Yağmur Damlaları - 3

Kahvenin kokusu yayılıyordu kapısız odaya. İçmeden içmiş gibi mest etmişti bu güzel koku. Madem nüktedan bir yaşlıydı, 'Biraz takılsam şaka kaldırır galiba' diye düşündü Sevgi. Hem de Ozan Kaya'nın kasveti, hüznü dağılırdı belki biraz.

-Amca kahveyi koydun cezveye, eline sağlık; ama diğer küçük cezveyi doğurdu mu ki büyük cezve? Ona ayrı kahve koydun kaşla göz arası. Oysa büyük cezveye daha iki fincan sığar. Bir de bizimkilere şeker attın, seninkinde yok. Bize bayat kahve mi yapmaya niyetlendin ki?

Yaşlı adam zaten aşağıda, ocağın yanında oturuyordu. Şöyle alttan yukarı doğru süzdü misafirleri...

-Hele biraz yavaştan gel
Fare ol da bir delik del
Hamur tutmaz ellerinle
Kıpırdarsan uçurur yel

Bizi yoksa siz mi sandın
Böyle ise çok aldandın
Esvapların güzel diye
Kasıldıysan zaten yandın.

Bunları söyleyip yine kesik kesik güldü yaşlı ozan. Genç kadın şaka yaptığına yapacağına pişman olmuştu. Belli etmiyordu; ama yüzü kızarmıştı utancından. Sabri ortamı yumuşatmak için güldü.

-Koskoca Ozan Kaya ile şaka yaparsan olacağı bu... Yine dua et ki ucuz kurtuldun. Bir bilsen daha ne diller varmış ozanımızda.

Ozan yine duramadı. Lafı ağzına veriyorlardı.

Kurtuluşun çok pahalı
Hindistan'dan bak bu halı
Kaşınma hiç sen beyzadem
Geldiğin yer köyde yalı...

Susmaktan başka çareleri yoktu. Her konuşmalarına bir dörtlük hazırdı sanki. Ozan Kaya ise bir yandan cezveleri karıştırıyordu.

-Siz hiç kızgın külde kahve içtiniz mi çocuklar?

Sevgi ile Sabri, işaret parmaklarını dudaklarına götürüp birbirlerine 'Susss!' işareti yaptılar. Dörtlüklere verecek cevapları olamıyordu çünkü. Ozan ise bir yandan cevap bekliyor, bir yandan karıştırıyordu cezveleri.

-Size sordum ben. Neden cevap yok? E hadi hadi... Konuşun istediğinizi. Bir daha bir şey demem. Yine de güvenmeyin bana. Abuk sabuk laf etmeyin siz. Kızgın külde yapılan kahve içtiniz mi?

İkisi de içmemişti. Cevap vermesi için biri diğerini bekliyordu ne olur ne olmaz diye. Sabri mecbur kaldı cevaba.

-Amcacığım biz daha yerdeki bu ocağı yeni görüyoruz. Şömine gibi tıpkı... Üstte bacası var, közler var, kül var ve kızgın. Bunları kitaplarda okurduk. İyi ki gelmişiz yanına. Burada bizzat gördük.

-Siz sabaha kalın hele. Ocağa bir sac kurarım. Yaparım hamuru; açarım oklavayla, sererim sacın üstüne. İki çeviririm sonra... Misss! Kokusuyla doyarsınız. Ama yoook... Ben sizi kokusuyla doyurmam. Başka saca doğrarım soğan. Az da tereyağı... Tam pişerken üzerine peynir... Sar yufkaya bakalım... Ohhhh!

Çok garipti ki; Sabri'nin de, Sevgi'nin de burunlarına dolmuştu bu tarif. Kokusunu alıyorlardı ve ağızları sulanmıştı. Bu nasıl derya bir adamdı ki; ikisiyle de başa çıkabiliyor, olmayan yemekle karınlarını bile doyurabiliyordu.

Kahveler fokurdamaya başladı o an. Ozan Kaya da iyice ciddileşti...

-Çocuklar sizin kahveyi ayrı yaptım; çünkü sizin tipinizde 'Şekersiz içemez' yazıyor. Anladınız mı şimdi? Şekerli de olsa, şekersiz de olsa bu kahveden hiç içmemişsinizdir hayatınızda.

Elleri titreyerek doldurdu fincanlara. Belli ki fincanı uzatsa dökecekti. Sevgi hemen indi aşağıya ve aldı fincanları. Ozan çok sevmişti bu hareketi. Yüzünde bir ışıltı belirdi.

Artık kahveleri içiyorlardı. Sıra konuya gelmeliydi. İlk Ozan Kaya sordu:

-Eeee evlatlar! Anlatın bakalım ziyaretinizin sebebini. Hem kahveleri içek, hem de konuşak bakalım. Neden geldiniz? Sizi kim gönderdi? Hırlı mısınız? Hırsız mısınız? Harami misiniz? Neysiniz siz bakalım?
***


3. bölüm sonu
Devam edecek...

17 Ocak 2015 3-4 dakika 27 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar