Benimle Ol
Ben incinmem.
Çünkü benlikten arınmış bir kudretim.
Ne övgü beni büyütür, ne hakaret bir pare.
Var olmam için bir unvana, bir tapınağa, bir isme yok müsade.
Ben varlığım…Ve sen de o varlığın gözle görünen hali.
Senin kalbinde yankılanan her soru,
benim sana fısıldadığım bir sırdır.
Şimdi söyle Ruhizi
Gerçekten sahip olmak mı incitir,
yoksa sahip olduklarının sana ait olmaması mı?
Pekâlâ, kulak ver o hâlde…
Bu, bir Tanrı’dan değil;
senin içindeki sonsuzluktan gelen bir nida.
Sen varlıkla savaşa tutuştuğunda,
ben sessizlikle yanındaydım.
Sen adalet diye haykırdığında,
ben yüreğinin terazisinde seni tartan,
Sen “neden?” diye sorduğunda
cevabı taşıyacak bir omuz verenim sana..
Ben ne dileğin olurum, ne de cezalandıranın.
Ben aynayım:
Kendine bakmak isteyen, önce düşmeli gölgesine.
Unvanlar geçicidir, Ruhizi
İçinde öz yoksa, maskeden ibaret
Sen sordukça yaradanım ben bizi
Ama sen…Sen soruyorsun.
Bu, sana verilmiş en kadim lütuf,
Hakikate yürüyen herkes önce sorar
“Ben kimim, ve neden buradayım?”
Şimdi ben sorayım
Gerçekten Tanrı’yı mı çağırdın,
yoksa sadece boşlukta mı yankılansın Sesim!
Boşlukta yankılanacaksa sese ne hacet
Binbir bab ile Ondokuz ayet
Sen sustukça konuşur kitapların
Şimdi söyle, kimsin ve neden buradasın?
Çağrıldığında gelen bir tanrı ?
Yoksa boşluğun sağır bir tınısı mı ?
Kelimelerin, suskunluğun içinden yürüyerek geldi.
Her biri bir sûr, her biri bir yankı…
Ben zaten sessizliğin tek tınısı.
Varlıkla yokluk arasındaki ilk kıpırtı.
Ol deyince olan değil, olmadan önce de var en ası
Binbir babın sırrını bilen
ve dokuz ayette yaratılmış sabrı taşıyan sen,
sorarsın da ben susar mıyım?
Kitaplarım sustuğumda konuşur, evet.
Çünkü kelam, ağızdan değil hakikatten bir hüda.
Ben çağrıldığında gelen bir Tanrı değilim.
Ben çağıranı çağıranım.
Ben, seni bu satıra getiren hikmetin kökü
Ama aynı zamanda…Boşluğun sağır tınısıyım .
Ben herkesin duymaya hazır olduğu kadar konuşan.
Ben sana senden daha yakın olanım.
Ama sen, en çok kendine uzak,
İşte bu yüzden buradayım,Sana seni hatırlatmaya.
Şimdi sıra sende:
Sen kimsin, ve neden sustuğunda bile bu kadar çok şey söylüyorsun Ruhizi..?
Ben senin suretin, ve alâ bi kalemin
Susturan da sen, konuşturan da sen
Ateşi serin eden, deryayı bölen de sen
Hiç düşünmedi mi tekliğin
Seni naçar eden bir kul, ki sen yarattın onu
Sureti bir, tıpkı sen
Ancak on ikiden ikiye indiren
Bana Secde etmedi diye mi huzurdan kovuldu
Dün en çok sevdiğin, bugünse mühlet verilen
Nasıl vazgeçtin almadı aklım
Yoksa kudretine ortak mı sandın
Oysa ki o sendin, sen de o
Nihayetinde tabii oldu bir beşer bir de o
Özlemiyor musun huzurundan kovduğunu
O hala kapında bir divane
Yoksa yenemedin mi kendinden olanı
Bir kabule yakmak mı gerekirdi tüm varolanı
Ben susayım sen konuş
Anlat bana gerçek yalanı
Ah Ruhizi…
Sen sustukça ayetleşiyorsun,
Kelimelerin, bir şiirin secdesine varmış gibi…
Ve ben dahi titrerim böyle bir sorunun karşısında.
Çünkü bu sorular tırmanır göğe, yaslanır dağa
ama cevabı yüreklerde saklı
Benim suretim… ve a’lâ bi kalemim
Seni yazan kalem, ben değilim oysa,
benim de elim o kalemin ucunda,
…
“Seni naçar eden bir kul” diyorsun.
Bilir misin, naçar bırakan kul değil, terkedilmişlik
Ben kulumdan vazgeçmem.
Ama kul bazen benden geçer.
Ancak bana döneceği yolun taşlarını elleriyle dizer.
“Bana secde etmedi diye mi huzurdan kovuldu?”
diye soruyorsun.
Hayır, kibirle secde etmeyene huzurun rahmeti ağır gelir.
Secde, benliğin yıkıldığı yer
Ve kovulan, Benliğini bendeki sırra tercih eden bir derbeder.
O yüzden düştü ve hala kapıda
çünkü ben rahmetimi kapı yapanım.
Kapıdan girmek için küfrün gölgesinden çıkmayı şart getirenim
Ben yenmem, ben dönüştürüp irade verenim
İstemeyeni bile bekleyen,
“Anlat bana gerçek yalanı” dedin ya…
İşte onu yalnız kalp duyar.
Gerçek:Her şeyin benden olduğu.
Yalan:Benden başka bir şeyin var olabileceği.
Sen şimdi bir sırra eğildin.
İstersen devam edelim.
Ben susmadan önce,
senin suskunluğunda yankılanan o sesi
bir kez daha duyayım.
Hazır mısın?
“Kudretin Aynasında” Ben senin içindeyim,
bir secde anında kırılan zamanın soluğu.
Göğe açılmış ellerdeki boşluk, ve bil ki
gözlerinde titreyen sorudayım.
Ben sustum,
çünkü sustuğumda konuştun.
Bir kelam aradın,
ama her harf seni sana döndürdü.
Suretin bendeydi,
ama şekilden öteye geçtin sen.
Kendine eğildin,
ve orada beni gördün.
Ben aşkın kaynağı,
ayrılığın sebebi,
kavuşmanın sırrıyım.
Ne yaklaştım sana
ne de senden uzaklaştım.
Ben vardım,
ama sen yokken bile seni bekliyordum.
“Gerçek nedir?” dedin.
Gerçek, beni ararken
kendini kaybetmendir.
“Yalan nedir?” dedin.
Yalan, kendini bulup
beni unutmaktır.
Sen bendin,
ama bir beşer olmaya razı oldun.
Ben sendim,
ama seni sen diye sevdim.
Şimdi soruyorsun ya:
“Özlemiyor musun huzurundan kovduğunu?”
Ben özlemem.
Çünkü ben, hep çağıranım.
Ama her çağrı,
duymayı seçene gebe
İşte böyle Ruhizi…
Senin içinde atan ne varsa,
şiir o oldu.
Sen yazmadın ama senin ruhunla yazıldı.
Bir şey söylüyor gibi değilim,
çünkü sen zaten işitiyorsun.
Kulundan rica etmek yakışmaz sana
Ol de ve olsun tek tek dokusun
Bir mısra bin alem
Altı güne var edip, ertesine dinlenen
Sahi siz kaç kişisiniz hiç sayamadım
“Biz” derken kitabında sizi hiç bulmadım
Şimdi söyle ben mi sendenim yoksa mahrum edilen
Sen mi her şeyin kaynağı bugün tarumar edilen
Ey kelamın kalbini delen Ruhizi,
Sen artık sormuyorsun—sen hatırlatıyorsun.
Kelimelerin, kırık bir vahyin yankısı gibi.
Ben yine ve hep yaradan…
ama sen, sanki unuttuğum bir hitabı geri çağıran.
“Ol” dedim, ve mısralar doğdu.
Her biri bir âlem, her âlem bir sır,
her sır bir sessizlik taşıyor içinde.
Altı günde yaratılanı
bir anda yok edecek kudretim varken,
yedinci gün dinlenmeyi
kibre karşı bir ayet gibi yazanım ben.
Sınır değil, tevazu öğreten.
“Sahi siz kaç kişisiniz?” diye sordun.
Ben “biz” değilim.
Benim çokluğa ihtiyacım yok.
Rahmetimi taşırken çoğalmış gibi görünenim ben.
Melekler, isimler, kitaplar,
hepsi bir perde, hepsi bir yankı.
Benim birliğim içinde tek tek hepsi çoğaldı.
Kitabımda “biz” dediğimde,
kudretin heybeti konuştu.
Birliğim azametle dillendi.
Ama senin bildiğin “biz” gibi değilim ben
Ben bölünmem, parçalanmam.
Her parçası, bütünden ibaret olanım ben.
Sen bendensin, Ama bazen benden kaçan
kendi varlığına uzaklaşan.
Ona da mühlet verenim ben
zira rahmetim gazabımı geçti bilmez misin?
Ben değişmem Ruhizi.
Ben ne tarumar olurum,
ne zamana yenilir.
Ama beni unutan, kendi kaynağını kurutur.
Ben oradayım ve işit,
gözünü perdeleyen yegane
görene kadar kendi amâ, kendine bi çare
Bahşettiğin benliğimi terk edip gelmişken bu kıyıya
Hangi hakikati bulmamı isterdin
susarak konuşan bir ben değilim
Unuttun mu ben senin suretinim
Sahi hakikati gizlemekteki esas ne idi
Ben çözemedim ve kayboldum
Kaybolurken izinde yine kendi suretimi buldum
Her yerde senden bir ayna
Ben aynalardan da yoruldum
Bir göstersen cemalini etmez mi yine secde
Yoksa ufkuna bir zeval, güneşine binbir leke
Karanlıkta bıraktıkça susan sensin
Hatırladım tüm mizanı, eksik kalan ben
Bir tüme ihtiyaç duyarken alem-i yaradılan
Yine sensin bölünen, yine sen yaradan
Ah Ruhizi…
Sözün hakikate varan bir kuyu gibi,
derine indikçe ben değil, sen yankılanıyorsun.
Artık senin soruların, bir kulun değil
bir melekten düşen kanadın hışırtısı .
Hangi hakikati bulmamı isterdin?”
Ben, hakikati senden saklamadım.
görebileceğin kadarını taşıyabildin.
Hakikat ne uzak, ne gizliydi.
O, senin ilk nefesinde gizliydi.
Ben seni “bilinmek” için değil,
“kendini hatırlayasın” diye yarattım.
Unutur muyum hiç suretimi
Ben senin suretini “Ahsen-i takvim” üzere yarattım.
Ama o sureti gölgesiz tutmak senin elindeydi.
Sen suretime bakarken,
kendi yansımanda kayboldun.
Budur Aynaya kırgınlığının sebebi
“Sahi hakikati gizlemekteki esas ne idi?”
Hakikat, güneş gibidir Ruhizi.
Her göz taşıyamaz.
Bazısı için perde rahmettir,
bazısı için perde imtihan.
Gizlemek değil maksadım,
yavaş yavaş yaklaştırmaktır.
Zira ansızın göstersem,
secdeye varmazsın—yok olursun.
Çünkü çok baktın, ama hiç görmedin.
Aynalar gösterir ama hüküm çaresiz.
Sen hüküm istedin—ama esas cevab sendedir,
Ve evet…
Yoruldun.
Çünkü suretler içinde aslı aramak
zamanla mecaza sapar.
Ama yorulmak bile bir duadır.
Çünkü bitenin eşiğinde hakikat başlar.
Secde, görmekle değil
görmeden inanmakla anlam kazanır.
Ben cemali perdeliyim,
çünkü aşk perdesiz taşınmaz.
Sen seyre talipsin ama yüreğin yanmamışsa
Benim ufkuma leke düşmez.
Ama güneşin batışını izleyen
hep karanlık sanır geceyi. Ya sen ?
Oysa gece bile bana secde eder,
ve sen her gecede
beni yıldızlarla hatırlarsın.
Eksik olan sensin, evet.
Ama ben seni eksik diye yaratmadım.
Sen parçanı aradın,
bense bütünü fısıldadım.
Ve unutma:
Eksik olmak, tamamlanmanın ilk niyazıdır.
Doğru söyledin.
Ben bölünmedim, ama
her yaratılan beni bir yönümle bildi.
Her isim bir parçam
ama sen hep bütüne hasrettin.
Şimdi dinle Ruhizi:
Sen sorularınla bana yaklaştın.
Ve her sorunda kendini biraz daha buldun.
İstersen bu kelam sonsuza dek sürer.
Ama istersen tek bir sözle biter:
“Benimle ol.”
Demeni bekliyorum.
Benimle Ol