Yusuf'un Hikayesi - Gelişme 2
'Sende Yusuf'un hikâyesi yazılıdır!'
Bu cümle bir kâğıda yazılı olarak bana iletildi, elbette rüyamda! Yok, bir de gerçekten bir kağıt sallansaydı tepemden aşağı da ben kendimi gidip akıl hastanesine kapattırsaydım! Daha da neler!
Ben o kağıdı okuduktan sonra sabahın dördünde ellerime bakarak uyandım. Bir süre yatağımda oturup ellerime ve etrafıma bakınmaya devam ettim.
Gerçekle rüyayı ayırt edemiyor olmanın verdiği huzursuzlukla, yavaşça doğrulup kalktım. Mutfağa gidip bir bardak su içtim. Gerçek dünyada olduğuma inanmak ister gibi, suyun vücudumda ilerleyişini büyük bir dikkatle dinledim. İşte midemde lıkır lıkır sallanıyordu H2O.
Şimdi ne yapmalıydım?
Bilgisayarımı açıp rüyalar hakkında bir araştırma yapmanın iyi bir fikir olduğunu düşündüm. Karşıma çıkan sonuçlarla birlikte daha o anda gelişen memnuniyetsizliğim, boşa kürek çektiğimi fısıldıyordu bana.
Rüya denince ilk sayfaları dolduran isim Freud oldu ve ben bu adamı oldu bitti sevmemiştim. Yine de onun fikirlerine üstünkörü göz attıktan sonra diğer bilim adamlarının da ne dediğine baktım.
Ağız birliği etmiş gibi hepsi aynı fikri savunuyordu; 'İnsan, yediklerinden de yaşadıkları kadar etkilenir. Bilinçaltında hesaplaşmaya giren beyin, rüyada bunun görsel şovunu yaşar. Elbette saçmalama özgürlüğünden yararlanan beyin, kendince konuyu irdeler. Tabi görünen rüyayı kulak arkası etmek doğru değildir. Her rüya, insanın kendine ulaşmasını kolaylaştıracak bir tür kriptodur ve bu kriptonun çözülmesi gerekir.'
Bu durum bana uymuyordu. Çünkü benim tanımadığım bir insanı yemiş ve bir tür hazımsızlığa girmiş olma ihtimalim yoktu. Henüz görmediğim bir manzaranın da etkisinde kalamazdım. Ancak kesin olarak doğru bir şey vardı: 'Bu rüyalar, bir tür kriptoydu!' Daha da önemlisi çözülmesi gerekiyordu! Hem de kesinlikle! Ve acilen!