Yıldız Kaydı

Anıları şifa bulsun istiyordum. Acısını yüreğimde hissettim. Yaşlının yaşamdan ayrılması koca bir kütüphanenin yok olmasından başka bir şey değildi. Kapıyı açamıyordu, tüm kapı vuruşları geri geliyordu. Tahta penceresinin açık olduğu yerden ona ulaştık. Öylece yatıyordu. Günlerdir yemek yemediğini söyleyemedi.

Suyunu ensesinden tutarak içirdikten sonra çorbasını yudumladı. Yüze masum dokunaklı, minnettar tebessüm düşürdü. Sol gözünün kenarından ıslaklık tahta odaya süzüldü.

"Ağlamaktan kurudu gözlerim oğul" dedi...

Savaş, ümmet, seferberlik, Yunan görmüş yaşlı kadın ne kadarda masumdu. Yıllar geçtikçe kaybolan masumiyeti, son anda yakalamak onu mutlu etmiş olmalı.

" O günlerde hayatta kalmak için mücadele verdik. Açlık, yokluk gördük. Babamı askere aldıklarında dokuz yaşındaydım"

Anlatmak istediği ne çok şey var.

Vali yardımcısı buraya geldi; "Sen" dedi. "Anamızsın, bize Mustafa Kemal'in yadigârısın" dedi. "Bir daha gelmedi, onu görürseniz söyleyin bana süt getirecekti"

Ebeymiş. Yaşamlar vermiş hayata. Oğulları, kızları olmuş. Nefreti, kini, öfkeyi görmüş yüreğine sevgi doldurmuş. Eşini kaybettiğinde yirmi dört yaşındaymış. Torunlarını özlediğini söyledi.

Sürekli "Evet biliyordum, paşa gelecek. Beni ayağa kaldıracak. Katık var köşede. Size sofra kuracağım, sakın gitmeyin! Paşam ne zaman gelir?" Kim bu kadın, paşa kim?

Derinlere gömülü duygularını boşaltıyordu, zihin dışı etkilendiği ya da yaşama arzusunu tetiklediği bir travma mı yaşamaktaydı?

"Savaş başladığında köyümüzde erkek kalmadı. Cepheye giden geri gelmedi. Babam döndüğünde hastaydı. Mustafa Kemal'in yanında kahraman olmuştu. Babamı gördüğümde boynuna atladım. Saatlerce öptüm. Yorgundu, uyudu bir daha da uyanmadı."

"Fakirdik. Babama paşa tabanca hediye etmiş. Anam tüm yalvarmalara rağmen tabancayı satmadı. Savaş yeni bitmişti, paşa elbet bize yardım edecekti. Köyün ileri gelenleri paşaya gitmemizi yardım istememizi istediler, gitmedik. Ülke bizden daha zor durumdaydı, yardım istemedik. Devlet seneler sonra geldi, vali göndermiş bana yiyecek getirdiler, evimi topladılar, elimi öpmediler, tabancayı sordular. Paşanın hediyesi veremem dedim.''

"Kaldırın beni yürüyeceğim."

Kollarımızda kahraman taşıyorduk, doksan altı yıllık bir çınar. Yürüdü. Yazmanın altında ki sandığını açtı, panikledi, tabanca yoktu.

" Koskoca devletin paşası tabancamı çalmış oğul." Sustu...

Evden ayrılırken kara geceye hüzün çöktü, yüreğimizde ki kor ateşi aldı. Kuzey yıldızının yamacından kayan yıldıza gözüm kaydı. Gün ağardığında toprakla buluştu. Ne çok gözyaşı aktı. On beş yolcu uğurlayıcı, dev çınarı uğurladı. Ve ben nehir boyunca yürüdüm. İçimde dalgalar oluşturan suya baktım. İhtiyar güzelliğin suya hasreti akla düştü. İçimizde ki nehirler nasılda tükeniyor. Yüzüme büyük bir gülümsemenin yayıldığını hissettim. Onun bana öğrettiği bir şey olmalıydı ?

12 Ocak 2013 2-3 dakika 18 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 11 yıl önce

    Mutlaka bir yaşanmışlık var ki bu öyküde bu kadar inandırıcı olabiliyor. O savaşı görmüş insanlardan da bildiğim kadar pek kalmadı sonsuz saygı ve sevgiler bu yurt için kanını akıtanlara. Güzel bir öykü kutlarım Cüneyt bey...👍