Yukarıdakiler

'Eyvah! Yine bir şeyler kırdı bu hizmetçi. Kaç defa söyleyeceğim size dikkatli olun diye?'
'Özür dileriz hanımım, söz veriyorum size. Bir daha olmayacak.'
'Tamam, tamam çekilebilirsin. Ama aynı şey bir daha tekrarlanırsa bedeli kovulmak olur ona göre.'
Hanımın yanından indiğimde burnumdan soluyordum. Ne zaman kocasından para koparamazsa bize sataşıyordu. Şimdi de yeni gelen kızcağıza takmıştı kafayı. Tamam, biraz sakar olabilirdi kız ama, zamanla alışacaktı oda bizim gibi.
Mutfağa indim. Yeni hizmetçi kız masada oturuyordu. Elleriyle gözlerini kapamış, sanki inliyordu. Yanına yaklaşınca elleriyle gözlerinin yaşlarını kurulamaya başladı. Belli ki hanımın ona bağırmasına içerlemişti.
Oturdum yanına. Sakin olmasını söyledim. 'Biraz sabret kızım. Zamanla sen bu katı hanıma, oda sana alışacak. Birazcık sabret.' Bir süre ikimizde sustuk. Kızın bir şey söyleyecek hali yoktu. Yine ben konuştum; 'Haa, bir de bundan sonra daha dikkatli ol kızım olur mu? Yoksa hepimiz kovuluruz ona göre. Hadi şimdi kalk elini yüzünü yıka. Akşama misafirler gelecek. Hazırlık yapmamız lazım.' Kız biraz daha sildi gözyaşlarını. Kısa süre sonra yüzünü yıkamak üzere ayağa kalktı.
* * * *
Akşama gelecek olan misafirler, oldukça ağır misafirlerdi. Bir yandan beyin iş yerinden patronları, iş yaptıkları adamlar gelecek, diğer yandansa hanımın sosyetik arkadaşları teşrif edeceklerdi. Bu yüzden akşama kadar bir hayli yemek yapmakla uğraştık. Ben ve Serpil yemek yapıyor, yeni gelen kızsa evin temizliğiyle uğraşıyordu.
Nihayet işleri bitirdiğimizde misafirler ağır ağır gelmeye başlamıştı. Önce beyin misafirleri teşrif buyurdular. Daha sonra, hanımın misafirlerinin geleceğine yakın bütün biz hizmetçiler, asker gibi kapıya dizildik. Hanımın huyuydu bu; ne zaman bir sosyetik misafiri gelecek olsa bizi böyle kapıya dizerdi. Yeni kızsa buna bir anlam veremedi. Ama mecburen o da bize uydu.
Yarım saatten fazla kapıda dikildikten sonra nihayet gelmişti beklenenler. Beyler çoktan iş konuşmaya başlamışlardı bile. Çok kızmıştım beye de, hanıma da. Çünkü ikisi de sırf birbirlerine inat olsun diye bu gece davet etmişlerdi misafirlerini. Ama bunun hengâmesini biz hizmetçiler çekiyorduk.
Neyse, gelen misafirlerin hepsi sosyete takımındandı. Her gelen hanımı beylerden başka bir odaya alıyor, biz odaya aldıkça onlar dedikodu yapmaya başlıyorlardı. Yok, Nurten Hanım kocasından boşanma noktasına gelmiş, yok Gülşen Hanımla Ayten Hanım bir baloda pişti olmuşlar, yok Mevhibe Hanım 8. Kocasıyla yeniden evleniyormuş, falan filan... Buna benzer daha nice dedikodular dönüyordu evde.
Yemek servisine başladık. Hanımlar hala dedikodu kazanını kaynatmakla meşguldüler. Beylerse iş konusundan çok yaptıkları çapkınlıkları konuşuyorlardı. Aşağıya indik işler bitince. Yukarıdakilerin hepsinden iğreniyordum. Ama gelin görün ki karnımızın doyması şu yukarıdaki iğrenç mahlûklardan başkasına bağlı değildi.
* * * * *
Ertesi sabah bey işe gitmedi. Hanımla beraber bir yere davetliydiler. Oraya gitmek için hazırlanmaları bile bize bir işkenceydi. 'Fatma kıyafetimi getir, Fatma kırmızı elbisem kuru temizlemeden geldi mi, Fatma bu ayakkabıların hali ne, Fatma bu hizmetçi kızın benim odamda ne işi var, Fatma bu, Fatma şu...' İyice sıkılmıştım artık bütün işlerden. Neyse ki davete gitmişlerdi de birkaç saat rahat etmiştik.
Davetten ayrı ayrı döndüler. Buna anlam veremedik. Ama bunu onlara soracak halimiz de yoktu. İkisinin de yüzü bir karıştı. Gece su içmek için kalktığımda beyin salonda yattığını gördüm. Tabii bunun açıklamasını ne beyden isteyebilirdim, nede o kötü yürekli hanımdan.
* * * *
Bey o sabah erkenden çıktı, sonra bir hafta boyunca gelmedi. Haftanın sonunda, bir bavula eşyalarını topladı, hanıma da bir şey söylemeden çekti, gitti. Bir süre sonra mahkemeden boşanma kâğıdı gelince, anladı hanım neler olduğunu. Ama sonunda zorluk çıkaracak tarafı yoktu. Belli ki oda istemiyordu bu evliliği sürdürmeyi.
Aylar sonra boşandılar. Hanımın artık ne eve girdiği belliydi, nede çıktığı. Bizde iyice kendi halimizde kalmıştık. Ne zamandır maaşlarımızı da alamıyorduk. Hanımın yüzünü göremiyorduk ki meramımızı anlatalım. Sonunda Serpil ve o genç hizmetçi ayrıldılar işten. Ben hala hanıma bir şey söylemeden gitmek istemiyordum.
Bir gece hanım eve gelesiye kadar, onu bekledim. Geldiğinde yüzü hortlak gibiydi. Belli ki çok içmişti. Hemen ona kahve yaptım, biraz ayılmasını bekledim. Sonra söze girdim. 'Hanımım artık ne yüzünüzü görüyoruz, nede sesinizi duyuyoruz, sabah erkenden çıkıp gidiyorsunuz, gecenin bir yarısına kadar dönmüyorsunuz. Haddim olmayarak söylüyorum ama ben sizin bu gidişinizi hiç de iyi görmüyorum. Yani bana hesap vermek zorunda değilsiniz ama bunca saat ne yaptığınızı merak ediyorum doğrusu.'
'Fatma, ne söyleyeceksen söyle, başım zonkluyor.'
'Peki, hanımım peki. Serpil ile yeni hizmetçi gitti. Bir ben kaldım yanınızda, ama böyle sürüp giderse, bende izninizi alarak, işten ayrılmak istiyorum.'
Hanımın birden gözleri açıldı. Sonra feryat edercesine ağlamaya başladı. Ama ben kararlıydım. Bu genç kadına acımayacaktım.
* * * *
Sabah olduğunda, hanım her zamankinden farklı, evinde oturuyordu. Bu sabah erkenden çıkmamıştı dışarı, galiba benim gidişimle alakalıydı bu. Ama ben sesimi çıkarmadım. Çoktan toplamış olduğum bavulumu aldım, tam gidecekken kapı çaldı. Son kez açtım kapıyı, gelenler icra memurlarıydı. Evdeki bütün eşyaları haczedeceklerdi, hatta evi bile.
* * * *
Süngüsü çekilen kapının ardında gizli olanlar, yine gizli kalmışlardı kapının arkasında. Hanımla yaşanılanlar, hanımın yaşadıkları, artık birer anılardı sadece.
Hanımın gözlerinde pişmanlık, benim gözlerimde ve yüreğimde acı doluydu. Geçmişe duyulan, geçmişten kazanılan. Ama kararlıydık ikimizde, ne o pişmanlığından vazgeçecekti nede ben ona acımaktan...


-SON-

06 Temmuz 2010 5-6 dakika 34 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 10 yıl önce

    Kıyıda kalmış güzel bir Filiz Karaca öyküsüydü değerlendirip taçlandıralım dedik...👍

  • 10 yıl önce

    Teşekkür ederim.. 😊