Aşkın Küllerinde
Bir Mecnun düştü daha gecenin koynuna,
Adını sen koydun, ölümünü sen doğurdun.
Bir Leyla kayboldu sessizliğin çölünde,
İzi kumlarda kaldı — izini sen savurdun.
Bir kalp vardı, ışığıyla ısıtan geceleri,
Nuru söndü; tek nefeste sen savurdun.
Bir yürek vardı, kendini sana emanet eden,
Acıyı sen kondurdun, ızdırabı sen oturttun.
Hani her şeye rağmen “seveceğim” diyen sendin?
Hani yokluğun ateşti, varlığın cennetti?
Hani yıkılmaz sanırdık bu göğsümüzde büyüttüğümüz?
Ne çabuk düştü duvarlar, ne çabuk bitti söz ettiğimiz…
Şimdi selamsızız…
Bir sabahımız yok, bir merhabamız.
Aydan aya soğuyan kelimeler var yalnız.
Bir zamanlar kanımızı ısıtan o sıcak nefes,
Şimdi buz tutmuş anılar gibi donuk, ıssız…
Söyle; bu muydu derin dediğimiz aşkın özü?
Hani eksiksiz, kusursuz, sonsuzdu sevdiğim yüzü?
Hani sözler vardı, göğe astığımız yeminler…
Hepsi bir bir düştü mü? Hepsi yalan mıydı söyle?
Ben şimdi külleri avucumda bir ateş arıyorum.
Belki yanar, belki sönmez, belki tekrar doğar umudum.
Ama bil ki…
Her küle dönmüş sevda, bir gün toprağa karışsa da,
İçimdeki yangının adı hâlâ sensin —
Ve ben hâlâ sustuğun yerde susuyorum.
