Yoksulluk Üzerine

Bana yoksulluğu ve yoksulu anlat deseler, bir dokunsalar bin ah duyulur benden.
Hep yoksullukla uğraştım hayatım boyunca; çocukluğumda benimle beraber yaşadı. Yıllar yılı soframızda bir ekmek bir çorba ile idare ettik. Bir ekmek kırıntısını dahi zayi etmemeye dikkat ettik ve onu en iyi şekilde kullandık. Üstelik o fakir sofradan misafir hiç eksik olmadı. Hemen hemen her soframızda birleri bulunurdu.
Giymeye bir lastik ayakkabımız, bir pantolonumuz, bir ceketimiz ve bir gömleğimiz, iç çamaşırlarımız yamalı kumaşlardan yapılı gömleklerdi. Elbiselerimizin, ayakkabımızın birkaç yerinde de yamalar olurdu. Büyüklerimiz 'yamalı olması ayıp değil amma kirli olması çok ayıp' derlerdi. Yeni alınan giyeceklerimizi saklardık düğün dernek olunca giymek için ta ki onlarda eskiyene kadar. Öyle elbiseleri birkaç sene giyerdik. Hiç unutmam ilk deri ayakkabıyı babam bana orta ikiye giderken aldı. O ayakkabının ustası hemen okulumuzun yanında idi bende zaman buldukça yanına gidip otururdum. Lise ikiye geçtiğimde ayakkabım yine aynısı idi; çükü okuldan eve gelince lastik ayakkabılarımı giyer onunla oynardım köye gitsem lastik giyerdim. Bir gün ayakkabıcıda otururken bir adam geldi ayakkabı yaptırmak istedi. Bende adama ' bunun yaptığı ayakkabı dayanıklı oluyor bu ayakkabıyı dört senedir giyiyorum' dedim. Adam siparişini verdi fakat ayakkabıcı arkadaş ' şu ayakkabıyı bir bakayım' dedi. Ayakkabıyı ayağımdan çıkarıp ona verdim. 'arkadaş ben bile bunu yapalıyı unuttum. Sen şu ayakkabıyı giy' dedi bana yeni bir ayakkabı verdi ve benim ayakkabımı kesti parçaladı ve 'bir ayakkabı bu kadar giyilirse biz aç kalırız' dedi. Bende 'babamın durumunu biliyorsun bana yeni ayakkabı alacak durumda değil sene yaptın' deyince bana 'senden ayakkabı parası isteyen mi var. Elbette biliyorum durumunu' dedi. Akşam babama durumu anlattım babam bana 'doğru söylemiş ben de sana yeni bir ayakkabı almayı düşünüyordum' dedi. Daha sonra babam ayakkabının parasını vermek istemiş ayakkabıcı arkadaş 'ben hediye verdim para almam' dediyse de babam 'olmaz hiç olmazsa malzemesinin parasını al' demiş arkadaşa vermiş.
Yaşlıların bizlere söylediği bir söz vardı atasözü gibi 'eskisi olamayanın yenisi olamaz' derlerdi. Biz bu söze dikkat ederdik ve hala dikkat etmekteyiz. Gerçi şehirde yaşayanlar için çok geçerli bir kural olmasa da yinede doğru bir sözdür.
Yazıya başlarken amacım kendi hikâyemi anlatmak değildi sadece bir örnek teşkil etsin diye anlattım.
Uzun zamandır yoksullarla iç içeyim gördüklerim hiçte iç açıcı manzaralar değil.
Yoksula bakıyorsun gerçekten muhtaç. İhtiyaç sahibi yardım edilmesi gereken bir aile, fakat ailenin içine girince; aile reisi çalışmaktan kaçan, her türlü alışkanlığı olan ve vazgeçme düşüncesi taşımayan birisi. Evin kadını aşırı derecede müsrif evde ekmek ve yemek zayiatı hat safhada. Sofrada yedikleri yemeğin üçte birini tabakta bıraktıklarına. Evin Anası da artan yemekleri çöpe döktüğünü. Genelde elbise dolapları olmadığı için etrafın verdiği yeni ve eski elbiseler paçavra yığını gibi bir yerde. (hatta dolabı olanlarda dolabın içine aynı şekilde) yığdığına, biraz giydikleri kirlenince temizletip yıkama yerine ateşe atıp yaktıklarına. Hayırseverler tarafından verilen ev eşyalarını hor kullanarak kullanılmaz hale getirip. yeniden ona ihtiyaç duyacak hale getirdiklerine.
Hiçbir şekilde ahde vefa taşımadıklarına. Daha da ileri giderek kendilerine yardım edenlere ağza alınmayacak iftira ve küfürü kullandıklarına şahit olmak çoğu defa mümkündür.
Bunları yazarken diğer tarafta titiz davranan durumunu çok iyi bilen ailelere karşı haksızlık etmiş olmayalım. Bu durumda olanlara da bunların giyimi kuşamı bizden iyi diye insanların yardımdan kaçtıklarına da şahit oldum. Oysa o insanların üzerinde bulunanları bizlerin veya hayırseverlerin verdiğini düşünmezler. O ailelerin evine girdiğin zaman ellerindeki hazır eşyaları ile düzenlediği eve hayran kalınır. Onlarda en ufak bir israfta yoktur. Konuşacak olsan eskilerin dediğinin aynısını söylediklerine şahit olursun 'eskisi olmayanın yenisi olamaz' derler. Ahde vefaları en üst seviyededir en ufak yardım alınca hemen teşekkür ederler. Bildikleri dualarla dua ederler yardım edenin ruhu da huzur bulur.
Yoksulluk bir suç değildir. Amma yapılan yardımlar kırmadan dökmeden insan onuruna hürmet ederek gönül alarak yapılırsa çok daha güzel oluyor.
Yoksulluk bir kader değildir. Aslında kaderi de insan kendi yazar. Nice aileler bilirim yoksulluktan kurtulmak için bulundukları yeri terk etmişler daha iyi geçinecekleri yerlere göç etmişlerdir. Yetmişli yıllarda ülkemizde birçok yoksul insan Avrupa'ya çalışmaya gitmişti o insanların çocukları bu zamanda hiçbir sıkıntı çekmeden yaşamakta. Yoksul aile fertleri önce kendi kötü alışkanlıklarından kurtulmaları gerekmektedir. Bu tür insanlar dünyanın neresine giderse gitsin durumlarında en ufak bir değişiklik olmaz. Onlar korkaktırlar bulundukları yeri de bırakıp gitmezler. Bizim sözümüz gerçekten dürüst
Çalışıp ta evini geçindiremeyenler için.
Bu konuda çok güzel atasözlerimiz de var tabii okuyup anlayana göre 'tebtili mekânda ferahlık vardır', 'rızkını gökte de olsa ara' gibi. Öbür taraftan da ' Allah kuluna ne layıksa onu verir' denilmektedir. Bu gün yardım ettiğimiz insanların yaşayışına mutlaka bakmaktayız. Ailesinin geçimi için bir çaba içinde mi yoksa insanlardan yarım bekleyip aldığı yardımı da olmayacak yerlerde mi kullanıyor.
Bütün bulara kaşın bizim görevimiz Allahın bize bahşettiklerinden yoksulara vermektir.
Hele hele dürüst yoksul insanlara düzenli yardım yapılırsa o ailede huzurun çoğaldığına şahitlik etmek te mümkündür.
Yoksul yoksulluğunu, zenginde zenginliğini ve yoksula karşı görevi olduğunu bilerek hareket ederse ne yoksullar yokluk çeker nede zenginler sıkıntı yaşarlar. Allah tüm bereketini oraya indirir.
Bu yazımı kimseyi eleştirmek veya kötülemek için hazırlamadım. İnsanlarda yoksullara karşı bir sevimsizlik yaratmak düşüncemde yok. İsterim ki o tür yaşayan insanların kendilerine çeki düzen vermeleri ve insanca yaşamaları amacıyladır.

07 Aralık 2014 5-6 dakika 19 öyküsü var.
Yorumlar