Yusuf'un Hikayesi - Gelişme 35
Bornozum, nemli olmaktan vazgeçip iyice ıslak bir hale gelince soğukluk beni rahatsız etti. Aceleyle bir koşu gidip üzerime pamuklu pijamalarımı giyindim.
Aynı aceleyle koşarak gelip koltuğuma uzandım. Kaldığım yerden devam etmek gibi bir niyetim vardı ki kapımın zili çaldı.
Kapımın zili mi çaldı?
Evet evet, kapım zili çaldı! Hem de bu saatte!
Belki çok geç bir saat değildi ama kapımın çalınmasına alışık biri değilim...
Mercekten göz attım dışarıdaki kişiye, Natali'yi gördüğüme nedense pek şaşırmadım...Onunla birbirimizi çeken mıknatıslarımız vardı bizim, bundan artık çok emindim...
Kapının tüm kilitlerini büyük bir gürültüyle açtıktan sonra Natali'ye soğuk bir merhaba dedim.
Onun merhabası ise benimkinin aksine çok sıcaktı.
Elinde bir tabak vardı, içinde de bir şeyler... Ama ne olduğunu görmeyeyim diye üzerine bir peçete örtmüştü.
'Yusuf'un babası geldi. Bugün olanları konuştuk. Size minnettar olduğunu söyledi. Teşekkür etmek istediğini de söyledi. Bunun için sizi yarın sabah kahvaltı için evimize davet etti. Kabul ederseniz çok memnun olacağız Sayın Züleyha.'
Ne diyebilirdim bilmiyordum.
Bilmediğim için 'Olur' dedim.
Elindeki tabağı bana uzattı, istediğini yine elde etmiş olmanın mutluluğu içinde ve gülümseyerek...
'Yusuf'un en sevdiği tatlıdır bisküvili çikolata. Başka bir şey diyorsunuz siz ama ben unuttum adını. Hani şöyle bisküvileri kırıp sıcak çikolatayla karıştırıp sonra donduruyoruz...'
Ben bile anladım neyden bahsettiğini, demek ki bu tatlı pek biliniyormuş, baksana Ruslar bile biliyor!
'Teşekkür ederim Natali, çok severim böyle hafif tatlıları. Eminim yemeklerin kadar güzeldir yaptığın tatlı da...'
Akşamın o saatinde ancak o kadar kibar olabiliyordum. Yapabileceğimin en iyisiydi bence, Natali ise dünyanın en güzel iltifatını almış gibi sevinmişti. Bana aldırdığı filan yoktu aslında, bunu o an fark ettim. Natali, mutlu bir kadındı ve ne olursa olsun bunu sürdürüyordu. Benim mutsuzluğumu sürdürmem kadar anlamsız ve gereksiz bir şeydi bu...
'Yarın kahvaltıya sizi saat onda bekliyor olacağız Sayın Züleyha. Sakıncası yoksa tabi.'
Yok hayır efendim, ne sakıncası olacak? Burnumu birden bire hayatına soktum, sen de beni bunun için elinden gelen en nazik şekilde cezalandırıyorsun! Hastaneye gitmeler, yemek yemeler, kahvaltı etmeler! Saatini bile belirlemiş üstelik!
'A! Sanırım bir sakıncası yok ama tabi gecikirsem şimdiden affınıza sığınmak isterim.'
'Tabi tabi! Biz sizi kahvaltı için bekliyor olacağız! Ağzımıza bir zeytin bile atmayız siz gelmeden!'
Psikolojik baskı diye buna derim! Böyle durumlarda genelde olduğu gibi kulaklarımda bir çınlama oldu. Kızmalı mıydım Natali'ye, sevinmeli miydim bu ilgisine bilemiyordum. Keza benle görüşmek istemediğini söylemişti, beni evinden ilk uğurladığında. Yusuf'a danışacakmışmış, ne kadar doğru bir şeymişmiş, düşünecekmişmiş...
Ama bakıyorum da hiç de düşünmemiş! Burnumun dibinde dolanıp duruyor hâlâ!