Tutku 7.bölüm

Hennu; derin bir nefes alıp önü sıra oturduğu masa da yemeğini yemeye devam eden genç kıza baktı. O artık kulübesinde bulduğu küçük kız değildi. Kocaman bir genç kız olmuştu. Ama buna rağmen hala çok savunmasızdı. Bu genç kızın sarayda başlayan hayatının nasıl olup da o ormanda devam ettiğini çok iyi biliyordu. Ve bütün korkusu da; bir lanet gibi geçmişinde, onun haberi bile olmadan yaşanılan olaylardan dolayı canının yanmasıydı. Gerçi Kral ölmüştü ama saray işlerine akıl sır ermezdi. Bir şekilde Maya'nın kim olduğu anlaşılırsa bu durumdan rahatsız olacak insanlar olabilirdi. Tek yol Hennu'nun yanından ayrılmasıydı. Kısık bir sesle Maya'ya seslendi. 'Yanıma gel küçük kız.' Maya elinde ki kaşığı tepsinin üstüne bırakıp ayağa kalktı. 'Bir şeye mi ihtiyacın var büyükanne?' diye sordu. Ama yaşlı kadın için şu anda kendi ihtiyaçlarından daha önemli olan Maya'nın hayatıydı. Tek başına senelerini geçirdiği o kulübede bütün hayatına can yoldaşı olmuştu bu sevimli yüz. Elini uzattı Maya'ya ve konuşmaya başladı. Maya'da merakla ne söyleyeceğini bekliyordu.

'Benim artık saraya gitmekten başka çarem yok ama en azından senin ormana geri dönmeni sağlayabilirim. Bana o adamı çağır hemen.' Maya ise tedirgin bir halde 'Sizi bu hasta halinizle yalnız bırakamam. Ormana dönmemi istemeyin benden. Bu adamların yol boyu size nasıl davranacaklarını bilmiyorum. Bana ihtiyacın var.' 'Ben iyiyim Maya. Sen dediğimi yap. O adamı çağır hemen.' Dedi tekrardan Hennu. Maya başka çaresi olmadığı için kapıyı açtı yavaşça. Kapıda bekleyen muhafıza büyükannesinin Hector'u çağırdığını söyleyip tekrardan kapattı kapıyı. Kısa bir süre sonra kapıdan içeri giren Hector yaşlı kadının isteğini duyunca 'Bu mümkün değil. Yol boyu sizinle ilgilenecek birisine ihtiyacımız var.' Diye karşılık verdi. Hennu ise 'Ama ormanda benden ilaç bekleyen bir sürü hastam var. Eğer Lora'yı geri gönderirseniz O'da ben dönene kadar o hastalarımla ilgilenir.' dedi ama Hector'un öncelikleri arasında diğer insanların lafı bile olmazdı. Aynı düşünceyle de cevap verdi. 'Şu anda Kraliçemizin hayatından daha mühim olan hiçbir şey yok. O nedenle bu kız sizinle gelmeye devam edecek.' Dedi ve Hennu'yu daha fazla dinlemeye gerek duymadan odadan dışarı çıktı. Kaç gündür at üstünde dağ bayır dolaşmaktan dinlenememiş bedenini, odasına girip şiltenin üstüne bıraktı.

Maya ve Hennu ise saraya gitmekten başka çarelerinin olmadığını daha iyi anlamış oldular. Ertesi sabah gün ağarmadan tekrar atlara binildi. Hector elinde ki iple Maya'nın ellerini bağlamak için at arabasının yanına geldiği anda ise Maya öfkeli gözlerle O'na bakıp 'Bu saatten sonra bir yere kaçmak için nedenim yok. Yani ellerimi bağlamana da gerek yok.' Deyip alacağı cevabı beklemeden arabaya binip kapısını kapattı.

Dünün aksine bugün yağmurlu bir hava vardı. Yol çamurlu olduğu için at arabası da, atlarda daha zor hareket ediyorlardı. Aniden bastıran yağmur gök delinmiş gibi yağmaya devam ederken önlerinde ki bir günlük mesafede de konaklamak için bir yer bulamayacaklarının farkındalardı. Gece sabahın ayazından beri yol almaya devam eden konvoy gece yarısında buldukları bir avcı kulübesinin içine girdiler. Hennu'nun ağrıları düne nazaran daha da kendini göstermişti. Sabaha kadar kuru bir öksürük ve inleme sesiyle içerde uyumaya çalışan adamlara gerçekten hasta olduğunu da göstermiş oluyordu. Hector sabaha karşı gözlerini açtığında Maya'nın Hennu'ya su içirdiğini gördü. Bu tek göz odanın içinde dört kişi, at arabasında da seyisle birlikte kalan diğer muhafız. Hector şöminenin silik ışığında seyrettiği manzaranın ardından ayağa kalktı. Maya O'nun uyandığını fark edince 'Yola mı çıkacağız?' diye sordu. 'Evet.' Dedi Hector. Maya ise Hennu'yu gösterip 'Uykuya yeni daldı. En azından bir iki saat daha beklesek?' diye sordu. Hector önünde ki yatakta uzanan yaşlı bedene bakıp 'Yola çıkmaktan başka çaremiz yok. Arabada uyumaya devam eder.' Deyip ardına bile bakmadan yerde yatan adamını dürtüp kaldırdı ve dışarı çıktı. Maya'nın ağzından dökülen tek söz ise 'Domuz!' olmuştu.

Hector'a duyduğu öfke günden güne artarken bu adamı öldürme isteği de aynı oranda büyüyordu. Bir insan nasıl bu kadar vicdansız olabilirdi ki? Bunu aklı almıyordu. Hasta olan bir Kraliçe olabilirdi ama Hennu'da çok hastaydı ve bakıma ihtiyacı vardı. Bunu anlamak bu kadar zor muydu? Tekrar yola koyulduklarında yağmur durmuştu. Ama yağmurun bıraktığı çamur her yeri kaplamıştı. Yine zorlanarak hareket eden arabanın içinde bu kez daha da yalpalanarak yolculuğa devam ettiler.

Onlar saraya uzanan yolda yağmur çamur dinlemezken sarayın bahçesinde ellerini arkasına atmış gezinen John'da kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Hector'un yarın sarayda olacağını biliyordu. Ama bu belirsizlik, gelen şifacının da çare olamayabileceği gerçeği içini yakıp kavuruyordu. Yalanla, riyayla, dalkavuklukla dolu olan sarayın içinde sevdiği ve kendini sevdiğine inandığı tek insandı annesi. Onu kaybetmek demek dünyasının başına yıkılmasıyla aynı anlama geliyordu. Bahçede ki küçük süs havuzunun önüne gelip yan tarafına oturdu. Kafası ne zaman karışık olsa hep soluğu burada alırdı. Maya'nın gittiği günlerde de hep burada kendini sakinleştirmeye çalışmıştı. Birden aklına Maya geldi. Uzun zamandır düşünmediği çocukluk arkadaşı. Güzeller güzeli Maya. Onun öldüğünü biliyordu ama bazen o yaşasaydı nasıl olurdu demekten de kendini alamıyordu. 'Muhtemelen çirkin, bir kız olurdu.' Dedi oturduğu yerden kalkarken. Yüzüne yayılan ve son günlerde alışık olmadığı yersiz bir gülümseme peyda olmuştu çehresinde. Şimdi yanında olsaydı muhtemelen bu durum karşısında rahatlatırdı Maya onu. Ama artık yoktu.

Bir baba gibi sevdiği Lort Withsorm'un saraydan ani ayrılışının ardından en sevdiği arkadaşını da kaybetmişti. Babası eskisi gibi ona sevgi göstermemiş ve zamanla John'da büyümüş insanları sevmenin onları kaybetmek olduğunu düşünmeye başlamıştı. Belki de sürekli değer verdiği insanları kaybetmiş hem de bir günde kaybetmiş bir çocuk için bu sarsıntı beraberinde büyük bir güvensizlik doğurmuştu. Annesini de kaybedebilme ihtimali o nedenle daha çok korkutuyordu. Bir Kral olabilirdi ama O'da içinde bir yerlerde henüz büyümemiş bir çocuk saklıyordu. Ayağa kalkıp saraya doğru yürümeye başladığı an da ise onu her yerde göz hapsinde bulunduran Amly'nin sesi çalındı kulağına.

'Bu hava da, burada sizde hasta olacaksınız. Sizce de Kralımızın biraz dinlenmeye ihtiyacı yok mu? Kendinizi çok hırpalıyorsunuz.' Deyip Kralın kendine dönen bakışlarının karşısında hafifçe eğilerek John'u selamladı. John ise yüzünde garip bir ifadeyle Amly'e dönüp 'Gerçekten çok cesursunuz Leydi Amly.' 'Cesaretim size olan aşkımdan ileri geliyor Kralım.' Diye karşılık verdi genç kadın. John; elini Amly'nin yüzüne uzatıp usulca yanağına dokundu. 'Demek bana âşıksınız?' diye sordu. Amly ise hiç tereddüt etmeden cevap verdi. 'Evet Kralım. Size deliler gibi aşığım.' 'Peki, bunu eşiniz sevgili Dük Alfrenso duyarsa ne olur?' 'Olacaklardan korksaydım şimdi burada olmazdım.' Diye karşılık verdi Amly. İkisi de aynı anda susup bahçeden saraya uzanan yolda yan yana yürümeye başladılar. Aşk John için çok uzaklarda kalmış, silik bir anı gibiydi. Bu sarayın içinde onu elde etmeye çalışan bir çok ailenin gölgesinde, onların kendisine sunduğu eşi benzeri görülmemiş güzellikte ki bakire kızların hepsi de aynı palavrayla yaklaşıyordu yanına. Ne aşka güveni vardı ne de mevkisi olmadan bu insanların yüzüne bakmayacağını anlamayacak kadar aptaldı John. Her şeyin farkındaydı ve bazen içinde bulunduğu zor konumdan sıyrılmak için bazı yalanlara kanmış gibi görünmek onunda işine geliyordu. Saray bahçesinden, sarayın içine girecekleri anda eliyle işaret edip muhafızlarına bahçede beklemelerini söyledi.

Bunu gören Amly'de kendi nedimesine işaret ederek aynı şeyi yapmasını ima etti. Ve işte o anda sarayın aydınlık bahçesinden silik gaz lambalarının aydınlattığı uzun taş koridora girdikleri anda John bir adım arkasından kendini takip etmeye devam eden Amly'i kollarından yakaladığı gibi ardında ki duvara yapıştırdı. Sanki yıllardır birbirini görmeyen iki âşık gibi birbirlerinin dudaklarına yapışmışlardı. Amly'nin içinde ki sabırsızlık hareketlerine de yansıyordu. Öpüşmenin şiddeti John'un dudaklarında ki tadı almasına bile engeldi. Uzun zamandan beri peşinden koştuğu avını yakalamış kadar mutluydu o an. John ise yapıştığı dudakları; sert ve iştahla kendi dudaklarının içine çekiyor, ellerini kollarının arasında ki şehvetli kadının vücudunun her zerresinde rahatça gezdirmekten çekinmiyordu.

Tıpkı bu sarayda olduğu gibi, bu ülkede ki her şey de onundu. İçinde yaşayan insanlarda buna dâhil. O halde Amly'le küçük bir kaçamak yapmasına kim engele olabilirdi ki? Kapı ağzında bekleyen muhafızların içerden gelen inleme seslerine duymuyormuş gibi yapmaları ne kadar zorsa, John'un da bu kadının şehvani şehvetinden uzak durması o kadar zordu. Kalbinde de, hayatından da başka biri olmadığı için de buna karşı koymak için bir neden görmüyordu. Amly'nin ise o anda ne yani diktirdiği elbisesinin mahvolduğu umurundaydı, ne de korsesini canı yakmaktan çekinmeden açan adamın hırçın ve tutkulu hareketleri onu rahatsız ediyordu. Yaşlı kocasının, kendini kanıtlayabilmek adına saatlerce süren yatak maceralarında ona veremediği zevki, John'un tek bir dokunuşu misliyle hissettirmişti.

John ve Amly taş duvarların gölgesinde kendilerinden geçerken Hector ve Maya'da az önce mecburiyetten mola verdikleri yol kenarında arabadan inmiş ve at arabasının kırılan tekerinin tamir edilmesini seyrediyordu.

Hector yanlarında gelen seyise saydırırken Maya'da onun arkasından sinsi gülüyordu. Ve bu gülümsemeyi fark eden Hector'un öfkeli bakışlarıyla karşılaşması da çok geç olmadı. 'Hemen arabaya bin.' Dedi Hector. Maya ise 'Neden? Daha yola çıkamayız, bacaklarım uyuştu biraz hava almak istiyorum.' Diye itiraz etti. Hector ise bu kızın dik başlılığından usanmış halde hızla yanına gelip kolundan tutarak onu arabanın önüne getirip kapıyı açtı. Ama o anda duyduğu sözler yeni bir kavganın fitilini ateşlemeye yetecek cinstendi.

'Bana gelince gücün yetiyor ama kendi konvoyunu idare etmekten bile acizsin. Ancak kolumdan zorla tutup böyle arabanın içine atarsın.' Hector arkası dönük halde kendine saydıran Maya'nın kolundan tekrar çekip kendine çevirdi ve boynundan kavradığı gibi at arabasının ahşap duvarına genç kızı yapıştırdı. 'İnan bana kolundan tutup seni arabanın içine atmaktan başka şeylerde yapabilirim. Ve hatta seni şuracıkta...' 'Şuracıkta ne? Hiçbir şey yapamazsın. O yaşlı kralının bana ihtiyacı olduğunu biliyorsun. Sen sadece bir kuklasın, kendi özgürlüğü olmayan, emirlerle yaşayan bir kukla. Ne bir adım ileri, ne de geri.' 'Ya, demek öyle düşünüyorsun. Seni öldürsem bile kimseye açıklama yapmak zorunda değilim. Şansını fazla zorlamasan iyi edersin.' Maya, bu adamdan ölesiye nefret ettiği için daha fazla damarına basmayı tercih etti. Kendine ihtiyacı olduğunu ve ona bir şey yapamayacağını düşünüyordu. Ama Maya gibi ormanda büyümüş bir kızın bu hayatta öğrenmesi gereken daha çok şey vardı.

'Sadece konuşursun. Başka hiçbir şey gelmez elinden. O yaşlı kralının gücü olmasa bu adamlarının hangisi senin sözünü dinler acaba.' 'Demek öyle.' Dedi Hector ve Maya'nın bileğinden kavradığı gibi sürüyerek yolun kenarında ki ormanın içine doğru yürümeye başladı. Ardından 'Nereye gidiyorsun? Yarım saate işi biter bu tekerin.' Diye bağıran muhafıza 'Biraz eğlenip geleceğiz. Merak etme.' Diye karşılık verdi ardına bakmaya gerek bile duymadan. Maya bir yandan elini kurtarmaya çalışırken diğer yandan da gittikçe uzaklaştıkları arabaya bakıyordu.

Ve Hector'un ona yapacakları hakkında düşünmek bile istemiyordu.

7.bölüm sonu

Evet, hikâyemiz artık daha da hızlandı. Bir sonra ki bölümde neler olabilirsizce. Bu arada saraya gidecekleri müjdesini vereyim. Ama ne halde giderler ve gittiklerinde onları bekleyen ne olur o sizin hayal gücünüze kalsın şimdilik.

Yorumlarınızı bekliyorum...

02 Haziran 2013 11-12 dakika 22 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar