Umut Işığıdır Onlar Küçücük Gözlerin

Otobüsün titrek camında kafası, araziye bakıyordu. Uçsuz bucaksız bozkırda ağaçların sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Kendi doğduğu ve bu yaşa kadar yaşadığı şehri düşündü, sonra çantasından bir şeyler çıkarıp yemek istedi . yanında oturan genç kadın uyuyordu. Otobüse bindiğinden beri uyumuştu zaten, aralarında geçen tek iletişim selamlaşmadan öte değildi,
Otobüs mola yerine yaklaşmak üzeredir diye düşündü sonra ve bir şey atıştırma isteğinden vazgeçti. Kafasında karmaşık olan bir sürü düşünce vardı. Otobüs durunca telefonu kapattığını hatırladı, on iki cevapsız arama kaydı düşmüştü telefon ekranına, şöyle bir göz gezdirdi sekiz defa aramıştı Nihat, onu düşündü oysa en son görüştüklerinde ne kadarda soğuktu buz gibi bir hava esmişti aralarında, bu kadar çok aramasına anlam veremedi. Merak da duydu arasam mı acaba diye düşündü vazgeçti. Lokantaya gitti kendine bir mercimek çorbası aldı ücretini ödedi masalardan birine oturdu hızlı hızlı içti çorbayı.
Saat gece yarısını geçtikten sonra herkes uyumaya başladı otobüsün içinde. Kafasını cama dayadı dışarıyı seyretmeye başladı. Karanlıkta şehirler, köyler ne kadar da ıssız görünüyorlardı. Çocukluğundan beri ıssız yerleri sevmişti .Sakinlik huzur vericiydi onun için belki de kalabalık ve gürültülü bir aileden çıkmış olmanın verdiği bir bıkkınlıktı bu duygu.
Gideceği şehri düşündü tekrar zaten hiç aklından çıkmıyordu ki. Güneş ilk ışıklarını göndeririken yeryüzüne otobüs son durağına doğru yaklaşmaya başlamıştı. Uyuyanlar uyanmış hareketlenme başlamıştı, herkes sağdan soldan çantalarını eşyalarını toparlamaya çalışıyordu uzun yolculuklarda insanlar çok dağıtır etrafını yirmi yedi saatlik yolculuk da uzun yol tanımına uyuyordu. Kendisi de toparlandı montunu giydi sabah soğunun yaman olacağını düşündüğü için sıkı sıkıya sarındı.
Öğretmen olarak atandığı sınır kenti gerçekten sabahın ayazında donduracak kadar soğuktu. Montunun yakasını kaldırdı iyice, valizini bagajdan alıp bekleme salonuna doğru yürüdü. Bir şeyler atıştırma isteğiyle etrafa bakındı çay ocağından dumanlar tütüyordu, sabahın soğuğunda çay kokusu iştahını kabartmıştı bir çay söyledi kendine çantasında annesinin yaptığı yolluktan biraz atıştırdı.
Şehir merkezine giden minibüslerden birine binerek oturdu. Etrafına bakınmaya başladı. Hiç bilmediği bir şehirde daha önce hiç yaşamadığı bir kültüre doğru yola çıktı minibüs.
İl Milli Eğitim müdürlüğünün yerini sordu şoföre. Tam da önüne gideceklerini söylediler.
Zaten küçücük bir şehir merkezinin bütün devlet daireleri aynı yerdeydi. Minibüsten indi
Doğruca müdürlüğe gitti. ilk atama olduğunu ve göreve başlamak için geldiğini söyledi.
Kendisi gibi olan bir sürü yeni öğretmen vardı müdürlükte herkesin yüzünde aynı yorgunluk, aynı şaşkınlık ve merak vardı.
Görev yerlerinin burası olmadığını sadece depo olarak burada bulunduklarını söyledi, şube müdürü.Hepsini kırsaldaki köylere atamışlardı. Oraya varıncaya kadar bunu bilmiyordu kendisinin merkezde çalışacağını düşünüyordu. Büyük bir hayal kırıklığı oluştu kendisini çok yalnız ve çaresiz hissetti. Tayin edildiği ilçe ve o ilçenin bir köyünde öğretmenlik yapacağını öğrenince hemen telefona sarıldı babasını aradı. Babası onunla birlikte gitmek istemişti. Kabul etmediğine pişmanlık duydu ilk kez. Babası ona güvenmişti her zaman kendi işini kendi halletmesini bilmişti, çocukluğundan beri. Birkaç kez teklif etti onunla birlikte gitmeyi. Fakat kabul etmeyince ısrar etmemişti.
Babası telefonun öbür tarafında merakla soruyordu nasıl bir yer olduğunu nereye tayin edildiğini. Meraklanacak bir şey yok dedi. Çok uzakta olan ailesini meraklandırmamak için buraları çok güzel beni düşünmeyin dedi.
O geceyi bir otelde geçirdi. Ertesi gün gideceği köyü düşünerek sabaha kadar uyuyamadı.
Köye günde yalnızca bir kez minibüs gidiyordu, o da öğleden sonra. Bir az alışveriş yapmayı düşündü sonra ne alacağını bilemedi. Bir ara gelip ihtiyaca göre alış veriş yaparım diye düşündü. Şehri biraz gezmek amacıyla çarşı denilen merkezi şöyle bir dolaştı. Pek de geniş bir arazi yoktu gezilecek. Tam bir tepenin üstündeydi bu şehir. Bütün dükkanlar aynı cadde üzerinde sıralanmışlardı. Daracık sokaklarına araba bile sığamayacak darlıkta geçitler yapmışlardı. Değişik mimarisi ilgisini çekti dar sokaklara dalmak istedi fakat çekindi tek başına gezmekten sonra yine merkeze yani her şeyin aynı yerde toplandığı yere döndü.
Köylerin minibüsleri terminal denilen yerden kalkıyordu. Adı terminaldi ama terminalle alakası yoktu buranın dört duvar içinde kocaman bir soba etrafında birkaç tahta sandalye ve bir de çay ocağı.Kendisine meraklı ve soran gözlerle bakan bir sürü insan. Köye öğretmen olarak tayin edildiğini söyleyince, nereli olduğunu sordular. Memleketinin neresi olduğunu duyanlar 'bacım senin ne günahın vardı da buraya tayinin çıkmış ' diye soranlar oldu.
İçinden ağlamak geldi ama susturdu duygularını. Minibüste onu en öne şoförün yanına oturttular. Arabada tavuklar, hindiler yolcular hep bir aradaydı. Minibüsün üstünde bile yolcular vardı. Birkaç keçiyle birlikte.
Köye vardıklarında bütün köy halkı oradaydı sanki, minibüse geldi herkes. Eşyalar bir anda indirildi ve hepsi bir yanından tuttu eşyaların, herkes ona bakıyordu.
Sanki daha öncesinde böyle bir varlık görmemiş gibi bakıyorlardı. Derken köy muhtarı olduğunu söyleyen biri geldi ve onu evine davet etti. Çekingen korkak ve sessiz adımlarla muhtarın evine doğru yollandılar. Ev tek odadan ibaret bir yapıydı ve ev halkı on beş kişi falan vardı. Bu gece burada kalırsın yarın okulun lojmanını ayarlarız dediler.
Sıcak kanlı insanlar etrafına toplandılar dillerinin döndüğü kadar Türkçeyle meraklı sorulara boğdular onu. Yemek saatinde ortaya kocaman bir tepsi içinde sadece bulgur pilavı, turşu ve ayrandan oluşan yemek geldi on beş kişi aynı tepsideki pilava kaşığı salladılar ayranlarını içtiler. Akşam erkenden çöktü. Gaz lambasının ışığında sohbet edildi ve yataklar serildi aynı odaya. Bir göz odada muhtar, eşi ,gelini, oğlu, çoluk çocuk ve çiçeği burnunda öğretmen uyumak için yattılar. Gözleri tavanda ne yapacağını bilmeyen şaşkınlıkla, korku ve çekince içinde sabahı etti. Sabah temizliği ve ihtiyaç gidermek için ineğin yanına dama indiler.
Hiç bilmediği bu coğrafya ve hiç duymadığı yaşamadığı bu kültürde nasıl yaşayacağını düşünerek , mercimek çorbasından oluşan kahvaltı yendikten sonra. Muhtar ve birkaç kişiyle birlikte okul bahçesine vardılar. Okul bahçesinde neşeyle gülen, gözleri pırıl pırıl, boy boy çocuk onu bekliyordu, hepsinin gözlerinde bir umut vardı....

23 Ocak 2014 6-7 dakika 6 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 10 yıl önce

    harika.öğretmenlerimizin ilk heyecanını harikaa kaleme almışsın bayıldım arkadaşım