Üç Tekerlekli Bisiklet

Gün gelir de büyük harabeye dönüştürür ya damdaki kaymış bir tavan, sıvadaki küçük bir çatlak. İşte öyle bir duygu benimki,.

Küçücüktüm, okul çağımın ötelerinde, su misali dupduru.. Bir varmışım, bir yokmuşum sanki, tıpkı masallardaki gibi...

İlk defa bindiğim bisikleti hatırlıyorum, topu topu bir kerecik..

Bağ evimizin bahçesinde kâh kısa çimenlerin üzerinde, kâh tozlanmış toprak patikalarında gezip durmuştum. Ne kadar çok haz almıştım. Ağabeyimin o zamanlardaki tahta üç tekerlekli köhne bisikletinden...

Geziyordum yürümeden ayaklarım bir o yana, bir bu yana. Kocamış iri gövdeli armut kocaman gölgesinde kucak açarken, ilerdeki erik ağacı ısrarla bu tarafa gel, bu tarafa gel diyordu. Yoğurt çiçeklerinin, papatyaların, ballıbabaların arasından geçerken onlara selam veriyordum, gevrek gevrek gülüşlerimle süt dişlerimi göstererek..

Ve sonra kırılmış halini hatırlıyorum. İki parça ya ayrılmış. Biri arka iki teker ve oturma yeri
diğeri direksiyonu ve kocaman tahta ön tekeri..

O gün canım yine bisiklete binmek istiyordu. Bisikletin konulduğu yere gittim çıkarttım yarısı elimde diğer yarısı yerinde kaldı. Durum çok vahimdi. Eyvahlar olsun bisiklet artık kullanılmayacak durumdaydı. Yarım kalmıştı hevesim. Birkaç iri damla düştü yüzüme, şimdi ağlamak zamanı idi ama dizginlemeye çalıştım. Kendi kendime sorular soruyor cevap bulamıyordum. Neden neden kırıktı yada kim kırmıştı?

Şok halim hafifleyince hevesim yeniden artmaya başladı. İkinci parçayı da çekip çıkardım, onları birer birer kucaklayarak, zorlandığımda da leş gibi sürüyerek armut ağacının altına getirdim. Bisiklet beni değil, güçlükle ben onu taşımıştım. Çok yorulmuştum, hem de boşu boşuna.. Oturdum ve portatif kalan direksiyonunu kendime çekip kollarımı kırarak üzerine abandım.Ortada kenetlediğim ellerime başımı koydum. Artık ne erik ağacı bu tarafa gel, bu tarafa gel diyor ne de çiçekler bana önceki gibi şirinlik veriyordu. Hüzünlendim uzunca bir zaman..

Dalıp gitmişken gözlerim yerde sağa sola koşuşturan kızıl renkli iri karıncalara takıldı sanki onlardan hayat dersimi alıyordum. Son kez binip de süremediğim o üç tekerlekli bisiklete çocukça heveslerimi bırakarak, mahzun mahzun çağrıldığım sese yöneldim...Kalktığımda birbirinin üzerine yığılıp kaldı parçalar. Tıngırtısı ulurcasına arkamdan bağırarak, sanki kendi miadının bittiğini ve hayat denen dört mevsimden en güzel baharımın ölüm haberinin kapkara müjdesini veriyordu.

Gel buraya, git oraya, oyuncak ta, oynamak ta yoktu bundan sonra. Tıpkı karıncalar gibi, hep iş, hep koşturmaca,

Yıpranırcasına...

17 Eylül 2010 2-3 dakika 15 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (4)
  • 13 yıl önce

    Çocukluğun olmazsa olmazıdır bisiklet,kırıldığında ki yaşadığınız hayal kırıklığını tahmin edebiliyorum..

    Ama dikkati dağıtacak ve yoğunlaşacağımız bişeyler mutlaka oluyor,uzun sürmüyor üzülmeler..

    Karıncalar ve bisiklet,karıncalar da hep örnek olmuştur çalışkanlıklarıyla..

    Evet hayat hep bir koşuşturmaca,iyi ve kötü,

    Küçük bir nokta olsakta evrende dünya bizim etrafımızda dönüyor...

    Kutlarım Hayrettin Bey..

  • 13 yıl önce

    tebrik ederim hemşehrim...gurur duydum..

    sevgiler

    saygılar

    👑👑👑👑👑👑

  • 13 yıl önce

    süpersin canım abim yüreğine kalemine sağlık

    👍👍👍👍👍👍👍👍👍👍👍👍👍👍👍👍

  • 13 yıl önce

    bundan böyle yüreğin dert görmesin ana baba acısı çok zor ALLAH hiç bir çocuğa tattırmasın on dört yaşımda beş yetim bıraktı anam bana babamda anamdan dört yıl sona befat etti sizler düşünün ben bilirim bir söz var yazana değil yazdırana bak demişler hayatın darbesini alan duygulu kişiler ya şaiş olar yada yazar

    daim ol güzel yarınlar diliyorum saygılarımla