Yalnızlaşan Yüreklerin Mutlu Sonu
Gecenin karanlığında
genç kadın kalabalıklardaki yalnızlığında
öylesine mutsuz, öylesine yalnız
yürüyordu, bir kurt düşmüştü içine
bakıyordu karanlığın sabahın ışıklarına
sabah onun üstüne belkide gelmeyecekti
onu çeken deniz kıyısında gezinmeye çıkmıştı
yudum yudum içtiği şampanyasıyla
iç dünyasındaki minik deniz
öylesine ağır bir kederde ki
bir elinde yalnızlığı, diğer elinde paramparca olmuş bir hayat duruyordu
bilmez bir rotasız gemi misali ilerlerken ayakları
deniz kıyısında, düşünemiyordu geçmişini
yüreğinden taşan göz yaşları genç kadının
ayakları ıslak kumlarda nereye gittiğini,
köpük köpük dalgaların, türküleri kulağında sesi yankılanıyordu
türküye vokal tutan rüzgarın uzakta sesi
karışıyordu cır cır böceklerinin nağmeleri...
yürüyordu gecenin içinde
duyuluyordu nefesi
ıslak gözlerini ay ve deniz köpüklerinin sihri
dolunay, yıldızlar, ve o yakamozlardan izliyordu
son deniz ışıltısını sessiz yürüyordu
ayakları kumsalda geçmişine inat,
yalnız yapayalnız tek başına duruyordu
içindeki deniz kızı, dolunay, yakamozlar,
dalgalar ve cır cır böcekleriyle
silik geçmişiyle yürüyordu gecede
ıssızlaşan bir yürek, yaşamak onun için nafile
gözyaşları yanaklarından süzülüyordu usulca
ıssız yüreğine, inceden bir yağmur düştü
yağan yağmurda silikleşiyordu geçmişi
onu düşler ülkesine götürüyordu
deniz kenarında bir sandal duruyordu
sandala yaklaşmışken üşüyen yüreğiyle sandala yaklaştı
beyaz gömlekli genç bir balıkçı gözleri yaşlarla ufuklara dalmıştı.belkide geçmişine arkasından
yaklaştı kadın, hıçkırıklarla ağlıyordu kayıkçı
kumsal ateşi yanıyordu. Adam bakıyordu umarsızca uzaklara
dökülüyordu adamın dudağında, atlantis yürekli şiirler
sigarasından bir yudum içti kadın, genç adama uzattı sonra
ikisinin kaderi belki aynıydı
genç adamın içinde binlerce kıpırtı, adrenalin çarpıntısıyla, aynı dolun aya, aynı dalgalara,
aynı yıldızlara ve yakamozlara yalnızlığın ona verdiği cesaretle ağlıyor
şiirlerini türkülerini paylaşıyordu gelen misafirine
genç adam da düş kurmuş
içinde yüzen deniz kızını düşlemişti
adam en yasakladığı şiirleriyle başladı kadına anlatmaya
şiirlerle dans eden göz yaşlarıyla, yanağından
süzülenler genç kadının yüreğine umut düşürüyordu
bu bir uyku haliyse uyanmak istemiyordu ikiside
kadın kayığın yanına adamın yüreğinin köşesine oturdu onunla
birbirine bakışlarında coşuyordu deniz
ilk kez yalnızlık çekmiyordu kadın
işte güneş okyanusun en son çizgisinde yepyeni bir hayatın başlangıcına
merhaba diyordu, onu anlamaktan uzak geceye, ufuklarda kaybolan denize
adam ayağa kalktı kayığını denize sürdü
bir eliyle kayığını sürdü diğeriyle kadına elini uzattı
ikisininde bakışlarında birbirinde alamayan gözleri ve ısınan içi
sürdü şimdi bir eliyle kayığını tutuyordu diğer eliyle kadının uzattığı eli tutuyordu
dönüp şehrin ışıklarına son bir kez bile bakmadı kadın
tereddütsüzdü kadın, adamın elini tutup nereye gittiğini bile sormadı
denizin en derinliklerinde bir yıldız gibi gidiyordu kayık
gitmek, uzaklaşmak onun hayaliydi
yağmurlu bir günden kurtulmak
Kadın, boya ve kağıt hamurunda cümlelerle
Sevmeyecekti balıkçıyı, özlenen günlere dönüyordu kadın
Bakmadı geriye dönmek istemiyordu silikleşen geçmişine
ikisinin dudağından tek bir kelime bile akmadı
uzun bir yolculuğun ardından
kimselerin bilmediği adamın gizli cennet dediği, kimsenin olmadığı bir yere gelmişti
kadın inanmıyordu gerçekten düş mü? görüyordu
çıktılar ıssız bir yere...önce bir ev yaptılar..toprağı kazdılar ektiler...
varsın evlerinde eşyaları olmasın, gece karanlığında, ay ışığında birbirlerine masal anlatılar
.okulda yoktu, medeniyetsizleşen geçmişleri de
doğacak çocuklarına öğretmen zaten onlardı.
komşular rahatsız olur endişesi duymadan çığlık çığlığa türküleri vardı...
akşam oldu mu balık avlanmış toprak ekilmiş temizlik yapılmış bir hamakta koyun
koyuna gri gökyüzünün seyrine dalıyorlardı.geceleri de cır cır böcekleri sessiyle uykuya dalıyordu
yarınlarına, umutlarına, mutluluklarına doğmak için batan portakal rengi
güneşi aynı okyanus ufkunun çizgisinde izliyor bir birlerine türkülerle,
şiirlerle konuşuyorlardı..
her gün aynı güneş tekrar doğdu gülen yüzlerine
beraber yaşlanabilecekleri uzun bir zaman tüketmişlerdi, çocukları serpilip büyümüştü. Mutlu bir
hayatın son anlarıydı
ve iki ihtiyarın sahilde el ele gezmelerini gülen gözlerle izlemelerinde dünya gözünün dışında
kadının baktığı pencereden o buruşmuş kırışmış derisi yüz hatları olan adam hala ilk gece
gördüğü andaki genç balıkçıydı.
zamanın ilk bakıştıkları anda onlar için donduğunu salt ikisi biliyor yaşıyordu...
artık ihtiyar bedenleri yitirmek üzereydi direncini..
kadın otlardan şemsiyesini actı. Yorgundu ama gülüyordu yüzü, ağırlaşan bedeni ruhunu
taşıyamıyordu.Kadının ruhu terk edip kalbine girdi eşinin...o devasa aşkın ağırlığı iki kat daha artınca
ihtiyar adamın dizleri de buna fazla dayanamadı önce dizleri üstüne çöktü
usulcana eğildi büküldü küçüldü.
Karısının koynuna koydu başını, gözlerinde iki damla gözyaşı öylece gözlerini kapattı. İlk zamanki
gibi tutmuştu elinde kadını
o muhteşem aşkı kimsenin bilmesine ihtiyaçları yoktu..iki
sonsuza aşk enerjisi el ele diğer boyutta da zamanı donduracak kadar
güçlüydü...eşler birbirini öyle yada böyle bulmuş, kalpler
tamamlanmıştı...ikisinin düşü gerçekleşmişti?
05.04.2011
Ferhat Kaçar