Ateşi Tutan Kimin Elleri
aşk
alnımda biriktirdim suyun tadını
kan revan içinde şarap
bana dokunma
yarama denk düşüyor gece
Ateşi Tutan Kimin Elleri
dolu dizgin bir sabahtı gülüşün
her şey başlangıç bitişini düşünmediğim
mavi günleri vardı ya İzmir'in hani
güneşi bulutlara tutsak olmayan
seninle uyanırdı gün
bir ıslıktın soluğumda çınlayan
düşerdi imbata kısrak yelesi saçların
adımızı söylerken şafakla bir
dur
anılarımı silme
ayırdına varmak isterken yaşanmışlıkların
aniden bir yalan sekerek geçiyor
rüzgar yürüyor / duruyorum
çılgın bir sabır soluğa birikiyor
neden böyle kalabalık susanların korosu
sessizlik sarmaş dolaş
baktım ki gölgemden başka bir şey yok
zaten kokusunda var ayrılık gülün
gün tutsak görkemli yalnızlığımda
üşümüş sözcükler soğumuş soluğum
anlaşılmaz kimsesizliğim / hele şiirim
herkese uzak kendine yabancı
aynanın düşlerine savrulan o çığlık kimin
bekletilerek acıtılır zaman
hükmünü vermiştir yorgunluk akşamları
yalnızlıkla acı harç edilmiş
hüznün duvarlarına konmuş
başın ağırlığının yastığa bıraktığı çukur iz, komidinin üstünde
yarısı içilmiş bir bardak su, bir bölüm sonunda açık bırakılmış
kitap......................................................................
kirli sakallara dolaşmış akşam
kendisiyle oturup içmiştir geceler boyu
...............sızmış umutlarına
bir zaman yorgunuyum
söz kördüğüm / acı donuk
susmalara bırakmış ömrünü tutsaklık
düş yoksulu olmuş uçurum
yanaklarda tuzlaşan hüzün
ateşi tutan kimin elleri
İZMİR
"gül ateşe düştü" isimli şiir kitabımdan
Şairi şimdi okuma olanağım oldu. Şiir kolik bahçesinin şiir çiçekleri içinde albenisi o kadar fazla duruyor. Şiirinin niteliklerini şiirin niteliklerini bizlerle paylaşırken okuyucuya sanatın nasıl olacağını da öğretiyor. Hoş geldiniz diyor o güzel şiirlerinin doyumsuz tadından bizi mahrum etmemesini diliyorum. Tebrikler.
Şiirin -içerikte de geçen- adı etkileyici ve güzel. Giriş te öyle.
"Düşerdi imbata kısrak yeleli saçların
Aniden bir yalan sekerek geçiyor
Neden böyle kalabalık susanların korosu Sessizlik sarmaş dolaş
Bekletilerek acıtılır zaman" dizeleri, usta şairliğin eseri.
"Başın ağırlığının yastığa bıraktığı çukur iz",sözlükte yapılan tanım,hatta açıklama gibi geldi bana.Çok ta uzun. Başın yastığa bıraktığı iz ya da başın yastığa bıraktığı çukur denebilirdi.Kaldı ki "komidinin(komodinin) üstünde" sözcüklerinin, alt dizenin başlangıcı olarak yazılması, şiire daha uygun düşebilirdi.
"Yanaklarda tuzlaşan hüzün" de güzel bir anlatım.
Bütün olarak övgüye değer bir şiir. İçtenlikle kutluyorum.
"Nail'e birşeyler olmuş sanki patlama anı gibi biraz deşelemem geker satırları izninizle sayın Yavuz
güncelleme
anlımda biriktirdim suyun tadını kan revan içinde şarap bana dokunma yarama denk düşüyor gece başta burası kimin sizin mi?Sizin değilse size kim bunu söyletti merak ettim:)
günleri vardı seninle uyanırdı gün...-burası "dı" ile aldatmacanız bence bize bunu yapmayın sonra tehdit anılarımı silmeyle...içinizi tehdit etmişsiniz bence bir yalanın sekerek geçmesi harika bir an-düşünün kulaklarıızı sıyırarak neler demiş o yalan susanların korosu sizi o satırda korkutmuş-acil harf bulun kulaklarınıza ve gölgenizden başka yer olmaması mezarınızın gölgeye vasiyyeti gibi geldi bana burası tam delilik izi kendi kendine konuşma
başın ağırlığının yastığa bıraktığı çukur iz, komidinin üstünde yarısı içilmiş bir bardak su, bir bölüm sonunda açık bırakılmış kitap................................................................ kirli sakallara dolaşmış akşam kendisiyle oturup içmiştir geceler boyu __sızmış umutlarına
ve yönelmiş kıbleye sorduğun soru şu ateşi tutan kimin elleri
bende size soruyorum ateşi tutan kimin elleri ???
saygılar ve daha bir yığın selamlar
fazıl
"şiir kelimesi neleri nelerden alıyor neyi neyden yakalıyor nasılı nasıl değiştiriyor nedeni neden başka şekilde giydiriyor
şiir kelimesi dört harfli bir kelime... her harfi anlamak her harfi kavramak her harfi düşünmek her harfi algılamak aslında harflerin harf olmadığını her birinin ayrı bir dünyaya kapı açtığını ve bu kapıyı birleştirebilenlerin dünyaları birleştirip tek bir kainat oluşturup bu harfleri tekrar değiştirip reenkarnasyona uğratıp metamorfoz edip yeni oluşturan kainattan tekrar tekrar yenilerini tekrar tekrar değiştirip yenilerin yenilerin aklı sonsuzluğa mantığı sonsuzluğa algıyı sonsuzluğa en önemlisi düşünceyi sonsuzluğa götürüp sınırsız adımlarla tekrar ordan gelip giderkenki adımları gelirken farklılaştırıp aynı yol üzerinde sonsuz yollar açmak...
en güzel örneklerinden bir çoğunu sizde görüyorum... ışıltılı bir kapı açıyorsunuz ve o kapıyı açabilenler girdiği zaman sanki bir daha çıkmak istemiyorlar...
"düşerdi imbata kısrak yelesi saçların" "rüzgar yürüyor " "üşümüş sözcükler soğumuş soluğum" "kirli sakallara dolaşmış akşam " "düş yoksulu olmuş uçurum " ve bir başka şiirinizden "söz soğudu" "söylemin omurgası"
karkristali
Daha başka bir site de yapılan bazı yorumları paylaşmak istiyorum.
"''bir zaman yorgunuyum''
Geçmişi günümüze taşımak zordur... Anıları alıp getirmek, karşımıza oturtmak ve söyleşmek...
İzleri aramak yüzümüzde ve yüreğimizdeki yansıması ile karşılaştırmak...
Hep güzeli düşünmek, düşlemek ve anımsamak ister ruhumuz;
Tıpkı şu dizelerde olduğu gibi...
''dolu dizgin bir sabahtı gülüşün her şey başlangıç bitişini düşünmediğim mavi günleri vardı ya İzmir'in hani güneşi bulutlara tutsak olmayan
seninle uyanırdı gün bir ıslıktım soluğunda çınlayan düşerdi imbata kısrak yelesi saçların adımızı söylerken şafakla bir''
Sabit tutamazsın usunda zira yalan bir gölge geçerken diyor sana...
Kokusunda ayrılık var gülün...
Gözlerini kapatıp, ruhunu yüreğine saldığında anlarsın...
''söz kördüğüm / acı donuk susmalara bırakmış ömrünü tutsaklık düş yoksulu olmuş uçurum yanaklarda tuzlaşan hüzün ateşi tutan kimin elleri ''
Geçmişin yolculuğunda bir zaman yorgunuyum, tuzlaşan hüzün yanaklarımda....
Sevgili Nail bey sizede söyledim ya, kaç kez gelip gittiğimdi sözün soğuduğu yazamadığım...
Sevgilerimle kutluyorum sizi...
siyah hüzün