Zeynep

Zeynep daha iki aylıkken babası terk etmişti onu. Azrail girmişti aralarına, trafik kazasında almıştı canını. Fatma kocasız kaldı, Zeynep babasız... Karın tokluğuna çalışmaya başladı Fatma. Hayat şartları her ne kadar zor olsa da yetiyordu paraları ta ki günün birinde Zeynep'in kalbinin delik olduğu anlaşılıncaya kadar...

Aysel ile Faruk evleneli beş yıl olmuştu. Daha evliliklerinin ilk yılında 'Rahim kanseri' teşhisi konmuştu Aysel'e... Rahmi alındı mecburen. Bedeninden giden parçayla birlikte çocuk sahibi olma hayalleri de suya düşmüştü. O gün bugündür tatsızdı yuvaları. Bir can eksikti evlerinde, bir renk, bir soluk... Halleri vakitleri yerindeydi ama aşklarının meyvesini alamamışlardı kucaklarına. Sonunda kimsesiz bir çocuğu evlat edinmeye karar verdiler...


Fatma çaresizce düşünüyordu derin bir çıkmazın içindeydi sanki. Kızının ameliyatı için çok para gerekiyordu. Evlere temizliğe giderek o parayı kaç yılda biriktirebileceğini düşündü. Yaşlı annesinin yanında günden güne daha bir soluyordu yavrusu. Daha iyi bakılabileceği bir yer olmalıydı yeter ki iyileşsin, yeter ki güzeller güzeli Zeynep'i daha açılmamış bir goncayken bu hayatta yitip gitmesin...

Bir gün temizliğe gittiği evin sahibine bahsetti düşüncesinden gözyaşlarıyla. Kızını kimselere bırakmak istemiyordu ama bunu yapmaya mecburdu. Kadın bir süre düşündü, aklına arkadaşı geldi hemen : ' Kızın için en iyisi olacak, merak etme sen Fatma. Tedavi de olacak, her türlü ihtiyaçları da en iyi şekilde giderilecek. Unutma, bir anne evladı için her türlü fedakârlığı yapar.'

Ertesi gün soluğu Aysel'in yanında aldı kadın. Durumu uzun uzun anlattı : ' Daha altı aylık ufacık bir kız çocuğu... Görsen ne kadar güzel! Sen de hep bir kızının olmasını istemez miydin? Hastaymış ama doktorlar ameliyatla iyileşeceğini söylüyorlar. Babası ölmüş, annesi bakamaz olmuş bir başına. Ne dersin Aysel? Gidip görelim mi çocuğu?'

Hüzün dolu gözleri parlayıverdi birden Aysel'in. Hemen hazırlandı ve içindeki umut ışığı sönmeden koyuldular yola...

Zeynep kucağındaydı Fatma'nın. Ne kadar sakin bir bebekti! Doğduğundan beri hiç üzmemişti onu. Melek gibiydi kokusu. Derin derin kokladı bebesini gözlerini kapatarak. Tam cennet kokusunu içine çekerken evladının, kapının ziliyle irkildi. Temizliğe gittiği evin bayanı vardı, yanında da başka bir kadın. Kanı ısınmıştı kadına görür görmez, temiz bir yüzü vardı. Buyur etti fakirhanesine. İçeri girdiklerinde bebeği gördü hemen Aysel. Ne güzel bir kızdı! Tıpkı rüyalarındaki gibi...Al yanaklı, zeytin gözlü Zeynep...

Durumu anlattılar Fatma'ya... Bir süre sonra koptu, dinleyemez oldu. Ortalık karardı birden, şimşekler çakmaya başladı gözlerinin önünde... Nasıl verirdi yavrusunu bir başkasına? Düşünmüştü vermeyi düşünmesine de iş ciddiye binince bunun ne kadar acı olduğunu fark etti... Canının yarısıydı o, kocasının yadigârı... Ama bakamıyordu yavrusuna, yetmiyordu gücü hem hastaydı... Belki daha iyi bakarlardı ona...Kadın iyi birisine benziyordu. Ne olursa olsun ana şefkatini verebilir miydi? Çaresizce boyun eğdi kaderine, Zeynep'inden ayrıldı, taş bastı bağrına...

Ameliyat sonucunda sağlığına kavuştu Zeynep... Aysel'i anası, Faruk'u babası bildi. O kadar iyi davranmışlardı, öylesine sevmişlerdi ki! Evlatlık olma ihtimali asla gelmemişti aklına. Büyüdü, güzelleşti... Okudu Zeynep, doktor oldu. Her şey çok güzeldi hayatında... Ona sonsuz inancı olan bir anne babaya sahipti. Mesleğini de çok seviyordu! Annesi çok uykusuz kalmıştı hastalığında ona bakarken. Babası çok çekmişti kahrını. Ne yapsa onların hakkını ödeyemezdi, asla!



Fatma'nın ruhu gibi bedeni de dayanamamıştı hayatın yorgunluğuna... Bir gün felç indi sağ tarafına, yatalak oldu. Hasta yatağında tek bir sözcük vardı dilinde. Yıllarca gözyaşlarından aktığı gibi. Zeynep...



Zeynep'i çok görmek istiyordu. Ölmeden önce bir kere daha cennet kokusunu koklamak, ondan özür dilemek tek arzusuydu. Yerini yurdunu biliyordu, gizlice gözetlemişti bazen ama anlaşmaları gereği karşısına çıkamamıştı hiçbir zaman. Sarılamamıştı yavrusuna. Oysaki ne çok istemişti... Sürekli başucunda dualar okuyan komşusuna verdi adresi. Ne olursa olsun görecekti çocuğunu. Komşusu ise bunun yanlış olduğunu düşünse de bir ananın dinmek bilmeyen gözyaşlarına karşı koymanın yersizliğine inandı, gitti... Ölmek üzere olan bir ananın son isteğini yerine getirmek için gitti...



Zeynep durumu öğrendiğinde dünya başına yıkıldı sanki. Kim inanırdı böyle bir şeye? Ufacık da olsa tereddütü yoktu, olamazdı... Onlar öz annesi ve babasıydı. Hangi yalancı çıkarmıştı böyle bir şeyi? Gidip yüzleşecekti onunla yalanını yüzüne vuracaktı...



Doğduğu eve girdiğinde siniri yumuşamıştı birden... Tuhaf bir şey olmuştu, sanki tanıdık gelmişti bu ev, bu duvarlar, eşyalar her şey maziyi hatırlatmıştı sanki... Keder hakimdi evin içinde ve gözyaşı...

Fatma sarıldı yavrusuna sımsıkı... Zeynep geri çekilmek istedi, yapamadı. Karşı koyamadı bu sıcacık şefkate. Sonra Fatma anlattı her şeyi yavrusuna zorlanarak... Zeynep inandı anasına, dinledi gözyaşlarıyla... Gitti öptü annesinin ellerinden, okşadı yumuşacık saçlarını. Birden kalktı ayağa isyan edercesine : 'Madem evlatlık almışlardı beni, neden bunca yıldır sakladılar benden? Neden söylemediler gerçek annemin kim olduğunu? Onlardan nefret ediyorum.'



Gitmedi evine, ana ocağında hasta annesinin dizinin dibinden ayrılmadı. Çaresiz dönmesini beklediler... Aysel'in akıttığı gözyaşları dinecek gibi değildi. Faruk'un ise derin bir sızı yerleşmişti göğsüne, nefes alamaz olmuştu...



Annesi gün geçtikçe eriyordu gözlerinin önünde. Doktor olmasına rağmen hastalığın ilerlemesine engel olamıyordu çünkü çok geç kalınmıştı. Her şey için çok geç... Zorla konuşuyordu artık annesi. Bir gün oturttu karşısına Zeynep'i, tuttu ellerini ve:

'Dinle kızım' dedi. ' Kızıyorsun annen ve babana hakikati söylemedikleri için, biliyorum. Ama eğer onlar seni almasalardı belki hayatta olamayacaktın şimdi. Seni ameliyat ettirdiler, canlarından can verdiler sana. Düşünsene hasta olduğunda kim sabahlıyordu geceleri? Canın yandığında kimi çağırıyordun yanına? Kim koşuyordu imdadına? Güzel kızım, sen benim canımsın. Ben doğurdum seni ama yanında olamadım bunca zaman... Ben çok fazla kalamayacağım yanında, halimi görüyorsun. Eskiden nasıl düşerken anne ve babana tutunduysan, onlardan güç aldıysan bundan sonra da onlar olacak tek desteğin. Unutma kızım, gerçek anne ve baba doğuran değil, emek veren, bakan, canını dişine takıp yavrusunu büyütendir.'


Zeynep sarıldı annesine, öptü, kokladı ve söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu düşündü. Annesi çaresizlikten vermişti yavrusunu bir başkasına ama onu büyüten, hiçbir zaman 'el' olduğunu hissettirmeyen bir ailesi, sıcacık yuvası vardı. Yaptığının hata olduğunu fark edip Allah'a şükrederek koştu ailesinin yanına...

Gerçek sevginin emek verilerek elde edilen sevgi olduğunun inancıyla...

14 Şubat 2013 6-7 dakika 20 öyküsü var.
Beğenenler (4)
Yorumlar