içinden çıkıp kasabaya bile gitmeye gerek duymamıştı hiç. Orada ki modern hayat ve insanlar hep ürkütmüştü genç kızı. İlk başta Hennu getiriyordu ihtiyaçları olan her şeyi daha sonra da kasabadan gelen yaşlı bir arabacı. Maya tüm gün boyunca dağda bayırda gezinmeyi, derede yüzmeyi, nerden hatırladığını bilmediği şarkıları mırıldanmayı severdi. Bugüne kadar Hennu'dan aldığı eğitim dışında bütün vaktini böyle geçirmişti. Birden boynunda ki kolyesine baktı. Kolyenin boynunda olduğunu bilmek garip bir güç veriyordu ona. Sonra yeniden Hennu'ya kaydı bakışları. Yaşlı kadın hala uyuyordu. Gözlerini pencereye çevirip geçtikleri yerleri seyretmeye başladı. Geçen gün bastıran yağmurun aksine yazdan kalma bir gün vardı bugün. Kuşlar cıvıl cıvıl ötüşüyor, ağaçların dallarında kalan ve artık sonbaharın gelmeye başlamasıyla hafifçe sararmaya başlayan yaprakların hışırtıları at arabasının takır tukur tekerlek seslerine eşlik ediyordu sanki. Dışarıda esen hafif rüzgâr ise pencereden içeri vuruyordu.

Hava bu kadar güzel olmasına rağmen içinde ki sıkıntı, gittiği yerin bilinmezliği ve bir ömür korktuğu her şey bir adım ötesindeydi sanki. Hiç durmadan, dinlenmeden yolu bitireceklerdi anlaşılan. Gece iyice çöküp kendi kasabalarından sonra ki kasaba olan Harinwort'a girdiklerinde ise saat gece yarısını çoktan geçmişti. At arabası aniden durunca Maya konaklamak için durduklarını anladı. Atlar hanın ağılına kapatılırken Maya ve Hennu'da arabadan indirildi. Seyis ve diğer bir adam yanlarına gelip onların hanın içine girmelerine yardımcı olurken Hector ortalıklarda görünmüyordu. Hennu'yu bir odaya yerleştirdiler. Bu arada elleri hala bağlı olan Maya nerdeyse can çekişiyordu. Tüm hayatı dağ bayır özgürce gezerek geçmiş olan bir kız için saatlerdir bu şekilde kalmak katlanılabilir bir durum değildi tabiî ki.

Birkaç dakika sonra adamlardan biri elinde bir tepsi yemekle odaya gelip masanın üstüne bıraktı ve ellerini çözüp 'İyice dinlenin. Yarın gün doğmadan tekrardan yola çıkacağız.' Dedikten sonra odadan dışarı çıktı. Maya bileklerinde ki ip izlerini ovuştururken bir yandan da Hennu'nun yanına gelip onu kontrol etmeyi ihmal etmedi. Yaşlı kadın yol boyu uyumuştu. Uyandırıp birkaç lokma yedirdikten sonra ilaçlarından içirdi Maya. Sonra kendi karnını da doyurmaya başladı ama tam o sırada Hennu'dan gelen sesle O'na çevirdi bakışlarını. Hennu Maya'nın gözlerine bakıp öyle bir şey dedi ki Maya ilk anda ne olduğunu anlamakta zorlanmıştı.

6.bölüm sonu

29 Mayıs 2013 11-12 dakika 22 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar