Yorgun Savaşçı 2
Uzun zamandır sormaktan korktuğu soruları ve yaralarıyla yaşamaya alışmıştı yorgun savaşçı..Onu korkutan şey bu alışılmışlık değil, daha çok denge sandığı kulesini başına yıkacak garip hadiselerdi..Aşk, en korktuğuydu bunların içinde..
Aslında geçmişe bakınca, anlamak zor değildi yorgun savaşçıyı..Bitmiş gibi görünen acılar, yarım kalmış savaşlar, söylenmeden yutulmuş sözlerle, son taşı da yıkılmak üzere olan bir kuleyi andırıyordu adeta..
Kaçtığımız şeylerin, en çok istediğimiz, en çok özlemini çektiğimiz şeyler olduğunu bilsek de, arkamıza bakmadan koşmak isteriz çoğu zaman..Aşk, bunların içinde her insanın vasıl olmak istediği en sırlı yoldur..bütün şiirler, bütün sözcükler, bütün harfler aşktan dem vurur bu yüzden..
Kendi kendine bir karar vermişti yorgun savaşçı da..Aşkın çemberinden bir kere geçmiş, bir daha geçmeyecekti.Yanmaktan islenmiş ruhunu bir daha yakmayacaktı..Aşk ateşinden köz olmasak ne çıkardı, diyordu kendine, her sıkıştığında?..Aramaktan her yorulduğunda.. ma'layutak acıların, karmaşık yollarında..
İsminin Yorgun savaşçı olması bundandı işte..Kalbinin cephelerinde, kan renginde bayrağıyla, mağlup duruşu bu yüzdendi..Atalarının toprağına getirdiği özgürlüğü O kalbinin esaretinde kaybetmişti..Özgür görüntüsüne rağmen, esir duruşu hep bu yüzdendi..Ay ışığına benzer sevgilinin bir tatlı sözüne hasret kalışı da..
Yine de aşksız varılamayacağını hakikate çok iyi biliyordu yorgun savaşçı..Kitabi yaşamanın, "sadece yaşamak" olmadığını da..Ama sille yemişti bir kere..Sillesiz yürünülmeyen, yeryüzünde...
Fosilleşmiş yürekler nasıl umut etsin yarınları?..böyle diyordu yorgun savaşçı da her yenilgide..Aşk diye toprağa ekilen fosillerin acı çığlıklarıydı bu sözler..
oysa, fosillerdi baharı hazırlayan..toprağın altında olgunlaşıp tohumlarca sıçrayan..
Bir yolcu edasıyla sade yaşamaktı tüm arzusu..arzusuzluk diye ifade ettiği dünya bağları artık soyut noktalarda, soluksuz çırpınışlardaydı..ne de çok acıtmıştı içini, hata sandığı acılarla..ne de çok incinmişti, "hayat" sandığı yaşamlarda..
Ne gidenler, ne yeni gelenler bir mana ifade etmiyordu onun için..Her yeni insan, yeni bir acı demekti..Bir daha ölmek ve artık dirilmemekti..peki bu insanlar, kendileri için ölmeye değer miydi?..işte bu da son muğlak sorusuydu zihninde inleyen..
Her sınav bir düğüm demekti aslında..Her insan yeni bir çözüm, hayat yolunda..Gidenlerin ahıyla, karışan yeni ahlar her dem acı veriyordu yorgun savaşçıya..Ne eskiyi sonlandırabiliyor, ne de kaçtığı yeni güzelliklere adapte olamıyordu..eh kolay değildi..O bir savaş yaşamıştı..Aşkın savaşını..
"İnsanı" okumanın anlamını gerçi keşfetmişti ama biraz buruk, biraz cesaretsizdi işte, yeniden başlamak için her şeye..daldı yorgun savaşçı..Hiç çıkamadığı mazisinden, derin bir dışa dalıştı bu sanki..Diplerde gezmeye alışmış ruhlar için, sancılı bir çıkıştı bu..
Hep diplerde sandığımız oksijeni, açıkdenizde bulmak gibi bir şeydi yeni insanlarla kaynaşmak..ve yenilere de eskiler kadar yüreğini açmak..Gerçi eskiler bunu haketmedilerse de , yorgun savaşçı bunu yıllarıyla ödediyse de bu böyleydi işte..Her dem yeni..Yeni güzellikler, aratmaz eskiyi..ne acılarına kalırsın mazinin, ne de özlemek düşmez payına yeniye kucak açınca..
Bie kez daha zorlu bir etabı geçiyordu yorgun savaşçı..Anladı hancı da yolcu da bu sınavda aynı..herkes biraz yaralıydı ve yaralara ilaç zamandı..kendine yenilmeden, yeni dünyalara yelken açmaktı..İLK DEFA SEVİNDİ ORACIKTA..BAKINCA; BAĞSIZ, ZİNCİRSİZ, KAFESSİZ, ÖZGÜR YARINLARA..