Yedi İhtiyar 15

İşi ehline vermek...

Odada eski püskü bir koltuk vardı. Otuz yaşlarındaki kadın ve otuz beş yaşlarında kocası çok mahcuptular. İki değerli misafirleri vardı ve bu iki değerli misafirden biri yere oturmak zorundaydı. Evde oturulabilecek ne başka bir koltuk, ne de bir sandalye vardı. Mecburen köşede yığılı minderlerden birini koltuğun yanına koydular. Kadın minderi yere koyduktan sonra saygıyla ayağa kalktı.

'Kusura bakmayın sultanım, komutanım. Evimizde pek bir eşyamız yok.'
'Estağfurullah.' dedi Mirta.

Başları önde mahcup duran karı kocaya ve onların ayaklarına sarılmış on ve altı yaşlarında iki kız çocuğuna şöyle bir baktı sultan. Hepsinin kıyafetleri yamalıydı.
'Sakın mahcup olmayın.'
Sayra'ya döndü ve devam etti
'Burada mahcup olması gerekenler sizler değilsiniz.'
Mirta koltuğa oturduktan sonra Sayra mindere ve ev halkı yere oturdu.
Mirta bir gece önce tahta oturmuştu. Sabah erken kalktı, Sayra'yı yanına çağırdı ve Tahsanin'in fakir mahallelerine gidip halkın durumuna bir bakmak istediğini söyledi. Sayra önce tebdili kıyafet gidileceğini zannetti. Ama Mirta farklı düşünüyordu. Bir sultanı nasıl karşılayabileceklerini merak ediyordu. O zaman bütün varlıklarını ortaya dökecekleri açıktı. Oturduğu koltuktan, duvarlarda bulunan yarıklara, üzerinde kilim namına hiçbir şey bulunmayan çıplak zemine ve karşısında başı önde yere bakan ev halkına bir kez daha baktı. Her şey ortadaydı, bu ailenin hiçbir şeyi yoktu.

Kadın izin isteyerek odadan ayrıldı. Mirta adama döndü
'Bir isteğiniz, bir ihtiyacınız var mı?' diye sordu.
Çok ihtiyaçları olduğu belliydi aslında. Sadece adamın nasıl bir cevap vereceğini merak ediyordu. Adam başı önde
'Sağlınız sultanım. Evimizi şereflendirdiniz, bu bize yeter.'
Biraz sonra kadın elinde iki tahta kase ve iki tahta kaşık ile döndü. Kaseleri Mirta ve Sayra'ya ikram etti. Mirta gördüğüne inanamadı. Kendi tabiriyle sütün içinde buğday vardı ve kadın bunu sultana ikram etmişti. Kadına döndü
'Siz bu yemeği mi yiyorsunuz?'
'Eskiden hep bunu yerdik sultanım. Güzeldi o zamanlar. Süt bulabiliyorduk. Ama Dersan'ın sultanlığı döneminde sütsüz yemeye başladık.'

Bu şu anlama geliyordu: Mirta'nın sultanlığı döneminde yedikleri yemek buydu. Dersan döneminde durumun daha kötü olması onun için bir özür teşkil etmez, edemezdi. Yemeği yemeye başladı. Sayra zorla bir iki kaşık aldı ve tokluğunu bahane ederek kalanını yemedi. Mirta tüm kaseyi bitirdi. Müsaade isteyip çıktılar. Elbette ayrılırken aileye bir miktar altın bıraktılar. O gün bir kaç eve daha gittiler. Durum hepsinde aynıydı. Yalnız bir ev uzun yıllar aklından çıkmayacaktı Mirta'nın. Çok yaşlı bir kadın on yaşlarında bir ayağı sakat torununa bakıyordu. Her biri ilk gittikleri evdeki aile kadar fakir olan komşularının yardımlarıyla yaşıyorlardı.

Sayra da gördüklerinden çok etkilenmişti. Yol boyunca hiç konuşmadılar, konuşamadılar. Saraya vardıklarında vakit öğleyi geçmişti. Mirta Sayra'yı, Hilat'ı, ali hakimi, katibi ve hazine memurunu derhal toplantı odasına çağırdı. Biraz sonra herkes toplantı salonundaydı. Tahta oturmadı Mirta. Diğer koltuklardan birine oturdu. Önce hazine memuruna döndü.
'Hazinenin durumu nasıl?'
'Maalesef neredeyse tamamen boş sultanım.'
'Halkımız çok mağdur durumda, onlara yardım etmemiz gerekiyor.'
Bir müddet düşündü Mirta. Hiçbir şey söylemedi. Salona tam bir sessizlik hakimdi. Tekrar hazine memuruna döndü Mirta
'Sarayda ne kadar altın eşya var?'
'On ton civarında vardır sultanım.'
'Bu altınların hepsini hazineye dahil edelim. Yerlerine aynı görevi yapan fakat altın olmayan eşyalar koyun.'
Salonda bulunan şaşaalı tahtı gösterdi
'Büyük salondaki taht kalsın ama bunu da hazineye dahil edin ve yerine bir şey koymayın.'
Sonra Hilat'a döndü
'Hilat sen bugün adamlarını al, fakir mahallere git. Ev ev dolaş, ihtiyaçları tespit et. Ne kadar yardım gerekiyor bir hesap et. Onları şu an itibariyle zengin edemeyiz. Ama en azından temel ihtiyaçlarını karşılayabiliriz.'
Bu noktada Mirta hazine memuruna izin verdi.
Sonra Sayra'ya döndü
'Ajanların geri geldiler mi?'
Sayra Mirta'nın yaşadığını öğrendiği gün ajanlarına haber göndermiş ve Mirta'dan bahsetmeden onları geri çağırmıştı. Bazıları Sayra'ya güvenip dönmüşler, bazıları ise korkup gelmemişlerdi.
'Gelenler de var, gelmeyenler de. Gelmeyenlerin bundan sonra gelmelerini istemem.'
'Gelmeyenler gelmesinler. Onlarla zor günlerde iş yapamazsın. Gelen ajanlarına söyle bir araştırma yapsınlar. Bu mahalledeki insanlar neden fakirler? İşleri mi yok, toprakları mı yetersiz, vergiler mi ağır? Ayrıntılı bilgi istiyorum.'
Katip hayatında hiç bu kadar yazı yazmamıştı.
Mirta ali hakime döndü
'Hocam, bundan sonra bütün yargılamaları siz yapacaksınız. Bu iş ne büyücünün ne de bir generalin işi. Aklı başında bir grup toplayın ve kanunları gözden geçirin, hataları düzeltin, bana getirin. İnceleyip onaylayayım. Artık yargılamaları kanunlara göre yapalım, adamına göre değil.'
Ali hakim çok mutlu oldu.
'Çok teşekkürler sultanım. Yirmi yıldır bu günü bekliyordum.'
Gerçekten de kırk yaşında ali hakimlik görevini üstlenen ali hakimin yirmi yıl boyunca katipten ileri bir fonksiyonu olmamıştı. Mirta ona karşı da mahcuptu.
'Teşekkür etmene gerek yok hocam. Asıl ben senden özür dilerim.'
Tüm salon birlikte
'Estağfurullah.' dediler.
Mirta salona döndü ve devam etti
'Bundan sonra iş ehline verilecek. Tedavi büyücülerin değil hekimlerin işi olacak. Saraya derhal hekimler alınacak. Ayrıca başta Tahsanin olmak üzere bir çok yerde tıpkı Morangizde olduğu gibi hastaneler açacağız. Oralarda hekimlerimiz hem hastalarla ilgilenecek, hem de yeni hekimler yetiştirecekler.'
Konu buraya gelince Hilat'ın bir sorusu olacaktı
'Mormon'u ne yapalım sultanım?'
Mormon'un sarayın yeni büyücüsü olduğunu biliyordu Mirta.
'Bu zamana kadar yaptığı herhangi bir kötülük varsa yargılayalım. Böyle bir şeye şahit olan oldu mu?'
Salonda böyle bir şeye şahit olan yoktu.
'Herhangi başka biri hakkında şikayetçi oldu mu?'
Bu sorunun da cevabı 'Hayır.'dı.
'O halde bırakın ülkesine gitsin. Bir miktar da altın verin. Mağdur olmasın.'

Mirta gündem doluydu. Katip devamlı yazıyordu. İki gündem maddesi daha vardı sultanın. Yalnız bu maddeler için ali hakim gerekmiyordu. Mirta ali hakime söylemek istediği bir şey olup olmadığını sordu. Olmadığını öğrenince teşekkür ederek izin verdi. Salonda katip dışında Sayra ve Hilat kaldı. Mirta söze başladı.
'Evet değerli komutanlarım. Üç yeni generale ihtiyacımız var. Kimleri tavsiye edersiniz?'

Sayra Hilat'a baktı. Kendisi uzun zamandır sarayda yoktu çünkü. Hilat üç isim önerdi. Bu üç isimden ikisini tanıyordu Sayra ama Pulat isimli komutanı tanımıyordu. Aynı şey sultan için de geçerliydi. O da Pulat ismini daha önce duymamıştı
'Pulat kim?' diye sordu Mirta
'Barsa döneminde alındı ama iyi bir komutan. Hiçbir disiplinsizliğine şahit olmadım. Ülkesini ve milletini de seviyor. Üstelik benden daha zeki.'
'Estağfurullah.' dedi Mirta ama Hilat dediğinin arkasındaydı
'Gerçekten öyle sultanım. Ben tevazu olsun diye söylemedim.'

Mirta çok mutlu olmuştu. Hakperestlik güzel bir vasıftı. Hiç kimse sadece Dersan sultan iken sarayda göreve başladı diye suçlu damgasını yiyemezdi. Zaten tahta geçme planını yaparken de yeni askerlerin çok gerekli olmadıkça öldürülmemesini istemişti. Disiplinsiz olanlar Mirta tahta geçtikten sonra yargılanır ve gerekli cezalar verilebilirdi zira. Öyle de oldu. Bir gece önceki o büyük kavgada mümkün mertebe kılıç kullanılmamış fakat dört yeni ve bir eski askerin ölümüne mani olunamamıştı.

Mirta Sayra'ya döndü
'Kabul mü başkomutan?'
'Siz daha iyi bilirsiniz sultanım.'
'Ben senin fikrini soruyorum, kimin daha fazla bildiğini değil.'
'İkisi uygundur. Pulat'ı Hilat'ın bu göreve layık görmesi benim için yeterlidir. Ben onaylıyorum.'
'Ben de onaylıyorum. Katip yeni generallerin isimlerini yaz. Yarın bir yemin töreniyle yeni görevlerinin başına geçeceklerini tüm saraya ilan et.'

Katip kararı deftere yazdı. Bu karardan sonra Mirta katibe izin verdi. Komutanların kalmasını istedi. Katip salondan çıktıktan sonra Mirta komutanlara seslendi
'Büyük bir burakçıllı süvari birliği kurma konusunda fikriniz nedir?'
'Çok güzel olur sultanım.' dedi Sayra.
Hilat bu konuda o salondaki diğer iki kişiden daha istekliydi. O gün mağarada duyduğu burakçıllı süvari birliğinin şanı sabahtan öğlene kadar tüm Tahsanin'e yayılmıştı bile. Bu duygularını Mirta'ya ifade etti
'Sultanım bu kadar yıllık askerlik hayatımda beni bu kadar heyecanlandıran bir şey olmadı.'
Mirta'nın bir kaygısı vardı
'Yalnız biliyorsunuz. Bu durumda Morangiz ordusunu üzerimize davet etmiş oluruz. Buna hazır mıyız?'
Hilat'ın bu soruya cevabı hazırdı
'Sultanım Morangizde ordu toplanıyor zaten. Esteronya kalesini Forancıklılar unutsa da onlar unutmadılar. O savaşta burakçılların kullanıldığını da biliyorlar. Bundan sonra biz elimizdeki burakçılları yok etsek de onları ikna edemeyiz.'
'Haklısın galiba.' dedi Mirta.
Sayra'nın da bu konuda söyleyecekleri vardı
'Sultanım burakçıllı süvariler ordumuza büyük bir heyecan ve cesaret verir. O elli genci uzaktan seyrettiniz. Ne kadar mutlu, ne kadar hayat doluydular. Onların ellerinden burakçılları alırsak bunu onlara nasıl açıklarız. Daha da önemlisi halkımıza iki gün içinde haydutların tamamını öldüren kahramanların burakçıllarını aldığımızı açıklarsak moralleri ne kadar bozulur. Bırakın Morangiz ne yapmak istiyorsa yapsın. Daha önce Burakçılımız olmadığı halde onları yendik. Gelirlerse Allah'ın izniyle savaşırız onlarla. Biz burakçıllı asker sayımızı arttıralım, halkımıza gösterelim, onların da ordumuza güvenini arttıralım. Üstelik ulaşım ve haberleşmedeki faydaları da ortada. O burakçıllar olmasaydı bu gün on beş bin gencimizin yasını tutuyor olabilirdik.'
Mirta duyduklarına sevindi. Gerçi o an o salonda bulunan herkes Morangiz ordusunun gelirse bir önceki seferde geldiği gibi gelmeyeceğini, çok daha büyük bir orduyla ve donanmayla geleceğini çok iyi biliyordu ama bu gelişin kaçınılmaz olduğu da açıktı. Onları daha güçlü bir orduyla karşılamak daha mantıklıydı. Sonuç cümlesini Mirta söyledi.

'Tamam o zaman. Sayra bu görev bizzat senin. O elli askeri al ve Tahsanin'e getirebildiğin kadar Burakçılı en kısa zamanda getir. Askerlerin eğitimi ve idaresi de Hilat'ın görevi olsun. Yalnız elbette önce kendisi öğrensin. Allah yardımcımız olsun.'

Mirta'nın söyleyeceği başka bir şey yoktu.
'Sizin söyleyeceğiniz bir şey var mı?' diye sordu.
Hilat söz aldı
'Sultanım, maalesef size kötü bir haberim var. Dersan dün gece kaçmış. Sabah erken çıktığınız için size haber gönderemedik.'
'Ne, nasıl olmuş bu?'
'Rüveyda isimli bir cariye vardı sultanım.'
'Şu Esteronya kalesindeki katliama sebep olan cariye mi?'
'Evet sultanım, o cariye. Onun yaptığını düşünüyoruz. Muhafızların sırtlarına hançer saplamış ve Dersan'ı kurtarmış.'
'Muhafızlar öldüler mi?'
'Biri öldü, diğeri sağ sultanım.'
'Peki saraydan nasıl kaçtılar?'
'Sarayın altından orman içinde bir ahıra kadar uzanan bir tünel bulduk sultanım. Ben bu tünelden habersizdim. Dersan zamanında açılmış olmalı. Rüveyda ile ara sıra burakçıllarına binip uçtuklarını herkes görmüştü zaten. '
'Demek ki sizin gelebileceğinizi hep hesaplıyordu sultanım ve bunun için önlem almıştı.' diye söze girdi Sayra.
Mirta Hilat'a döndü
'Ben de bu adam tahtı kaybettiği, hapse gireceği halde nasıl bu kadar sakin kalabiliyor diye düşünüyordum. Demek ki sebebi buymuş.'
Hilat gülümsedi. Bu konuda kesinlikle sultan gibi düşünmüyordu ama konuyu uzatmak yersizdi.
'Demek ki sultanım.' demekle yetindi.
Sayra
'Sultanım Dersan'ı arayalım mı?' diye sordu.
'Gerek yok. Şu an çok daha önemli işlerimiz var. Ayrıca hangi yönü arayacağız. Burakçılla her tarafa gitmiş olabilirler.'

16 Haziran 2014 11-12 dakika 68 öyküsü var.
Yorumlar