Zamansız Islak Bir Gece

Yağmur, kendine özgü heybetiyle geceyi ıslatıyor; gece, zamanın boğazına sarılıp, geçmişi de geleceği de karartıyordu. Yoldaki ampullerin de yararı yoktu yoktu; zaman boğuluyordu gecenin güçlü parmakları arasında.

İki elini, hamur haline gelmiş paltosunun yan ceplerine daha da yerleştirerek yürüyordu Ozan. Başı öne eğik, geçmişten ve gelecekten kopmuş, anın özgürlüğünü ciğerlerine derin derin çekerek, amaçsızca adımlıyordu kaldırımda. Evine bir an önce yetişmek isteyen araç sürücüleri hızla geçerken, göllenmiş sular bir şamar gibi savruluyordu genç adamın üzerine. Aldırmıyordu ki...

Zaten aheste giden adımları gittikçe yavaşlayıp durdu. Neden durduğunu beyninde sorgulamak isterken, 'Aman sende! Dursan ne olacak, yürüsen ne olacak' dedi iç sesi.

Ayakta, uzaklara dalmıyor, aksine hep yere bakıyordu. Belli ki sonsuzluğun geniş alanında kaybolmaktansa, an içine kilitlemişti kendini. Birden, kendinin bile beklemediği bir davranışla, iki kolunu olabildiğince yana açıp bir süre öyle kaldıktan sonra, dirseklerini yukarı doğru büküp avuçlarını açtı. Parmakları öyle gerilmişti ki; sanki her biri ok olup geceyi ve zamanı vuracaklardı. Saniyelerle ölçülecek bir süre öyle kaldıktan sonra, adeta gök gürlemesi gibi tok bir sesle haykırdı:

-Pişmanımmm! Pişmanımmmm!

Ardı arkası kesilmiyordu 'Pişmanım!' sözcüğünün. Kırık bir plak takılmış kalmıştı sanki. Sesi kısılacağına daha da yükseliyor, gürleşiyordu. Ozan bağırdıkça ve sesini yükselttikçe yağmur da onunla sanki yarış yapıyor; azametini, şiddetini oldukça arttırıyordu.

Tüm bunlar olurken, meraklı bir çift göz, kaloriferli odasının rehavetiyle izliyordu genç adamı. Bedenindeki rahatlıkla, yüz hatlarındaki gerginlik ve gözyaşı alabildiğine tezattı. Dudakları gerildi genç kadının ve pencereye yöneldi. Açıp, olanca sesiyle haykırmak ve genç adama seslenmek geçti içinden. Son anda durdu. 'Ne yapıyorum ben? Komşuları uyandırıp kendimi rezil ederim.' dedi içinden. Ama bir şeyler de yapmalıydı Hazal.

Kendini unutmuş halde çıktı odadan. Geceliğinin üstüne hiçbir şey almadan ve terlik bile giymeden ayrıldı evden. Bahçe kapısına yöneldiğinde artık geceliği tamamen tenine yapışmış, varlığıyla yokluğu belirsiz bir halde sırılsıklam olmuştu.

Yolun karşısına geçmeliydi Ozan'a ulaşmak için. Bir göletti adeta yol. Umursamadı, yürüdü hızlı adımlarla. Ozan hala bağırıyordu.

-Sus artık Ozan!

-Pişmanımmmm!

-Ozan sussss!

-Pişmanımmmm!

Geçmişi ve geleceği kilitleyip sadece anı yaşayan Ozan'a karşın, Hazal geçmişe de geleceğe de gidebiliyordu. Genç adamı susturmanın tek yolu vardı. Etraftan gören bile olsa, artık aldırmayıp susturmalıydı sevdiği adamı.

Elini uzattı ve bir elini tuttu Ozan'ın. Diğer elini, parmaklarını birleştirerek, okşar gibi ağzına götürdü. O an sustu genç adam.

Tuttuğu eli bırakmadı. Yürüdü eve doğru ve tuttuğu eli çekti yürüdüğü yöne. Geceye ve zamana isyan eden Ozan, artık uysal bir kedi gibiydi. Bahçe kapısından ve açık kalan evin kapısından içeri geçtiler. O an hissetti Ozan üşüdüğünü. Kalorifer peteğinin yanına oturup sırtını verdi sıcaklığa.

Dışarıda yağmur dinmişti, geceyi ıslatmıyordu artık. Gece, zamanın boğazına sarılıp geçmişi ve geleceği karartmıyor, yoldaki ampuller daha bir parlıyordu.

Her şey, herkes özgürdü iki kişilik dünyada.

Hazal'a baktı bir kez daha.

-Pişmanım Hazal!

-Sus!

-Affet!

Bu kez Hazal sustu. Dili affederdi şimdilik. Ya yüreği? Bu suskunlukta konuştu yüreğiyle. Dinledi uzun uzun yüreğini. Sonra döndü sevdiği adama doğru.

-Neyi affedeyim Ozan? Ne yapmıştın yine? Hatırlat bana.

-Unuttum...

11 Ocak 2016 3-4 dakika 27 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 8 yıl önce

    Her iki tarafta bir adım geri gittiği zaman ortada buluştuğu zaman sorunlarda büyük ölçüde hallediliyor aslında. Güzel bir öyküydü kutlarım Turgay bey...👍