Umut Kapısı Derken Ekmek Kapısı

Biraz sonra okumaya başlayacağınız öykümün yaşamın kıyısında kalanları, buruk bir gülümsemeyle anımsatacak. Gündelik yaşamda artık her şey uçucu, günübirlik kanımca... Bende bir düşü andırdı hüzünlendirdi ki kaleme aldırdı röportaj tekniğiyle. Belleğimiz zayıf olduğundan değil aksine yaraların, ‘kıyı' dakilerini, karmaşası içinde silik kalmışlığının gücünü kullanarak dile getirmeye çalışmak takdire sair delillerdir. Bakmanın da biraz ötesine geçip görebilsek!

Kahramanım sarışın, yeşil gözlü altmış üç yıllık geçmişi süresince –dünden bugüne-birçok değişim geçirdi, gelişti, olgunlaştı. Terapi ve bilinç yükseltme çalışmaları yapıyor bu aralar.1998-2003 yılları arasında yazılmış bu hayat hikâyesi hiç de kolay çıkmadı. Diyor ki 'Büyük çalkantılar ve alt üst oluşlarla, küfürlerle anlamadığı zaman problem yoktu ama ne zaman anladı çok problem yaşandı.'

Yabancı ülkelerden gelen tüm kadınların potansiyeli ‘seks iççisi' olarak algılanmalarına neden olan bir dönemde Türk erkeğiyle tanıştırıldı. Bugün bile anlatırken sesi titriyor İrina'nın: ‘Evin koridorunda dolaşıyorum bir aşağı bir yukarı. Arada bir kara yağız delikanlı eşimin ve çocuklarımın yanına gidip oturuyorum, bir elimi yanağıma dayayıp yine kalkıp dolaşmaya başlıyorum. Ama benim koca çok iyi. Göz bebeklerim artık acıdan ve korkudan kocaman, konuşmak istiyorlar benimle rahatlamaya çalışıyorlar. 'Her insanın kurtuluşu
kendi ellerindedir' derler ya, bizde kendimizi kurtaracağız...'

Biraz geçmişe gidip olayları hatırlamasını istiyorum. Evlilik, onun için ‘umut kapısı' derken ‘ekmek kapısı' olup çıkıvermiş hayal kırıklığına da uğratmamış. Talihsiz geçmişinden kaçıp sığındığı bir adres belki de yüzlercesinden biri... İsimleri, yaşları ve cinsiyetleri farklı ama hepsinin ‘umudu' nedeni aynı: Çoğu evlenip geliyor ama hep huzursuz.

Ve ikinci perdeyi dinliyorum. İrina çaresizliğini şöyle anlatıyor: Gece yarısı... Bir gün, yolda yürürken 'Hakkında şikâyet var' diyorlar. Ne şikâyetmiş evime gidiyorum. Meğer amir beni yolda görmüş, hayat kadınıyım diye anons ettirmiş. Güya müşterimle pazarlık yapıyormuşum. Pazarlık eder bir halim yok yanımdaki de hani kocam. En büyük sıkıntım...‘İnsanlar benden bir şey istiyorlar, anlamıyorum bazen ne söylüyorum'. Biz Romen kadınlar kötü için gelmiyor, biz istiyor çalışmak. Erkeklerin tacizine uğramamak.

Sözünü ettiği ‘kötü şey'e aslında pek yabancı değiliz. ‘Bizler Yaşam Oyuncuları' adlı tiyatromuzda gruplara ayrılmışız kendi cinsel kimliğimizle. Bizlere tavır alanların yüzde doksanı, aileyim diye geçiniyor ama aile olmamaları. Kızı genel evinde çalışanlar mı istersin, esrar satan mı istersin, vergi kaçakçısı mı istersin,
bunların hepsi namuslu oldu bir anda. Gay, lezbiyen, travesti dayak yemeden, bazı şeylere katlanmadan kimse bir şey veremiyor size. Bunları anlatırken kendisiyle gurur duyduğunu saklamıyor. Günümüzü karşılaştırınca ortaya nasıl bir tablo çıkıyor? Bizlerin açısından olumlu değişmeler var mı?

Kucağındaki kedisini okşayıp sigarasını tüttürürken konuşmaya devam ediyor: ‘Ben bunu bedelini Türk vatandaşı olduğum halde fazlasıyla ödedim. Huzursuz benim insanlığım. Bu insanlar, sokaklarda ve otobanlarda hayatlarını tehlikeye atıyorlar. Neden? Ayda bir kişi ölüyor... Yılda eder on iki kişi. Yurt dışında bir ses getirdiğimizi, bir şeyler yaptığımızı düşünüyorum.' Böyle yaşar mısınız' diye sorunca?

Bir biri ardına yakılıyor sigaralar... Duman etrafımızı kaplıyor. Chessy, İrina'nın kucağından atlarken yanıt geliyor. Artık susmayı tercih ediyorum. Sadece arada bir İrina'nın anlattıklarını onaylıyorum. Yaşadıkları toplumun ikiyüzlülüğünden çok rahatsız olduğu her halinden belli... Gözleri doluyor bir an; susuyoruz. Bir sigara daha...

‘Sizin dünyadaki diğer tüm özgür yaşamlara nasıl katkıda bulanacağınızdan bahsedin yeter. Buraya alışmak zor, dil yok, arkadaş yok. Bir sene camlar kapalı, ışıklar sönük. Gece televizyon izlemeden oturdum. Ülkeme duyduğum özlem, hasta anam ‘Gel beni al!'... Çok içer, işsiz bir koca ne zaman içer o zaman dayak, beni bıçakla keser.

Çok özlüyorum ah yinede Romanya, Romanya...'

13 Haziran 2015 4-5 dakika 13 öyküsü var.
Yorumlar (1)