Yola Çık

Bir pazar sabahı herkes uykusundayken yola düştüm. Yıllara sari alışkanlığım kahve kruvasan basit bir atıştırmalık ile güne başlamıştım.

Yol nereye gider?
- yol kendinle yüzleşme halidir…

Bir zamanlar hayalimdi İsfahan’dan Tibet yaylalarına kimi zaman at üstünde kimi zaman bir deve kervanıyla aylar sürecek mistisizm ile yoğrulmuş fantastik bir yolculuk.
Acaba yolda neler görecektim?
Okuduğum tarihi romanlardan karakterler?
Moğol istilasının izleri…Batlamyus’un betimlediği yörük kadınları teke sırtında Türkmen Bala’ları … Marco Polo duraklarında talihsiz heyecanlar veyahut büyülü anlar yaşayacak mıydım ?

Doğayla iç içe ve bir birinden tamamen farklı kültürleri deneyimlerken müthiş gök yüzü manzaralı çöl gecelerini, kimi zamanda rakımı üç binlerde seyreden yüksek yaylaları, derin vadileri hayalimde canlandırmak bile müthiş rahatlatıyordu. Bir an yabani bir hayvanın iç parçalayan acı çığlıklarını duyumsadım. O an gözlerimi açtığımda yoğun amonyak ve küf kokuları içinde Ünalan metrosundan bir hayli uzaklaştığımı, hava alanına bir iki durak kaldığını anlamıştım. Metronun bu pis kokusu ve kulakları sağır eden çığlıklarına her gün katlanan insanlara acıdım.

Gereksiz stresler içinde bir kez daha sırt çantamı 100 ml aşmayan sıvı şişemi, şarj aletini, cüzdanımı son onay bekleyen rezervasyonu hepsini gözden geçirdim yeniden. O an camda ki yansımamla yüz yüze geldim.

Ne olduysa o an oldu.

Her şey tamamdı ama ben biraz eksiktim. Yoo dürüst olmalı ben baya eksiktim. Hatta yılların eskitebileceği ne varsa karışımdaydı… Gölgelerin renkleri olur muydu ? Olurmuş o an gördüm.
Şakaklarımda ki katılaşmış kar birikintilerini, kırk yaşın çizgilerini ve göz altı torbalarında ki mora çalan tepecikleri.. Duraksadım. Dizginleri kaptırılmış asi ve terli bir hayvan misali bu metro hızla ilerlerken ben hızla geçmişe dönüyordum. Ben? Hani nerede bu ben ?

Pasaport vize işlemleri için çıkarttığım on altı adet vesikalık fotodan kalanlar ile netbook albümüne daldım. Son performans fotolarını, ödül töreninde ki yüzümü, mezuniyet balosunu, teskere alan delikanlıyı hepsini yan yana dizdim hepsi bir birinden farklı yedi ayrı adam vardı. Sonuncusu hepsinin yükünü sırtlamış olandı.
Peki ama hangisinin günahını?
Her şey değişiyor… Değişmeyen tek şey, iç sesti.
Sürekli aynı yaşta aynı tonda monologlarıyla beni peşinden sürüklemeye devam ediyordu…
Henüz çocuk yaşlarda kurduğum hayalim bugün bile müthiş heyecanlandırıyorken bu özlemi bu hissiyatı omuzlar üstünde bir kutuda saklı bilmek büyük bir yanılgı olamaz mıydı? Zira hazlar evreninde her türlü bio genetik ve fizyolojik çıkarımlarla izah edilebilecek bir hissiyatı bugün bu yaşım ve bu yıpranmışlık ile tarif etmek güç.
İdrakimde bir kez daha parıldayan bir ışık tüm bunların izahı ancak ruhâniyât ile
muhatap olunarak mümkün olabilir, diyor.

Cismaniyetin tüm arzu ve hevesleri ile bedenin yüklendiği her türlü zevk eza ve cefa ancak bir turnusol vazifesi görebilirdi Altan alta işlenen bir heykel misali ruhumuzun heykelini işliyorduk bu yolculukta. O yedi güzel adam yedi günahkar yedi masum hepsinin kendince bir vazifeye memur roller olduğunu görebildin mi ? Yolculuk ile o benlerin her biri en nihaye kalıba dökülecek hamuleler olduğu artık ayan olmuştu.

Yol bir yere gitmez ! O bir kalıba girme halidir.
Hayırlı yolculuklar
Check in yaptın mı ?

25 Mart 2024 3-4 dakika 14 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 33 gün önce

    :) Ki eklerini düzelt Brütüs:) Çok sevindim yazmana. Bir de denk gelmeme ıscak ıscak yani gecenin bu saatinde. Neyzenle bir ahbabı hamam girmiş arkadaş, hamam sefası yapacaklar, rakıları makıları ısmarlamışlar, velhasılı en son Ademi düşünmüşler, cennette ne giyerdi ne giymiyordu, nasıl dolaşırdı falan. En sonunda nü olduğunda karar kılmışlar ve öyle devam etmişler sefaya. sonra iddiaya girmişler sanırım, bu halde toplum içinde gezebilir misin, gezemez misin diye, sonuçta Neyzen almış başını gitmiş hamamdan Şehzadebaşı taraflarına... Sonrasını bilmiyorum Hafız.

    Sorgulama olarak güzel bir yazı olsa da o sondaki "kalıp" kelimesi beni yine depreştirdi nesildaşım. Girdiğin kalıbı alıp çekiçle tokmakla bir güzel dövesim geldi. yaniiçinde sen varsın ya, ben de durma tokmakla vurayım o kalıba, o kalıp bir de metalden tenekeden olursa değme keyfime. ne kulak kalır sen de ne de düşünce ve hayal. :))

    Nesildaşlarımdan diğer y'de benim yorumuma eşlik ederse sevinirim aslında lakin olur mu olmaz mı bilmiyorum. siz nesildaşlarımı kimi zaman eski kuşak sivri geometrik şekillere benzetmiyorum değil.

    Konu konuyu açar hesabı, geçenlerde tibet kültürüne dair bir kaç belgesel izledim. Budist tapınaklarında çocukların erken yaşta münazaraya alıştırıldığını öğrendim,yani budist rahib adaylarının. Kimi ritüellerinde de kapıya benzer şekilde dikdörtgen bir şekilde kuru odunları topluyorlar ve gecenin bir saatinde o kapıyı ateşe veriyorlar içinden geçiyorlar ve ruhani olarak arındıklarını düşünüyorlar.o yüzden fazla açılma :) bu taraflarda kal Budistlere kaptırmayalım seni:))

    Kar leoparları da o bölgede, Afganistanın buzullarında Karakurum mu neydi o coğrafya.

    Yorumumla güzel anlatında nahoşluk meydana getirdi isem, hoş görmeni dilerim. Niye yazmalarına, sağlıcakla.. En sevenine emanet ol. Y.