Uzak Kentlerin Birbirine Yakın Hava Yolları

Şehre sağanak sağanak yağıyordu güneşin müjdecisi bahar yağmuru. Kent insanları başları önlerinde, ellerinde ıslanmaya karşı direniş silahıyla adımlıyorlardı kaldırımları. Her şey normal seyrediyordu; bir yerlere acelesi olan kalabalık, bitmek bilmeyen çileye savaş veren sürücüler, tezgâhtarlar... Sanki hepsinin sesleri birleştirilmişmiş, koca bir orkestra oluşturulmuştu ve tüm bu müzisyenler yanlış notalara dokunuyorlardı. Derken Ankara'nın ucubesinde kalmış bir ara sokağından acı acı bağırışlar yükseldi. Uzaklara doğru adımlayan bir ruhun peşinden koşan küçük bir kız çocuğunun feryadı figanıydı bunlar;

-Uyuma uyuma, uyan anne, uçurtma uçuracaktık...

Hayata bir sıfır değil en az üç sıfır yenik başlamıştı Ayşe, çünkü hasta bir annenin ve yoksul bir babanın çocuğu olarak merhaba demişti yaşamdan türeyen yaşamak fiiline. Yavaş yavaş bir kenarda büyürken, zaman Ayşe'ye kötü talihler biriktiriyordu. Annesinin hastalığı gün geçtikçe ilerliyordu, babası gece gündüz çalışıyor merhem olmaya çalışıyordu ailesinin kabuk tutmamış yarasına. Ayşe tek başına bir köşede sessizce izliyordu, anlamıyordu annesinin ağlayışlarını, babasının akmaya bile vakit bulamayan alın terini. Sadece her bebek gibi büyüyordu.

Bir gün sokakta bez bebeğiyle oynarken bulutlara doğru uzanan bir şey gördü. Koşarak hasta yatağında sessiz hıçkırıklar savuran annesinin yanına gitti. Bir an önce adını bile bilmediği o şeyle ilgili bir fikrinin olmasını istiyordu. Annesinin kucağına atlayıp soru üstüne sorular sormaya başladı. Kadıncağız güç bela anlatmaya çalışıyordu. O şey uçurtmanın ta kendisiydi. Ayşe annesinden ilk defa bir şey isteyecek oldu, pe, pe, peçete diyebildi annesi sadece. Yine öksürük nöbetleri gelmişti. Beyaza kırmızı bulaşmıştı, Ayşe o gün çok ağlamıştı,

Gece babası geldiğinde, ona her çocuğun masumluğuyla annesin elinden tutup uçurtma uçurtmak istediğini söyledi. Yutkunmuştu babası, Ayşe hiçbir şey anlamadı. Babası söz verdi. Ona uçurtma alacak ve annesiyle beraber uçurtma uçurmalarını sağlayacaktı. Ayşe o geceden sonra rüyalarında annesinin elinden tutup uçurtmalar uçuruyordu ve annesi hiç öksürmüyordu.

Yavrusunun gözleri önünde günden güne eriyen kadıncağız eşine bir an önce uçurtma almasını söylemişti ve nihayet Ayşe o gece kapıda babasıyla beraber uçurtmasını da karşılamıştı. Yarın sabah erkenden uyanacaklar, hep beraber kahvaltı edecekler, babasını işe yollayacaklar ve annesiyle uçurtma uçuracaklardı. Heyecandan sabaha doğru anca uyumuştu Ayşe. Yarın büyük gündü, yarın ilk defa uçurtma uçuracaktı, yarın ilk defa annesinin elinden tutup koşacaktı.

Yarın oldu, uyandığında babası bir köşeye diz çökmüş bir yandan sigarasından derin derin nefesler çekiyordu, bir yandan boncuk boncuk yaşları akıyordu. Ev olması gerektiğinden fazla kalabalıktı. Annesinin çok üşüdüğünü o yüzden çarşafını başına kadar çektiğini düşündü. Ama hiçbir şey umurunda değildi. Annesini uyandırıp uçurtma uçurmaya gideceklerdi. Ona doğru adımlıyordu, ama o kalabalık ağlıyordu. Umursamadan devam ediyordu Ayşe yürümesine, annesinin yatağının ucuna gelmişti. Seslenmeye başladı, annesinden ses yoktu, kalabalık biraz daha ağlıyordu, seslenmeye devam ediyordu, annesinden hala ses yoktu, kalabalık çok ağlıyordu. Çarşafı kaldırmak istedi, babası ani bir hareketle kucağına aldı Ayşe'yi. Annesi hala uyuyordu, Ayşe bağırmaya başladı.

- Uyuma uyuma, uyan anne, uçurtma uçuracaktık.

Büyüdü Ayşe ,

Uzak kentlerin birbirine yakın hava yollarında, karanlığı aydınlatan bir sokak lambasının aydınlığında, ötelerde, öylesine bir yerde, bir Ankara yağmurunda daha uçurtmalar uçuruken :

-Üşüyor tenim, teninin sıcaklığını çok özledim anne ....

ankara / yıl 2013

sözün bittiği yerlere ..

07 Ocak 2014 3-4 dakika 5 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar