Tutku! 8.bölüm

Hector, Maya'nın bileğinden kavradığı gibi sürüyerek yolun kenarında ki ormanın içine doğru yürümeye başladı. Ardından 'Nereye gidiyorsun? Yarım saate işi biter bu tekerin.' Diye bağıran muhafıza 'Biraz eğlenip geleceğiz. Merak etme.' Diye karşılık verdi ardına bakmaya gerek bile duymadan. Maya bir yandan elini kurtarmaya çalışırken diğer yandan da gittikçe uzaklaştıkları arabaya bakıyordu. Bu adamın kendine yapmak isteyeceği şeyler hakkında ise düşünmek bile istemiyordu. 'Nereye götürüyorsun beni? Derdin ne senin?' diye bağırıyordu Maya ama Hector'un onu dinlemeye niyeti yoktu. Maya'nın karşı koyuşlarına, konuşmalarına aldırmadan, arkalarında uzanan yol gözden kaybolana kadar Maya'yı sürüklemeye devam etti. Ve en sonunda gözüne kestirdiği bir ağacın dibine geldiklerinde durup yavaşça Maya'ya döndü.

'Seni dinliyorum Şimdi tekrar et sözlerini.' Deyip belinde ki kılıcını birkaç adım ileriye fırlattı. 'Bak kılıcım, ya da başka bir silahım yok. O yaşlı kralım, ya da adamlarımda yanımda değil. Şimdi ne söyleyeceksen söyleyebilirsin.' Maya ise 'Delirmişsin sen.' Deyip arkasını dönüp geldiği yola doğru bir adım attı. Ama diğer adımını atamadan bileğinden kavrayan elin gücüyle, arkasında duran ağacın gövdesine yapışmış halde buldu kendini. 'Sen kendini ne sanıyorsun? Kime laf sokmaya çalışıyorsun? Hem de o küçücük beyninle.' Deyip Maya'nın çenesinden kavrayarak yüzünü biraz daha yukarı doğru kaldırdı Hector ve devam etti konuşmasına. 'O zaman senin anlayacağın dilde konuşalım. Senin gibi orman da yaşayan yabanileri evcilleştirmesini iyi bilirim ben' Deyip kızın dudaklarına tüm gücüyle yüklendi. Maya karşı koymaya çalıştıkça Hector daha da yükleniyordu ve bu işten zevk aldığı her halinden belliydi. Maya ise ne kadar zorlarsa zorlasın Hector'un elinden kurtulamayacağının artık farkına varmıştı.

Hector öptükçe öpüyor, devam ettikçe de daha çok arzuluyordu bu kırılgan bedeni. Ama kendine dur demesi gerektiğinin farkındaydı. Sonuçta saraya gidince isteklerini gerçekleştirmek için onu bekleyen bir sürü kız vardı. Bu yabaniyle uğraşmaya gerek yoktu. Hızla yapıştığı dudaklardan yavaşça geri çekildi; İstese daha ileriye gidebilecekken, üstüne üstlük bütün bedeni uyarılmışken. Sonuçta o da bir erkekti. Maya ise bu aniden geri çekilişle Hector'un bedenine vurmaya devam ettiği ellerini aşağı indirip, korkudan kocaman olmuş gözleriyle ona bakmaya başladı. Hector ise yüzünde alaycı bir ifadeyle konuşmaya başladı. 'İstesem seni şuracıkta öldürebileceğimin farkındasın değil mi? Krala vermem gereken tek hesap o yaşlı bunağın hayatıyla ilgili olur. Kimsenin umurunda olmayan, o değersiz hayatın için beni kışkırtmaya devam etmesen iyi edersin. Bir daha bu kadarla kalmam. İnan bana dediğimi yaparım.'

Ama Maya'nın cevabı da aynı sertlikte oldu. 'Senin gücün sadece savunmasız kızlara yeter. Hadi öldür beni. Ne duruyorsun? Senden korkmuyorum.' Diye bağırdı tir tir titreyen bedenine bile yalan söylüyordu. Hector ise 'İşte cahil cesareti diye buna denir. Gerçekten o kafanın içinde ne taşıyorsun sen? Ben, bana bulaşma diyorum sense kafanın dikine konuşuyorsun.' 'Konuşman bittiyse dönmek istiyorum. Yeter bu kadar saçmaladığın.' Diye karşılık verdi Maya. 'Anlaşılan sen hala akıllanmamışsın. Ellerin, ayakların bağlı halde devam etmek istiyorsun sanırım.' Deyip sırtında ki iplere uzandı Hector. Ama Maya bir fırsatını yakalayıp, o ipi ayarlamaya çalışırken Hector'a attığı tekmenin ardından arabanın olduğu yöne doğru koşmaya başladı.

İşte tam da bu anda ikisini de bekleyen kocaman bir sürpriz vardı. Birden bire ormanın içinden çıkan dilenciler sardı etraflarını. Maya'nın önüne dikilen dilenci diğer arkadaşına bakarak 'Vay vay vay... Bu ormana böylesi gelir miydi? Hoş geldiniz leydim.' Deyip fazla eğilmeden reverans yaptı kızın önünde. Maya boğazına takılı kalan çığlığıyla ardında kalan Hector'a çevirdi bakışlarını. Ama tam da o an da Hector'un attığı yerden kılıcını alan diğer dilenci pis pis sırıtıyordu. Bu durum karşısında kaçmaya çalışan Maya'yı dilenci yere yatırıp üstüne çıkarken diğer dört dilencide Hector'a saldırmışlardı bile. Ormanın içinde ki küçük ders saati ikisinin de hayatına mal olmak üzereydi. Maya çığlık atmasın diye üstüne abanan dilenci kızın ağzını kapatırken bir yandan da pantolonunu aşağıya sıyırmaya çalışıyordu. Hector ise aynı anda üstüne çullanan adamları bir bir yere devirip Maya'nın yanına gelerek, kızın üstünde ki adamı kaldırdığı gibi yere savurdu. Tam o an da ise arkasında bıraktığı dilencilerden biri Hector'un kılıcıyla arkasından saldırınca, son anda adamın ayak seslerinden hamle yapacağını fark eden Hector hızla dönüp adamın elinde ki kılıçtan kurtulmayı başardı. Ama hala tehlike geçmemişti.

Elinde kılıç tutan dilenci tekrar hücum etti Hector'a. Hector ise kendine doğrultulan kılıcı adamın kolundan kavradığı gibi yere savurarak tek hamlede kılıcını yeniden eline alıp dilencilerin hepsini oracıkta gebertti. Maya ise girdiği şokun etkisiyle yırtılan kıyafetlerinin bile farkında değildi. Hector yanına geldiği anda korkuyla büyük bir çığlık attı. Sanki sesi arşa uzanmıştı. Hector genç kızın yüzüne bir tokat geçirip kendine gelmesini sağladıktan sonra kucağına alarak arabaya doğru yürümeye başladı. Ormana girerken, çıkışta Maya'yı kucağında taşıyacağını aklına bile getirmemişti ama şimdi bunu düşünecek durumda da değildi.

Yarım saat kadar sonra tamir edilen arabanın ardından yola koyulmak için her şey hazırdı. Hector atının üstüne binmiş ve Hennu'nun arabaya bindirilmesini bekliyordu. Birden yanında beliren Maya ise üzgün gözlerle Hector'a bakarak 'Teşekkür ederim.' Dedi. Hector duyduğu şeyin samimiyeti karşısında şaşırsa da sesine bunu yansıtmıyordu. Arkasında ki adamına bakıp Maya'yı işaret ederek 'Her şey hazırsa yola koyulalım.' Deyip yeniden yola çevirdi bakışlarını. Maya ise yeniden arabaya dönmek yerine konuşmasına devam etti. 'Biliyorum fazla ileri gittim. Sonuçta sen de görevini yapıyorsun. Az önce o ormanda beni öperken kötü bir niyetinin olmadığının farkındaydım. Yoksa daha ilerisini yapmak için seni kimse durduramazdı. Hem hayatımı, hem de onurumu kurtardın. Gerçekten teşekkür ederim. Bundan sonra hiçbir zorluk çıkarmadan saraya geleceğim ve istediğinizi yapmak için de tüm gücümle çalışacağım.' Deyip Hector'un gözlerine bakmadan arabaya doğru yürümeye başladı.

Saatler sonra karınlarını doyurmak için saraya sadece dört saatlik mesafede ki bir kasaba da mola verene kadar da dua etti Maya. Bugün yaşadığı korkunç şeyler onu çok korkutmuştu. Ormanda her gün tek başına bitki toplayan bir kız için bu her zaman başına gelebilecek bir tehlikeydi ama daha önce Hennu'nun neden sıkı sıkıya 'Ormana giderken yanına bıçağını al. Bilmediğin yerlerde gezinme. Kulübeden çok uzaklaşma.' Diye konuştuğunu daha iyi anlıyordu. Dış dünya da ki insanlar gerçekten de korkunçlardı. Maya ağzına aldığı her lokmada bunları düşünürken Hector'da öylesine aldığı birkaç lokmanın yanında içtiği biranın mayhoş kokusuna Maya'nın yüzünü katık ediyor gibiydi. Üstelikte Maya gibi bir kızdan böyle bir teslimiyet beklemediği için daha çok şaşırmıştı. Oysaki kaç gündür onun hırçınlıkları yüzünden yolu bile uzatmışlardı. Aklında bu düşüncelerle bardağında ki en son yudumu da alıp aynı masada oturdukları adamlarına bakarak 'Çabuk olun. Şu lanet yol bir an evvel bitsin.' Deyip ilk önce o çıktı handan.

Diğer yanda ise John, Dük Dortman'la konuşuyordu. 'Kaç saatleri kaldı?' dedi umutsuz bir ses tonuyla. Az önce annesinin odasından çıkmış ve aldığı haberler hiç hoşuna gitmemişti. Hekimler ağız birliği etmiş gibi aynı şeyi söylüyorlardı. 'Annenizin hastalığı sizin içinde tehlike arz ediyor. Onu daha fazla sarayda tutmanız iyi olmaz efendim.' Demişti en yaşlı hekim. Piskoposa söz verdiği sürede dolmak üzereydi. 'Eğer başka bir sorunla karşılaşmadılarsa birkaç saate burada olurlar efendim.' Dedi Dük Dortman. Elinde ki kadehten bir yudum daha alıp vitray süslemelerle dolu pencerenin önüne geldi. İçinde ki küçücük umut kırıntısı da yok olmak üzereydi. Gelecek olan şifacı çok yaşlıydı, üstelikte hastaydı. Bir an boşuna beklediğini düşündü. Ama başka çaresi de yoktu. Dük Dortman'a dönüp 'Tamam sen gidebilirsin, ama kaçta gelirlerse gelsinler bana mutlaka haber verin.' Deyip dükü yanından gönderdi. Onun ardından baş ağrısını kesmek için ilaç alıp yatağa girdi. Hiçbir şey düşünmemek ve uyumak istiyordu ama günlerdir gözüne bir damla bile uyku girmiyordu.

Hector ve adamları ise saraya bir an evvel varabilmek için atlarını daha da sert kırbaçlıyorlardı. Tekerin tamiri sırasında kaybettikleri zamanın önüne geçmeliydiler. Ve en sonunda sarayın taş duvarları görünmeye başladı. Saat sabahın dördüne gelirken sarayın giriş kapısından içeriye doğru yol alıyordu Hector ve beraberinde ki konvoy. Maya Hennu'yu uyandırıp 'Geldik.' Dedi. 'Artık saraydayız.' O ve Hennu at arabasından inerlerken Hector'u aradı Maya'nın gözleri. En azından kaç gündür beraberlerdi ve burada ki diğer herkes ona yabancıydı. Sarayın mahzen girişinden çeri alınırlarken Kimse onlarla tek bir kelime bile etmiyordu. Hizmetçiler önde Hennu ve Maya arkada adamlarsa onların arkasında uzun taş koridorlardan geçip bir kapının önüne geldiler. İçeriye alınmak için bekliyorlardı. Tam o sırada ise Maya kolundan tutup kendisini çekiştiren Hector'a bakakaldı. 'Ne oldu?' diye sordu. Sanki gene br eşy yapmış gibi korkuyla. 'Hector ise onu uzun koridordan geçirip boş bir odaya soktu. Elinde tuttuğu ve muhtemelen hizmetçilerden birine ait bir kıyafeti Maya'nın meraklı bakışları altında kıza uzattı. 'Kralın karşısına çıkacaksın. Üstün başın pis olabilir ama bu şekilde yırtık bir elbiseyle çıkamazsın.' Dedi. Maya saha da şaşırmıştı. Eli hala elbisesinin yırtılmış iki yakasını kapatmaya çalışıyordu. Diğer eliyle elbiseye uzanıp odadan çıkan Hector'un ardından üstünü değiştirdi. Dışarı çıktığında ise kapıda Hector'un beklediğini görüp kısık bir sesle yeniden teşekkür etti. Hector teşekküre karşılık hiçbir şey demeden 'Beni takip et.' Dedikten sonra yürümeye devam etti.

Tekrar aynı odanın yanına geldiler. Ve onlar geldiği anda da kapılar sonuna kadar açıldı. Maya Hennu'nun koluna girmiş ona destek olmaya çalışırken diğer koluna da hizmetçilerden biri girmişti. Yaşlı kadın ağır ve hasta bedenini nerdeyse sürüyerek taşıyordu odanın içine.

Kısa bir koridordan geçip oldukça geniş bir odanın içine girdiler. Odanın tam orta yerinde duvara yaslı, kocaman bir yatak duruyordu. Cayır cayır yanan şömineden gelen odun çıtırtıları ise insanın içini ısıtmaya yeter cinstendi. Hennu, Maya'nın gözüne bakıp 'Lora bana yardım et.' Diyerek ondan destek alıp yatağa daha da yaklaştı. İlk söylediği şey ise 'Şömineyi söndürün.' Olmuştu. Onun neden böyle bir istekte bulunduğunu anlamaya çalışan nedimeler ve saray hekimleri dışarıdan gelen bir sesle bakışlarını kapıya çevirip yan yana dizildiler. Yatağın yanında bir tek Hennu ve Maya kalmıştı.

'Kral John Heravil...' diye bağırıyordu kapıda ki muhafız. Herkes başını öne eğerken Maya ise merakla kapıya doğru dikmişti gözlerini. Bundan sonra geçmişiyle arasında sadece bu kapı kalıyordu aralanmak için.

8.Bölüm sonu

11 Haziran 2013 11-12 dakika 22 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar