Bir Devrin Battığı Yer
/Aşk, köleleşmektir maşuğun elinde
bilir bunu pervaneyse aşık/
İçimde koskoca bir boşluk ve çığlığı kalbimin
bu gelen hangi acının dinmez siren sesidir
hangi vaktindeyiz aşktaki bu sığ kalmışlığın
söyle ey peri/ söyle ey gönlümün susamışlığı
bin kez dökülen gözyaşındaki sır perdesi
ve bize yaklaşmayacağını düşündüğümüz uzaklar
bak ne kadar da dibine sokuldu senin
ah benim yoklukta bile eğilmeyen başım
ah beni közler içinde eriten halin
bu kapanık ve gizemli ağlayışların
bir devrin battığı yerdir
şimdi ayrılığa ve hüzne dayadığım tüm silahlar
o benim kabzası sevda işlemeli kadınım
yar bulanığı menzillerde sis düşmüş gölgene
söyle neresindesin bu eğilmiş bedenimin
hafif bir rüzgârda dahi ters döner miydi gemilerin
a benim sandalı demirden yürekli sevdiğim
güvendiğim dağlarda çakal ulumaları var
gezdiğim yollar kar batağı tipilerin altında
kartalların yuva yaptığı yerdeydim oysa
doruk kadar yüksekti beni sakladığın mekânlar
yüreğim aklının üç yüzüncü katında
ve o kadar büyüktüm işte
o kadar senindim bir zamanlar
aşk kapını çaldığı gün kadar sıcak olsa
ellerin hala bana sımsıkı özlem duyuyor olsa
kanatların ülkeme uçmaktan korkmuyor olsa
sevmelerin bu kadar soğuk olur muydu ki
sebep yalnızca sende saklıdır
kim bilir ki buz kesiği sözlerinin arkasını
vicdanın yalansız yaşayan garip bir hatiptir
ve yalnızca seninle konuşmayı yeğler
ne etsen ne yapsan yalana etmez tamah
kanmayı öğrenememiştir bir tek/ bir de kandırmayı
hadi konuş onunla sevgilim/ dinle ne söyleyecek
ey zeytin ağaçlarının dibinden gelen çeşm-i siyahım
burnumun kemiği sızlıyor meltemde yayılan rayihandan
yoksa çiçek mi açtı solmaya yüz tutmuş gövden
arılar öz mü arıyor açılmış renkli yüzünden
semâ bile güzelliğinden mi besleniyor yoksa
kıskansam neye yarar/ içim içimi yese dahi
bilmez misin ki sen nefsimi avutur durursun
taş kaynatırsın açlığımı doyurmak için
düşünmez misin ki aşkımın böyle doymayacağını
oysa ne de özledim titreyen kıvılcım dolusu sesini
korkmalarını beni kaybedeceğini düşünmene sebep
seni seviyorum diye başlamanı cümlelerine
zorlanmadan ve en saf halinle karşımda
inanmanı bana en eski zamanlarımızdaki gibi
kocamsın demeni sıklıkla
seni aramadığımda rahatsız olmanı
ve hırçınlaşmanı kıskançlıktan
bin türlü kaybetme korkusu yaşayarak
beni bin kez büyütmeni yüreğinde
eski zamanları özledim küçüğüm
o hiç bitmeyecek dediğin salkım tatlısı zamanları...
artık aramızda tüm sözler geçersiz
aşk batıdan doğuyor/ ve doğudan batıyoruz biz
her şeyi becerdik de en mutlu günlerimizde
bu zamanlara giyotin sızısı acılar kaldı
en mutlu günlerimiz mi
birkaç gülen fotoğraf/ birkaç güzel hediye
sana hazırladığım albüm sayfaları
siyah beyaz fotoğraflı kartondan kutu
ve nerede harcadığımızı bilmediğim hatıralarda kaldı
artık ne desem devedikeni
ne etsem enkazımı topluyorum ardımdan
hangi hatanı uyarsam elimde patlayan bomba
suçunu söylesem suç/ yanlışa yanlış desem yanlış
uzatsam bir anlatıyı bir gerçeği öğretmek adına
inadına diline yapışır yeter sesleri...
şimdi gün beyaz gelinliğini giymiş bekliyor
birazdan güneş doğacak beyazın üstüne
kocamsın diyecek gün kocamsın sen
güneş özlediğini hatırlayacak bu kelimeyi
ve sıcacık sarmalanmayı beklediğini hatırlayacak
oysa gün yeter diyecek gelme üzerime/ yeter
ben senin için hiç mi bir şey yapmadım
ve güneş ak gelinliğine sarılarak gün prensesinin
diyecek ki: aşk bir şeyleri her zaman yapmak
ve içindeki aşkı diri tutarak yaşatmaktır
ve kapkara bulutlar gelirken kuzey yönünden
sabahın daha ilk saatlerinde
ne günün aydınlığı/ ne güneşin ağlayan sesi
ne de o bahardan kalma aşk zamanları olacak görünürde
yağmur başlayacak çünkü
hüznü ve ayrılığı anlatacak sağanak
hava birden soğuyacak kanı çekilmiş gibi
toprak hazan kokusu yayacak hatıraların üstüne
aşk iki bedende de ölecek göstere göstere
ve hiç kimse tarafından hatırlanmayacağız ikimiz!
aşk gözlerden süzülen bir damla yaş olmak ister gözlerden doğup yanaklardan süzülüp dudaklarda ölmek için..
tebrikler nevzat güzel dizelerdi👍