Yüzüme Astığım İfadeler

Bayram ziyaretlerimizde, mahalle pazarında, Berber İbrahim'in dükkânında, 'yemek hazır' diye çağırmaya gittiğim İsmet amcanın kahvehanesinde babamdan en sık duyduğum cümleydi: 'Bir insan her şeyden önce adam olmalı adam!'

'Peki şimdi böyle bir konuşma yakışıyor mu sana?' diye ne çok sormak isterdim ama ben onun gibi kendimi süslü sözcüklerle ifade edemiyordum ki.

Usulca ayağa kalktım. Salona doğru geçerken sanki duvarla birlikte örülmüş gibi yıllardır aynı yerde duran aynada kendimle göz göze geldim. Ürkek adımlarla biraz daha yaklaştım. Yüzüm ne kadar da solgundu. Oysa ayna pırıl pırıl parlıyordu. Belli ki annemin eli değmişti buraya da. Sol üst köşede gördüğüm beyaz iplik, toz bezinin sökük kenarından kalma olmalıydı. Cansız bakan gözlerim, dudaklarıma doğru kaydı. İstemsiz bir şekilde kıpırdıyor ama sonra sabitliyordu kendini.

Babamla yaşadığım o klasik diyaloglar bir türlü aklından çıkmıyordu. Yine böyle bir sahne canlandı gözlerimin önünde.

'Gel bakalım, otur şöyle! Bir ifadeni alayım senin! Dün ne yaptın okulda?' derken sanki o hakim ben de sanıktım.

'Ne bu şimdi! Savunmamı yazılı olarak versem baba!' desem işiteceğim sözlerin, zincirleme kazadan beter olacağını tahmin etmem için kahin olmam gerekmiyordu.

'Ulan haydut! Ne zaman büyüdün de karşılık veriyorsun. Karşında baban var unutma. Beynin değil dilin büyüyor ama ben onu kökünden söküp koparmasını bilirim! Ne biçim konuşuyorsun sen!'

Bir insanın yüzündeki mazlumluk ifadesi hiç mi değişmez. Bakışlarıyla bile yüzümü, saçlarımı okşayan yegâne insan annemi hayal ediyordum şimdi de.

'Ama İhsan! Sen oğlunu tanımıyor musun? O terbiyelidir. Yanlış bir şey yapmaz! Hem bugüne kadar başını eğecek ne hareketini gördün! Ne olur yüklenme çocuğa bu kadar!'
Bizde çekirdek aile mahkemesi anında hazır olurdu. Çocukluğuma, ergenlik dönemine ait anekdotlar geliyordu aklıma bir bir.

'Sen bu veledin avukatı mısın be kadın!'

İçindeki kok kömürünün sobanın dirsek kısmında yarattığı nar gibi kırmızılık yanaklarıma bile yer etmişken bu evde neden dişlerim birbirine çarpıyor, tüylerim diken diken oluyordu ki. 'Anne dur lütfen! Odamdan hırka getirmek için koşma! Benim üşümem tamamen içten. Yüreğimin baba köşesinin üstü açık kalmış. Senin sevgin ayak ucumu bile örterken neden diğer yanım hep soğuk?'

'Bir gün ben de baba olursam çocuğuma asla bu şekilde davranmayacağım' diyordum kaşlarımı çatarak.

Karımın, dağınık saçlarıyla sabahlığının kuşağını bağlayarak telaş içinde içeri girişiyle toparlanıp, hemen yetişkin bir adam oluverdim.

'İyi misin Sedat! Her gün sabahın körü ayaktasın bari hafta sonları yat uyu! Ayrıca yüzündeki bu donuk ifadeyi hiç beğenmiyorum! Bir sorun mu var?'

'İyiyim merak etme' diyorum sanki uzun yoldan yeni gelmiş birinin yorgun ses tonuyla.

?Artık sorgulanmak istemiyorum' diye haykırmak istiyorum ama çabucak vazgeçiyorum. Biliyorum ki lanet olası düşüncelerim yüzümde afişe ediyor kendini. Deşifre etmeyen yeni bir yüz aramanın da imkansız olduğunu düşününce bulutlarım grileşiyor yine.
Karım, salondan çıkıp beş dakika sonra yeniden içeri giriyor. Yüzüme astığım kara ifadeyi kaldırıp bir köşeye katlıyorum. Hemen dudaklarıma emir vererek yanaklarıma doğru zoraki ittiriyorum.

'Biliyorum işte sen çocuğumuz olmadığı için böylesin! Ne yapayım işte olmuyor olmuyor!' diyor karım.

Sarılıyorum ona sıkı sıkı ve ellerimle gözyaşlarıyla ıslanmış saçlarını geriye doğru tarıyorum.

'Hayır nereden çıkarıyorsun bunu! Seni çok seviyorum' diyorum kulağına fısıldayarak.
Duymak istediğim en güzel sözü duyuyorum ve gözlerimden birkaç damla yaş süzülüyor ağır ağır.

'Sedat, tedavimiz olumlu neticelenir, bir çocuğumuz dünyaya gelirse sen mükemmel bir baba olacaksın bunu hissediyorum'

Babamın sözü geliyor aklıma ve gülümsüyorum.

'Annem gibi karım da benim avukatlığımı yapıyor ne güzel!'

Karım yine yüzüme bakıyor. 'Eyvah yine yakalandım!' diyorum içimden.

'Sedat! Yüzüme bak! Ne düşündün dur tahmin edeyim!'

İki elimle yüzüme perde çekiyor ve 'ifadelerim bugün görüşmeye kapalı diyorum.' Eşim, ne demek istediğimi anlamadığını söylüyor. 'Olsun varsın bazen anlaşılmamak iyidir' diyorum muzipçe ve hafta sonu bitmeden uyumaya gidiyoruz.

Bir kez daha düşünüyorum ve bu son artık diyorum: 'O uyumadan kesinlikle gözlerimi kapatmamalıyım. Düşlerime göre yine yüzüm ya gülümseyecek ya da acı çekecek ! Acaba rüya görmemek için ne yapabilirim!'

'Sedat! Yine ne düşünüyorsun?'

'Hiç canım!'

28 Eylül 2011 4-5 dakika 47 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    Değerli Seçki Kurulu'na öykümü güne layık bulduğu için çok teşekkür ederim. Saygı ve selamlarımla