Yazılarımı Anlatıyor

Yazmak yetmiyor bazen, yazdığını nasıl ve neden yazdığınıda bilip anlatacaksın. İlgileniyor insan "Neden?" ile... Hani insan hayatlarına olan anlamsız ilgiler olur ya, ne zaman başka bir hikaye duysak sonuna kadar dinler ama yine de kendi hikayemizim daha fakir edebiyatı taraftarı olduğunu savunuruz! Bir o kadar da arkasında dururuz fikir merkezinin. Varsayımmış dedirtti son dinlediğim hikaye. Aslında dinlemedim, o anlattı. Bense, elimde bir şişe bira, dudağımda yarısı erimiş sigaramla sanki aynada yansıyan dişiliğime baktım.

Okumayı çok sevdiğini söylemiş tanıştığımızın sonrası ama şimdiye bir o kadar önceki gecelerden birinde ve ben yazmayı seviyorum dememin hemen üstüne. Yazılarımı uzatmışım tomarlanmış, hafif yıpranmış ve rulo halinde paketlenmiş bir şekilde ellerine. Yine bar taburesi, yine bira şişesi fonda Deep Purple aklımda kocaman bir boşluk ve birden ince bir sesle irkildim;

- Kuzey?!
- .............
- Hey!!
- Aaa! Merhaba iyiyim sen nasılsın?

Ufak bir tebessümle birlikte...

- Bende iyiyim, teşekkür ederim. Hayırdır dalmışsın.
- Aslına bakarsan yükselmiştim. Manzara çok güzel.
- Eşlik edebilir miyim?
- Tabi! Zaten sıkılmıştım.
- Hüzünlü gördüm seni.

Düşündüm birden acaba gerçekten hüzünlü mü görünüyordum dışarından diye. Olabilirdi ki -müziğin kulağımda yarattığı ezgi ve zihnimde canlandırdığı silüetten başka hiçbir değişiklik sezmemiştim çünkü- toparladım..

- Huzurluyum! Hüzün yanlış bir tanım olur.
- Eee... Ne yapıyorsun? burada yalnız başına.
- Oyun hamurundan huzur!
- Kabul edilebilir.
- Etmesen de umrunda değil açıkcası. Ayrıca dışarıdan cidden hüzünlü mü görünüyorum?
- Yani garip bir melankoli havası vardı. Hüzün belki yanlış bir kelime seçimi oldu dediğin gibi...
- Teşekkür ederim.
- Yazıların çok güzeller bu arada.
- Hangi yazılarım?

Hangi yazılarımdan bahsediyordu? Mail adresimi verdiğimi hatırladım birden. Çok zor olmasa gerek blog adresimide bulmuştur diye düşündüm.

- Geçen gece elime tutuşturdukların. Hepsi çok güzellerdi.

Hangi yazılarımı vermiştim? Ya da neden durup dururken yazılarımı ona vermiştim. Zorlarken zihnimi.

- Ya buradan çıktıktan sonra sahilde Şarap içerken uzatmıştın bana hani... Ben de okumayı seviyorum dediğimde -bunları oku- o halde diye..

Bir kıvılcım daha çaktı beynimde...

- Evet hatırladım. Beğenmene sevindim. Ama bir o kadar da anlam veremedim, Neden? sana o yazıları verdim.
- Bilmiyorum? Önemli de değil. Ben onları okuduğum için çok mutluyum.
- Senin adına da sevindim.
- Tekrar, tekrar defalarca okudum.
- Abartmışsın!
- Seni anladığımı düşünüyorum.
- Bense hala hangi yazılarımı okuduğunu...
- Beni sana daha yakın hissetirenler desem yeterli olur.. Bana çok benziyorsun. Tekrar, tekrar okudum diyorum ve seni tekrar değerlendirme fırsatım oldu.
- Zaman öldürmüşsün.
- Ben de böyle söylerdim.
- Tek bir ortak fikir benzediğimizi göstermez!
- Ben yazamam ama yazabilseydim düşündüklerim okuduklarımın daha sade hali olurdu.
- Yazmayı denemelisin o halde. Ya da istemelisin diyelim.
- Seni biraz daha tanımak istiyorum.
- Yazarım tekar! Bu kez senin için diye dipnot düşeyim! Ne yazdığımı, senin de ne okuduğunu bilmiş olurum. Bu yüzden ne kadar tanıdığını da bilemiyorum...
- Benim için mi yazacaksın?
- Neden olmasın?
- Ne zaman okurum.
- Hemen!
- Şimdi mi yazacaksın?
- Aslında senin için beklettiğim bir yazı olduğunu hatırladım, hatırladığım kadarıyla...

Sırt çantamdan bir ajanda yaprağı ile tükenmesi yakın olan tükenmez kalemimi çıkardım. Ve döküldü zihnimde tazelenen bir kaç kısa cümle...

Parasız pulsuz bir burjuvayım ben...
Etiketlerim var...
Sezon sonu indiriminde gençliğim, bir alana bir bedava yaptım gözyaşlarımı...
Taksit taksit satıyorum duygularımı, peşinatsız yıllar yılı süren taksitlerle...
Ekstrelerine giriyorum bir kaç kelimeyle, birikiyorum köşelerde... Yıl yenileniyor... Bense yine atılıyorum...

Güzelce katladım ırzına geçtiğim içi dolu yaprağı ve avcuna bıraktım..

- Neyse, canım ben kalkıyorum daha sonra görüşürüz.
- Gidiyor musun? Ama Yazı?
- Nasılsa kalkınca da okuyacaksın!
- Tamam. Ben yarın buralarda olurum yine.
- Muhakkak yolum düşer buraya.
- Görüşürüz o halde..
- İyi kal!

Ve sessizce ayrıldım masadan. Bardan çıktım dışarıya derin bir nefes çektim ciğerlerime deniz ile karışık nasılsa bir balık kokusu...

24 Temmuz 2008 4-5 dakika 2 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)