Yağmur Yağıyor Her Damlası Yüreğim

'Küçük mavi şarkılar
Kondur dudaklarıma

Üşütme!'
Işın Ergüney




O gün genç bir yazarla randevusu vardı adamın. Sabah erken kalkıp traşını oldu, özenle seçtiği kıyafetini giydi. En çok sevdiği parfümünü de sıkarak arabasına doğru yöneldi.

İçinde kendisinin de tarif edemediği bir heyecan dalgası esiyordu. Randevu yerine yakın bir yere arabasını park etti. Biraz erken geldiği için vakit geçirmek istercesine yavaş adımlarla Kadıköy'de yürümeye başladı.

Söğütlü Çeşme'den Altıyola çıkan yolda ilerlerken aklından öyle çok şey geçiyordu ki! O gün Kadıköy her yanını sarıyordu. Hava daha farklı kokuyor, denizin esintisi ona farklı şarkıları fısıldıyordu.

Her zaman randevularına zamanında gitmeyi adet edindiği için arada bir saatine bakmayı ihmal etmiyordu. Artık randevu yerine 2 dakikalık bir yolu kalmıştı. İçindeki heyecanı bastırmaya gayret ederek kararlaştırdıkları kafeye ulaştı.

Yazar 30'lu yaşların başlarında, güler yüzlü bir bayandı. Onu daha önce hiç görmemiş olmasına rağmen fotoğraflarından hemen tanımıştı.

-Merhaba Deniz Hanım diye elini uzattığında; ellerinin titrediğini hissetti.

'Hoş geldiniz Barış Bey. Umarım kolay buldunuz Cafeyi?'

-Hiç zorluk çekmedim Deniz Hanım. Çok kolay buldum.

Oysa genç yazara Kadıköy'ün tüm sokaklarını çok iyi bildiğini ve bir zamanlar bu sokaklarda sevdiğiyle el ele dolaştıklarını anlatmak isterdi ama bunu yapamazdı.

Çok nazik ve genç bir garson masalarına gelip ne içeceklerini sordu. İkisi de çay istediler. Çaylar gelene kadar kısa cümlelerle tanışma faslına geçmişlerdi.

Barış çayını içerken hem heyecanını bastırmaya gayret ediyor hem de Deniz hanımın mimiklerini inceliyordu. Artık yavaş yavaş röportaja başlaması gerekiyordu. Tam ilk sorusunu sormak için Deniz hanıma baktığında onun bir şey diyeceğini anlayınca sustu

'Barış bey, röportaj yapmak için beni neden seçtiniz?'

Barış böyle bir soruyu bekliyordu ancak daha röportaja başlamadan sorulmuş olmasından dolayı cevabını o anda vermek istemiyordu.

-Bunun cevabını röportajın sonunda versem olur mu? Diye sordu.

'Tabii ki olur, siz nasıl isterseniz' diye cevapladı Deniz hanım.

Barış derin bir nefes çekti ve genç yazarın çıkardığı iki kitabıyla ilgili röportajına başladı. Genelde röportajları için sorularını önceden hazırlardı ama bu defa spontane bir röportajı tercih etmişti. Çünkü bu genç yazarla ilgili internetten çok geniş bilgiler edinmişti. Kısacası sanki uzun zamandır tanıdığı biriyle röportaja gelmiş gibiydi.

Kitaplarıyla ilgili sorulardan önce yazarın özel hayatıyla ilgili birkaç özel soru sordu Barış. Sorularını samimi ve içten bir ifadeyle soruyordu ve aynı şekilde cevaplarını alıyordu. Deniz hanım her konuda aktarmak istediklerini dobra dobra söylüyordu.

Sonra kitaplarıyla ilgili sorulara geçti. Deniz hanım her iki kitabında da ağırlıklı olarak çocukları anlatıyordu. Ebeveynlerinin; 'Bizim de bir çocuğumuz olsun', Aile büyüklerinin; 'Eeee ne zaman çocuğunuz olacak', yakın çevresinin 'Hele bir çocuk yap, kocan evine daha sıkı bağlanır' vb gibi sadece anne-babaların belli düşünce ya da sorunlarının çözümü için dünyaya getirilen çocuklar. Yarınları düşünülmeden doğan çocuklar.

Çoğu anneler şu soruyu kendilerine sormuyordu bile!

'Ben bu çocuğu doğurmaya hazır mıyım?', ya da 'Ben bu çocuğa her yönüyle güzel bir gelecek sağlayabilecek miyim?' Bu soruların sayısı çok daha arttırılabilir dedi genç yazar.

Barış bunu duyunca hemen yeni bir soru yöneltti;

-Siz de 5 yıllık evlisiniz. Ve henüz çocuk yapmayı düşünmüyor ya da daha doğrusu bunun sorumluluğunu alıp alamayacağınızı daha bilemiyorsunuz galiba?

Barış genç yazarın en hassas olduğu konuya değinmişti. Deniz hanım kısa bir süre sustu ve sonra gözlerine yerleşen hüzünle cevapladı.

'Barış bey, her iki kitabımda da bir gün doğuracağım çocuğumla konuşmalarım da yer alıyor. Ben onu her şeyiyle bir geleceğe hazırlayacak, onu en iyi şekilde eğitecek, özgür düşüncesiyle kendi benliğini oluşturacak gibi konularda henüz kendimi hazır hissetmiyorum. Onu sadece ben istediğim için, aile büyükleri sürekli sordukları için değil, bir birey olarak dünyaya getirmek istiyorum.'

Barış o anda Deniz hanımın gözlerinin nemlendiğini hissetti. İkisi de bir süre sessiz almayı tercih ettiler. Ardından Barış biraz da konuyu değiştirmek için yeni bir soru daha yöneltti.

-Siz ve anneniz! Biraz da bundan bahseder misiniz?

Genç yazarın dudaklarında buruk bir gülümseme oluşmuştu.

'Biliyor musunuz Barış Bey, benim annem çok güzel bir kadınmış. Ancak o çok acılar çekmiş bir kadındı! O şimdi bir melek... '

-Biliyorum dedi Barış en yumuşak ses tonuyla. Anneniz gerçekten çok güzel ve özel bir kadındı.

'Bunu siz nereden biliyorsunuz?' Diye heyecanla sordu genç yazar.

-Deniz hanım, röportaja başlamadan önce bana sorduğunuz sorunun cevabını şimdi almak ister misiniz?

Genç yazarın yüzünde oluşan heyecan yanaklarının kızarmasına yetmişti. Meraklı gözlerle Barış'ın yüzüne bakıyordu ve o soruya alacağı cevabın; içini titreteceğini bildiğinden kalbinin göğsünden fırlayacakmış gibi atmaya başladığını hissetmeye başlamıştı.

'Tabii ki istiyorum' derken kelimeler dudaklarında titriyordu.

Barış bey bir süre Deniz hanımın yüzüne baktı. O da nabzının hızla yükseldiğini fark ediyordu. Kendini kontrol etmek için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Dokunsalar, yıllardır içinde sakladığı gözyaşlarının sel gibi akacağını duyumsuyordu.

-Deniz Hanım anneniz gerçekten çok güzel bir kızdı. Uzun boylu, yüzü her an bir gülümsemeyle kaplı ve çok sevecen bir kızdı.

Barış sözlerini tamamlamadan Deniz Hanım araya girmişti;

'Bir dakika, bir dakika' diye heyecanla söylendi. 'Siz biraz önce 'anneniz çok güzel ve özel bir kadındı' demiştiniz. Şimdi ise kadındı yerine kızdı diyorsunuz! '

Barış iki eliyle Deniz hanımın bir elini avuçlarının arasına aldı. Gözlerini de onun gözlerine dikti ve sözlerine devam etti.

-Biz birbirimize deli gibi aşıktık. O ay yüzlü kızla çok mutlu üç yıl geçirdik. O nedenle annenin hep acılar çeken biri olduğunu düşünme artık. Çok çok mutluydu o yıllarda...

Barış sözlerinin devamını getiremedi. Genç yazarın ağladığını görmemesi için başını öne eğmişti. Gözlerinden akan yaşlar yanaklarına doğru hızla süzülüyordu.

Kısa bir süre sonra; Deniz hanımın elindeki peçeteyle akan yaşları silmeye çalıştığını görünce başını yavaşça kaldırdı. Şimdi ikisi de gözleri yaşlı birbirlerine bakıyorlardı.

'Deniz, annen gibi kokuyorsun?'

Genç yazar yerinden kalkıp Barış'ın yanına geldi ve ellerinden tutup onu da ayağa kaldırdı.

'Size sarılabilir miyim? Hem annemin kokusunu daha çok içinize çekebilirsiniz?'

Barış; 'Güzel kızım' diyerek sımsıkı sarıldı Denize.

Gözlerinin önünde 70 li yılların başında yaşadığı o harika 3 yıl bir film şeridi gibi akıyordu. 40 yıl sonra aynı kokuyu içine çekiyor ve bir kez daha Kadıköy'ün her yanını onunla birlikte dolaşıyordu. Uzunca bir zaman öylece kaldılar. Sonra Barış genç yazarın saçlarına dokundu ve onu yanaklarından defalarca öptü.

-Bu benim hayatımın en özel ve en güzel röportajı oldu Deniz.

'Tüm içtenliğimle söylemeliyim ki; Benim için de öyle oldu. Şu an neler söyleyeceğimi bilemiyorum. Sadece çok ama çok mutlu olduğumu bilmenizi istiyorum.'

Tekrar oturmak istemediler. Barış hesabı ödeyip dışarı çıktıklarında yağmur yağdığını gördüler. İkisinde de şemsiye yoktu.

'Varsın şemsiyesiz olsun ama biz yürüyelim lütfen' dedi Deniz.

-Yürüyelim güzel kızım dedi Barış.

Deniz; koluna girip tıpkı annesi gibi sokulmuştu Barış'a. Barış bir elini Deniz'in omzuna attı ve yağmura aldırmadan arabasını park ettiği yere doğru yürümeye başladılar.

'Yağmur bugün nedense içimi ferahlatıyor' dedi Deniz.

Barış onu biraz daha kendine doğru çekti ve yanaklarına bir öpücük daha kondururken onun kulağına doğru fısıldadı;

-Yağmur yağıyor, her damlası yüreğim...

05 Haziran 2015 7-8 dakika 45 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar