Umudum Sendin Ali

Gerçek bir hikaye...


Yıllardır beklediği haberi sonunda almıştı Necla. Herkesin kucağında bir bebeği, evin neşesi, bereketi varken o çok istese de beş sene Allah vermemişti ona bir evlat ve bir sabah başı döndü, sonra bütün yediklerini çıkarttı, diğer belirtilerden dolayı da şüpheleniyordu uzun süredir ve neticede hastanede tahlillerinin sonucu pozitifti. Sonunda o da hamileydi...

Kocası da sevinçli haberi büyük bir mutlulukla ve heyecanla karşıladı. Küçük bir evde, kayınvalidesi ve felçli kayınpederiyle birlikte yaşıyordu Necla. Sabah erkenden tarlaya gidip çalışıyorlardı. Bazı günler kayınpederine bakmak için Necla evde kalırken bazen de kayınvalidesine düşüyordu bu görev. Şimdi evlerine gelecek yeni misafirin heyecanıyla Necla kocasına:

'Acaba başka bir eve mi geçsek Metin? Evladımız hayırlısıyla doğduğunda nasıl sığacağız buraya? Ayrı bir evimiz olsa, çocuğumuza oda yapsak, ne dersin?'

Metin'in bir anda asıldı yüzü, bütün neşesi dağıldı, efkar bulutları sardı çehresini:
'Nasıl gidelim Necla? Paramız pulumuz mu var sanki? Ama şu konuda sana söz verebilirim. Hamilelik süresince burada kalalım ama dokuz ay boyunca yoğun bir şekilde çalışıp para biriktirebilirim. O zaman düşlediğimiz gibi ayrı bir eve çıkabiliriz ama şimdi burada kalmalıyız.

Necla üzüldü üzülmesine ama renk vermedi kocasına. Öyle çok seviyordu ki onu, üzülmesine dayanamazdı hem kendisi de biliyordu şu an için isteğinin yersiz olduğunu. Ama bir umudu vardı ya, o yeterdi...

Metin elinden gelen her işi yapmaya başladı, fotoğraf çekti, pazarda limon, karpuz sattı. Her zamankinden daha fazla inançla ve çabayla çalışıyordu. Evladı için, eşi ve geleceği için en önemlisi de huzuru için buna ihtiyacı vardı...

Necla akşamları eve yorgun argın gelen kocasına baktıkça içi sızlıyordu ve karnını okşuyordu: 'Her şey senin için bebeğim, ailemiz için...' Kayınvalidesi biraz sert mizaçlıydı. Beraber yaşamak çok zordu çünkü neredeyse aldığı nefesin hesabını veriyordu Necla. Hamileliğini öğrendiğinde sevinmişti belki ama hiç belli etmedi :

'Bana bak, hamilesin diye işlerden kaytaracağını sanıyorsan yanılıyorsun, biz sırtımızda bebe, gebe halimizle çapalıyorduk bu tarlayı. Kaçmak yok ona göre.'

'Peki' dedi Necla. Başka ne diyebilirdi ki? Annesinin kötü davranışlarını hiç söylemedi kocasına, onu üzemezdi. Halbuki yediği yemeğe dahi karışırdı, bir gün çarşıdan gelirken dolmuşa binmişlerdi, Necla kocası işten gelmeden evde olmak istiyordu, saatine baktı. Sonra da önüne gelen saçları arkaya doğru itti. Eve geldiğinde Metin gelmemişti daha. Derin bir 'oh' çekti sonra kayınvalidesi:

'Bence de 'oh' de sen, şükret ki daha gelmemiş kocan' dedi.

Necla şaşkındı, halbuki kocasını evde karşılamayı istediğinden söylemişti.

'Görmedim sanma, dolmuştaki adama randevu verdin değil mi? Adam sana bakıp duruyordu zaten. Saatine baktın, saçını düzelttin, ben görmeden kaş göz hareketi de yapmışsındır sen. Tüh sana! Yazıklar olsun!'

Necla neye uğradığını şaşırmıştı. Şakaklarına öyle bir ağrı saplandı ki mermi gibi yakıp geçti düşüncelerini.

'Anne sen ne diyorsun? Ne adamı, ne randevusu? Kim bakmış ki bana, ben elin adamına neden bakayım?'

'Sus, bir de inkar ediyor edepsiz. Dua et ki gebesin yoksa çoktan söylerdim oğluma. Bir daha çarşıya gitmek de yok, ben kızımla giderim.'

Sustu Necla ama yaralandı. Böyle bir iftira nasıl atılabilirdi ki namusu onun için her şeydi...

Bunun gibi sayısız sorunlarla baş etmeye çalışsa da kocasına renk vermedi Necla. Onu ilk görüşte sevmişti hem de nişanlıyken... Hem kocası hem de kendisi başka kişilerle nişanlıydılar. Necla sevmiyordu nişanlısını, babası zorla nişanlamıştı onu. Çok güzel bir kızdı Necla ve talibi de çok zengin... Isınamamıştı, sevememişti hatta bir gün aldıkları bilezikleri ezmişti topuklu ayakkabısıyla. Sonra bir gün Metin'i gördü, köyde evlerinin önünden geçerken... Bir anda aşık oldu, öyle bir tutuldu ki, günlerce yemek yiyemedi, gitgide kurudu, yataklara düştü. Nişanlısını sevmediğinden dediler, dayanamadı annesi, attı yüzüğü. Metin'in haberi yoktu Necla'dan ama o içten içe yanıyordu aşktan, sevdadan... Metin'in nişanlısı da teyzesinin kızıydı, mantık evliliği olacaktı malları mülkleri ortak olsun diye. Yoksa kardeşi birdi, aşık değildi... Sonra düğün hazırlıkları yapılırken araya anlaşmazlık girdi, Metin de attı yüzüğü. Arkadaşı Nermin'den duyunca bunu Necla, deliler gibi sevinmişti ama umudu yoktu yine de...

Metin'in annesiyle Necla'nın annesi bir gün karşılaştılar pazarda, ikisi de aynı dertten muzdaripti. Metin'in annesinin aklına birden Necla ile ilgili söylenenler geldi... 'Köyün en güzel kızı. Bir bakan bir daha bakıyor öyle güzel ki. Saçları beline kadar, gözleri ceylan gibi...' Sonra eve gelince Metin'e anlattı durumu. Metin de evin önünde gizlenip birkaç kere yolunu gözledi Necla'nın. Görünce düğümlendi boğazı, elleri titremeye başladı. Eve geldiğinde annesiyle babasına yalvardı istemeye gidelim diye. Haber yolladıklarında Necla öyle sevindi ki... 'Kader' dedi... Sen benim kaderimsin...

Konu komşusu vazgeçirmeye çalıştı, o kayınvalideyle yaşanmaz, hali vakti yerinde değil, rahat edemezsin, mutlu olmazsın dediler ama nafile... Kalbe yerleşince aşk ateşi, alevi bir tek bedeni sarıyordu ve ruhu... Dışarıya yalnız dumanı sızıyordu. Bilemezlerdi, aşkın uğruna her zorluğa göğüs gerileceğini...

Ve evlendiler sonsuz aşkla... İşte Necla ve Metin böylesine büyük bir aşkla kenetlendiler birbirlerine.

Necla ağırlaşmıştı, artık son günleriydi hamileliğinin. Metin sağlıklı olsun yeter diyordu ama Necla çok istiyordu babası gibi yakışıklı, çalışkan, sevgi dolu bir oğlu olsun... İçine de öyle doğuyordu, her gece konuşuyordu Ali'siyle. Sanki dinliyordu onu, biliyordu dertlerini... Annesi ne zaman üzülse çok hareketli oluyordu karnında, teselli etmek ister gibi...

Ramazan ayında doğacaktı bebek. Kayınvalidesi tarlada çalıştığı için oruç tutamıyordu. Felçli eşinin altını değiştirip, bağlayıp gidiyordu çalışmaya. 'Sen sadece yemek yap, evi süpür yeter şimdilik.' demişti gelinine. Evde bir de görümce vardı ama ona kıyamıyordu annesi. Giyinip süslenip dışarıya çıkıyor, kimse isteklerine karşı koyamıyordu. Sevmiyordu Necla'yı, küçümsüyordu hep. O gün Necla yemek yapıyordu ama çok kötü bir koku kapladı evi. ' Sanırım kayınpederim altını kirletti' diye düşündü ama ne yapacağını bilemiyordu. O sırada görümcesi girdi içeriye : 'Aman Allah'ım bu ne koku! Hala daha bakıyor musun Necla? Çabuk bir şeyler yap, bak ben yeni oje sürdüm, dokunamam ona, bozulur ojelerim.' Necla şaşırdı ne yapacağını. 'Haydi kızım, çabuk kaldır da al şunu altını!'

'Ama babam çok ağır, ben de son zamanlarını yaşıyorum hamileliğimin. Ya Ali'ye bir şey olursa?'

'Güldürme beni Necla, Ali mi? Daha bilmiyorsun bile cinsiyetini. Ufff şu kokuya bak! Annem gelince sana ne yapar düşün istersen, ona göre al şunun altını bir an önce! Haydi ben gittim Gülsüm bekliyor beni'

Necla çaresiz boyun eğdi, doksan kiloluk kayınpederini kaldırdı, altını temizledi, yeniden bağladı, kıyafetlerini değiştirdi. Birkaç dakika sonra inanılmaz bir acı saplandı karnına. 'Allah'ım ne olur bana yardım et!' diye yalvarıyor, bir yandan da saçını başını yoluyordu. Acıdan bağırdı, duyan olmadı. Felçli kayınpederinin gözlerinden akan bir damla yaş ise asla kurumadı...

Metin eve geldiğinde Necla'yı kanlar içinde yatarken buldu. Çıldıracağını sandı bir an, hemen kucaklayıp komşusunun arabasıyla hastaneye götürdüler. Uzun süre yoğun bakımda kaldı. Metin delirmişçesine 'Ne olur ona bir şey olmasın Allah'ım! Bu mübarek gecede sen onun canını alma, bana bağışla evladımı da Necla'mı da' diye bağırıyordu. Sonra doktor çıktı yoğun bakımdan. Kurtuldular mı doktor bey? Ne olursunuz doğruyu söyleyin?'

'Kurtuldu' diyebildi en sonunda doktor. ' Biraz daha geç gelseydi hastaneye anneyi de kurtaramayabilirdik çünkü bebek öleli çok olmuş, anneyi zehirlemeye başlamış. Ama eşiniz kurtuldu, oğlunuz ise bu mübarek Kadir Gecesi'nde melek oldu, öyle düşünün... Allah'ın sevdiği kuluymuş ki daha dünyaya gelmeden yanına aldı onu.

Oğlum...

Demek erkekmiş, demek Ali'ymiş...

Yoğun bakım ünitesine girdiğinde Necla yavaş yavaş geliyordu kendisine. Çok güçsüzdü, yorgundu. Tuttu kocasının ellerinden sıkıca:

'Ali'm nerede? Niye getirmiyorlar onu? Bir kere koklasaydım ya yavrumu Metin'im bir kere...'

'Ali melek oldu Necla. Oğlumuz bin aydan daha hayırlı olan bu mübarek gecede melek oldu, onun için dua edelim.'

Necla yeniden kapattı gözlerini. Sonsuz bir uykuya dalmak istese de, içindeki boşluk, kıpırtısızlık ve cansızlık düşüncelerini ve duygularını kördüğüme döndürmüştü. Ne nefret vardı, ne de kin aklında. Bütün saflığıyla mırıldandı usulca:

'Umudum sendin Ali, umudum sendin" dedi boş karnını okşayıp sonra da kocasına dönüp:"Gidelim Metin" dedi. 'Çok uzaklara gidelim. Sadece sen, ben ve de umutlarımız...'

Metin şefkatle okşarken karısının saçlarını, hayıflandı çaresizliğine ama gidecekti artık, bu son damlaydı bardağı taşıran:

'Gideceğiz sevgilim, gideceğiz...'

Yumuşacık bir gülüş fırlattı Necla kocasına. Belki hüzünlüydü, ağlamaklıydı ama hayatın anlamı ve umutların varlığı o gülümsemede saklıydı...

08 Eylül 2013 8-9 dakika 20 öyküsü var.
Beğenenler (5)
Yorumlar (5)
  • 10 yıl önce

    Ne hayatlar var Anadolu'da yaşanan.

    Gerçek aşklar bunlar aslında.👍

    Teşekkürler Seda...

  • 10 yıl önce

    ne gerçekler ne hikayeler yaşanır gider...

    tebrikler sevgili Seda...🙂

  • 10 yıl önce

    Ağlamamak mümkün değil sanırım hikayenin sonunda hele ki yüreğimiz anlatılamaz bir bağ ile bağlıyken evlatlarımıza. Ve kadının çilesi hiç bitmiyor. Ne yazık ki bunu bir kadına yapan yine bir kadın.! Yazık diyebiliyorum ancak. cehaletin sisinden sıyrılabilirsek bir gün bu hikayeler azalacaktır (ümidiyle).

    Tebrikler Seda Hanım. 🤐

  • 10 yıl önce

    Baştan sona hüzünlü bir hikaye. Kayın validesi ile yaşamaya mecbur edilen körpecik gelinler ve çektikleri çileler, çoğu zaman gazete manşetlerinde de rastlarız bu tür gerçek öykülere. Anlamlıydı kutlarım Seda hanım içtenlikle...👍😙👍

  • 10 yıl önce

    Kaleminize sağlık. Hüzünlü ve etkileyici bir hikaye.