Yetim Çocuk Sevgi

Berrak suların yeşil tepelerden aktığı, kurtla koyunun kadim arkadaşlar olduğu, kem ellerin dokunamadığı ağaçlarla bezeli, bulutun güneşi sevdiği, güneşin buluta kıyamadığı İrem misali bir vadide doğdu o. Orada rüzgâr hoyrat değildi. Kar inci taneleri gibi düşerdi toprağa, toprak inci tanelerini çocuğu gibi basardı bağrına.

O, doğduğunda dünyanın en güzel çocuğuydu. Ondan daha güzel bir çocuk yoktu yeryüzünde. Belki melek yüzüne doğduğu topraklar, müstesna manzara sirayet etmişti de bu kadar güzel olmuştu çocuk. Gözleri en saf siyahla en saf beyazın birleştiği noktaydı. Yüzü ayın yeryüzüne düşen parçasıydı. Endamı en ince hendese hesaplarından sonra vücut bulmuştu. O doğduğunda dünyanın en güzel çocuğuydu.

Annesi ve babası vardı onun. Varlığına vesile olan bu iki güzelliğe minnettardı. Allah'a şükrederdi. Her sabah uyanır ve 'Allah'ım sen annemi ve babamı canavarlardan koru!' diye dua ederdi. O kadar içten söylerdi ki bunu, dualar sarp ve keskin kayalıklarda yürümek zorunda kalan anne ve babasına dayanak olurdu. Tökezlerler ama uçuruma yuvarlanmadan toparlanırlardı dualar sayesinde.

Onlar, yavrularını yaşatmak için işte bu sarp ve keskin kayalıklarda yürümek, balçıklara belenmek, çıplak elleriyle önlerine geçen dikenleri koparmak zorundaydılar. Biricik yavrularına dokunmasınlar diye canavarlarla savaşmalıydılar.

Vadiyi çevreleyen tepelerde canavarlar yaşardı. Çocuğun doğumuyla kan kaybetmeye başlayan canavarların tek dileği vadiye inip çocuğu parçalamaktı. Bu yüzden fedakâr anne ve baba, ağzından salyalar akan, kömürleşmiş dişleriyle kayaları parçalayan, bütün renklerin renk vermekten korkup kaçtığı bu iğrenç kokulu yaratıklara karşı vücutlarını siper ederlerdi. Kâh çocuğun dualarının kâh sevgilerinin yardımıyla bütün saldırılara karşı korlardı.

Yavrucak çıplak tepelere bakar, anne ve babasının ayaklarından akan kanları gördükçe toprağa inci taneleri dökerdi. Her tane bir ağaç olur, ağaç yapraklanır ve meyveye dururdu. Anne ve babasının canavarlara karşı kazandığı her zafer vadiyi biraz daha büyütür, çıplak tepelere doğru genişletirdi.

Ağaçlar çocuğu ' Sevgi' diye severlerdi. O vadideki her şeye sevgiyi tattırmıştı. Sevginin ilaç olduğunu, köprü olduğunu öğretmişti ağaca, suya, güneşe, buluta... Sevgi küçük kuşları taşırdı pamuk elerliye ağaç dallarına. Dallar yuva olurdu küçük kuşlara.

Anne ve babası bazen dermansız kalır, mukavemetleri kırılır ve yorgun düşerdi savaşırken. O zaman vadiden çıplak tepelere doğru dua ordusu sökün eder, anne ve babanın ayaklarına derman, yüreklerine cesaret olurdu. İşte bu vakitlerde Sevgi'nin sesi yükselirdi: ' Anne, baba beni yaşatın...' Ağaçlar da başlarını kaldırır ve ' Vadiyi yaşatın!' diye seslenirdi.

Kolay değildi çölleşmiş tepelerin arasındaki bu istisna vadide çocuk büyütmek. Canavarlar kokmuş nefeslerini üflerken kuru tepelerden, kalkan olmak kolay değildi. Anne ve baba çok ağlardı bu yüzden. Ağlar ve Allah'a yalvarırdı.

Bir gün canavarlar anlaşma yaptı kendi aralarında. Her biri bir köşeden saldıracaktı; böyle karar almışlardı. Anne ve baba o gün Sevgi'yi koyunlarında yatırdılar. Canavarların ittifakından haberdar değillerdi. Belki de Sevgi'nin doğumundan bugüne ilk defa bu kadar mutluydular. Korkuları ve endişeleri umutla örtülmeye başlamıştı. Bir umut tülü geriliyordu korkuların üzerine. Plan bile yapmışlardı: Sabah erkenden uyanacaklar ve bilge ağacın gölgesinde Sevgi'yi besleyeceklerdi. Rüya görmeye de karar verdiler o gün. Baba, anneye ' Korkma' dedi. Düşünde canavarlara yer vermedi o gece anne. Ve sabah uyandılar...

Ağızlarından kanlı salyalar akan canavarlar vadiyi çepeçevre sarmış ve korkunç uğultularla taarruza geçmişlerdi bile. Şaşkındı anne-baba. Korkuyordu Sevgi. Umut tülü yırtılmıştı. Bilge ağaç çığlık atıyordu. Mavi suların dudakları büzüldü. Bulutlar güneşin kollarlına sığındı. Canavarlar var gücüyle taarruza geçti.

Anne Sevgi'yi Bilge Ağaç'a teslim etti. Baba kalkanını alıp yamaca doğru tırmandı. İlk canavarı kılıcıyla püskürttü. Ardından ikinci canavar hücuma geçti. Sevgi Bilge Ağaç'ın kollarında korkuyla babası için dua ediyordu. Anne billur ırmağın mavi suları boyunca koştu. Canavarlar vadiye inmiş ve anneyi kovalıyordu. Anne ilk defa bu kadar korkmuştu. Elinde kılıcı kalkanı da yoktu. Hamisi çıplak tepelerde canavar sürüsüyle savaşıyordu.

Anne kaçtı. Kaçabildiği kadar kaçtı. Bilge Ağaç kollarını kapattı sabinin üzerine. Yapraklarıyla alaladığı kalbini görmesinler diye. Kalbinde gizlemişti Sevgi'yi.

Güneş elini uzattı anneye. Anne zıpladı ama tutamadı güneşin elini. Yeşil otlar gövdelerini gerdi canavarların önüne ama güçleri yetmedi onları engellemeye. Anne kaçıyordu. Bulut güneşe yalvarıyor ve ağlıyordu. ' Tut annenin elinden...' diyordu. Güneş çaresizdi. Bulut çaresizdi. Otlar, sular, ağaçlar, çiçekler çaresizdi...

Anne kaçıyordu canavarlar koşarken peşinden. Bitap düştü vadinin kayalıklara saplanan yamacında. Gözlerinin feri tükendi. Hamisini aradı yüreği ama ulaşamadı ona sesi. Bilge ağaca baktı ümitsizce. Bir daha yekindi kalkmak için ama koca, keskin bir taş parçası saplandı ayağına. Elini uzattığında bir tutam diken hücum etti acımasızca. Anne düştü. Küflü dişleriyle bir canavar hırpaladı önce anneyi. Sonra ardı ardına geldi darbeler ve anne son kez sisli gözleriyle aradı Sevgi'yi. Son kez umutsuzca baktı çile ortağına. Son kez nefes aldı sonra.

Baba bir canavar ordusuna kılıç sallarken Bilge ağaç'ın dalları budanıyordu kılıç darbeleriyle. Bilge Ağaç korkuyordu Sevgi'yi görmesinden azgın yaratıkların. Ölümü seçiyordu onu teslim etmektense. Zaten Sevgi olmazsa yaşamasına ne lüzum vardı ki?

Baba canavarları bir bir tepeledi. Dönüp canavarların harabeye çevirdiği vadiye baktı. Bilge ağaç son nefesini vermek üzereydi. Kollarını sıkıca bir birine bağlamasından anladı Sevgi'yi sakladığını kanlı gövdesinde. Yoksa açardı kollarını alabildiğine ve gölge olurdu börtü böceğe. Baba kan ter içinde koştu yamaç aşağı. Baba koşarken yeşil otlar, çiçekler dermansız kollarını son defa kaldırıp yol verdi. Baba billur suyun dibinde can bulan fedakâr ağacın önüne geçip kılıcını vicdansız canavarlara doğru uzattı. Bilge Ağaç'ın etrafında leş çevresinde birbirlerine dişlerini gösteren köpekler gibi dönen canavarlar korkmadı ama kılıç keskindi, baba kararlıydı. Çarpıştılar... Saatlerce, durmaksızın çarpıştılar. Daha fazla dayanamadı canavarlar ve vadiyi terk edip çölleşmiş tepelere çekildi.

Bilge ağaç ağlayarak son nefesini verdi babanın gözyaşları arasında. Mutluydu. Ölümü seçmişti sevgisizliktense. O biliyordu sevgisiz yeşermeyeceğini vadinin. Baba fedakâr dostunun ellerinden tutup onu cennete yolladı. Sevgi'yi kucağına alıp bağrına bastı.

Sevgi babasının kollarında, ' Annem...' dedi. Baba Sevgi'yi sarıp kollarıyla canavarların ayaklarındaki kirlenmiş dere boyunca koştu. Boynu bükük çiçeklere, grileşmiş çimenlere, yaprakları solmuş ağaçlara ve bulanık sulara sordu anneyi. Anne yoktu. Yüreğini parçalayan sesle bağırdı: ' Nerdesin?' Anne yoktu. Sevgi boynunu büktü ve babaya baktı mahzun mahzun. Güneşe sarılan bulutlar sarp kayalıkları gösterdi babaya ve sessizce uçup gitti.

Baba, anneyi kanlar içinde buldu keskin kayaların arasında boylu boyunca uzanmış yatarken. Anne susmuştu. Ilık gözyaşları bekliyordu başucunda. Gözyaşları ağlıyordu anne için. Baba dünyayı yerinden oynatırcasına bir çığlık attı. Sevgi'ye biraz daha sıkıca sarıldı. İçinde alevler yükselirken umutsuzca seslendi: ' Uyan yavrumuzun yatağı...' Anne duymadı.

Yenilmişti anne canavarlara. Suskun bedeni özür diliyordu Sevgi'den ve babadan. ' Dayanamadım, affedin!' diyordu. Baba annenin saçlarından tuttu yavaşça ve kanlı bedenini son kez öptü. Sonra cerrah titizliğiyle açtı kafesini. Kalbini cımbızla çekti yerinden. Hala sıcaktı, hala ' Sevgim' diyordu. Sevgi'nin de kalbini açtı ve anne kalbini yerleştirdi içine. Kuşlar yardım ediyordu babaya. Kuşlara verdi neşteri, ' Açın kalbimi.' Dedi. Kuşlar babanın açılan kalbine yerleştirdi Sevgi'nin kalbini. Baba uyandı ve söz verdi: ' Kalbimde Sevgim Sevgimde sen olacaksın. Yemin ederim bu kalp buradan çıkmadan ne Sevgimi ne de seni alabilecek canavarlar benden.' Dedi ve terk etti vadiyi. Baba şimdi Sevgi'yi canavarlara yem etmeyeceği bir vadi arıyor.

29 Temmuz 2012 7-8 dakika 20 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar