Yusuf'un Hikayesi - Gelişme 42
Yanılmışım, sadece iltifat edeceği bir meslekmiş benimkisi. Anlaşılan beyefendi evinin tasarımını yurtdışından birilerine yaptırıyor. Keza o an evi incelememden aldığım sonuç bana bunu fısıldıyordu. Çok önemsemedim... Yabancı hayranlığını da hayranlarını da sevmezdim...
Soğuk bir duş almışım gibi bir etkiyle haşlanmış yumurtanın üzerine kekik dökmekle meşgul oldum. Ama bu beni ısıtmadı. Ta ki Yusuf'un babası yeniden konuşuncaya kadar soğukluğum devam etti.
''Eminim aklınıza gelmiştir, neden Yusuf'un hem annesi hem babası yurt dışında yaşıyor? Haklısınız bunu düşünmekte...''
Aslında düşündüm evet ama kendimde bir hak aramamıştım, sadece düşünmüştüm. Hatta parayla ilgili olduğu sonucuna bile varmıştım.
''Ancak eşimle yurt dışında da ayrı şehirlerde yaşadığımız için hiç olmazsa oğlumuzun evimizde yaşamasını istedik.''
Demek eşiyle ayrı yaşıyor... Bak bu ilginçti işte...
''Evimizde, alışık olduğu bir ortamda ve çevrede büyümesi daha mantıklı geldi bize. Üstelik babannesi, anneannesi ve dedeleri de haftasonu oğlumuzla görüşme imkânı buluyor. Biz de elimizden geldiğince oğlumuzu görmek için evimize geliyoruz. Ama son zamanlarda arayı biraz açtığımız doğru. Neyse bunu da zaten telafi etmek niyetindeyiz.''
Bu sözlerden sonra gözlerinin içi gülerek oğluna şefkatle baktı. Yusuf da babasına baktı ama öfkeyle... Sonra da o tuhaf cümleyi söyledi...
''Annemi getirmediğin için seni affettim.''
Yusuf'un babası, kafasına martı çarpmış gibi ani bir hareket yaptı. Başını titretir gibi bir şeyler yaptı... Gözlerini kırpıştırdı... Heh, hüh gibi gülümsemeler yaptı ama Yusuf devam etti.
''Gelmesini istemiyorum. Natali benim annem olur.''
Demek Natali annen olur Yusuf! Olsun bakalım!
''Natali mi? Ah canım oğlum benim! Tabi ki Natali senin manevi annen! Biz ona çok güveniyoruz!''
Ama Yusuf'un babasını dinlediği yoktu. Natali'yi de umursamıyordu. Sanki Natali onun için bir malzemeydi... Hastanede de fark ettim bunu; kadın onun için o kadar çırpınırken Yusuf'ta en ufak bir duygu belirtisi yoktu. Bu sözleri söylerken de Natali'ye karşı yine aynı kayıtsızlığını sürdürüyordu.
Natali, bu sohbetin içine girmedi. Gülümsedi, çayları tazeledi ve yerine oturup zeytinlerini yedi.Yusuf'un babası ise oğluna bir konuşma yapmak üzere kendini hazırlıyordu ki bir telefon sesi duyuldu. Servis tabağının yanına koyduğu cep telefonu alan düzgün vücutlu adam, pamuk gibi beyaz ve tombul parmaklarıyla bir iki tuşa bastı. Sonra Natali'ye verdi.
''Natali, bundan sonra arayan olursa sen aç ve Atilla Bey henüz uyanmadı de, olur mu?''
'Elbette Atilla Bey,' diyen Natali cep telefonu kendi servis tabağının yanına koydu. Niye oraya koydu? Tabi ki çalınca açmak için, ama ben neden bu duruma gıcık oldum, bilmiyorum. Sanki benim servis tabağımın yanında dursaydı, telefon çalınca ona verseydim daha iyi olurdu gibi...
Ne saçmalıyordum ben?
''Yusuf'un Hikayesi'ni okudunuz mu Sayın Züleyha?''
Ah nihayet, can simidim geldi! Benim o anki ruhsal karmaşamdan sıyrılmam gerekiyordu. Tabi ki denize düşen yılana sarılır! Yusuf'un Hikayesi, çok da iç açıcı bir konu değildi ama en azından Atilla Bey'in vücuduna gözümün takılıp kalmasından daha iyi sayılırdı.
''Okudum evet. Ama galiba senin kadar etkilenmedim. Yine de çok teşekkür ederim o Kuran'ı bana hediye ettiğin için.''
''A! Birlikte Kuran mı okuyorsunuz siz kızlar? Neler oluyor?'' diye şaka yaparak sohbete katıldı Atilla Bey. O ne zaman konuşsa, benim hiç konuşmayasım geliyordu. Dilim, damağıma yapışıp kalıyordu. Bademciklerim betonlaşıp, boğazımı tıkıyor gibi bir şey oluyordu. Üstelik çenem de kenetleniyordu.
''Ne güzel kızlar! Demek Kuran okuyorsunuz! Bana da bir yer verin, ben de orayı okuyayım!''
Natali güldü. İlginç, Atilla Bey'le arası gayet de iyi. Yoksa...
Sana ne bundan Züleyha! Sana ne! İşine bak sen, işine!
''Atilla Bey, öyle değil. Dün Sayın Züleyha ile tanışınca konuştuk biraz, eski hastamı anlattım. Kuran okuduğumu, Yusuf babının beni etkilediğini anlattım. O da merak etti. Hepsi bu.''
Hepsi bu değil Natali. Öncesi var, çok öncesi ama bunları sana asla anlatamam!
''Evet, aslında tam olarak böyle oldu, doğru söylüyor Natali. Yani birlikte bir okuma filan yapmıyoruz.''
''Yok, kızlar siz beni yanlış anladınız. Bilmiyor musunuz yoksa?''
Belli ki bilmiyoruz gibi bir ifade taşıyan bakışlarla bize 'kızlar' diyip duran yakışıklı adama baktık ikimiz de.
''Anlaşıldı, bilmiyorsunuz. O zaman söyleyeyim, Kuran'ı böyle parça parça böler okurlar ve hatim indirirler.''
''Yani?'' der gibi baktık bu defa...
''Yani'' diye devam etti Atilla... 'Kuran'ı baştan sona okumak Müslümanlıkta büyük sevaptır.'
''İyi de baştan sona kim okudu oluyor bu durumda?'' diye sordu Natali. Atilla, kahkaha attı. E tabi o bize kızlar deyince, ben de ona Atilla demeye başladım içimden.
''Topyekun okumuş oluyorlar işte! O yüzden sevaba herkes dâhil oluyor!''
''Sevabı bölüyorlar o zaman...'' dedi Natali... Neler de geliyor aklına, bak sen!
''Hah hah haaaa'' diye uzun bir kahkaha attı Atilla. ''Ne bileyim Natali!'' dedi. ''Sormak lazım!'' dedi ve gülmeye devam etti. Sanırım karısıyla ilgili oğlunun artık konuşmamasına ve yeni bir konunun açılmasına son derece memnun olmuştu. Yoksa ne diye bu kadar gülsün ki...
O kadar gülünecek ne var ki?