Bir Gün Anlarlar
Kimseye anlatamadım…
O kadar çok şey birikti ki içimde,
Artık susmak da canımı yakıyor.
Yürüdüm…
Hem de çok yürüdüm…
Ayaklarım değil, kırgınlıklarım taşıdı beni.
Her adımda biraz daha unuttular beni,
Ve ben… biraz daha hatırladım kendimi.
Gülümsedim bazen,
Ama gülmek değilmiş o meğer…
Sadece dişlerimi sıkarken
Ağlamamaya çalışmışım.
Ne kadar taş gibi durduysam
İçimde o kadar tuz döküldü yaraya.
Kırıldım, parçalandım,
Ama kimse cam sesini duymadı içimde.
Herkesin mutluluğunda bir yer buldum,
Ama kimsenin yalnızlığına sığamadım.
Fotoğraflarda vardım,
Ama hatırlarda hiç olmadım.
Sustum…
Çünkü anlatmak,
“Yine de anlamayacaklar” demekti.
Sustum, çünkü ağlayınca utanılacakmış gibi öğrettiler.
Ne benliğim kaldı sonunda,
Ne de o uğruna savaştığım emekler…
Adalet birilerine gülümserken,
Bize sadece “unut” düşüyordu.
Unut dediler…
Oysa en çok unutanlar,
Bir zamanlar “hiç unutmam” diyenlerdi.
Ve ben, bir gün bile unutamadım.
Unutmayı bile beceremedim…
Ne bir “nasılsın” geldi geriden,
Ne bir “iyi ki vardın.”
Sadece yok sayıldım,
O bile çok gürültülü geldi bazen…
Ey kalbiyle yürüyen insanlar…
Bir gün gelir,
Hak bile geç kaldığına pişman olur.
Ama biz o gün kim bilir nerede oluruz…
Belki toprakta,
Belki hayattan el çekmiş bir köşede.
Ama vicdan...
İşte o, hâlâ burada,
Bir çocuk gibi dizlerini kucaklayıp
Sessizce ağlıyor.
Ve ben…
Her şeyin sustuğu o yerden
Son bir kez bağırmak istiyorum:
BEN ÖLMEDİM!
BEN ÖLMEDİM!
Duydunuz mu?
Ben hâlâ içimde yaşıyorum!