Bir Sevdayı Sevda Yapmak İçin

kahır çekmek bile
dengi dengine ise güzel durur.
tek başına çekilen bir eza,
fezada pek adaletsiz
pek tekil durur

sen içiyor değil,
gürül gürül çağlatıyorken
yemek borundan
şah damarına
şöyle en kralından sevdazede Hızır'ı bir
şişe rakıyı
ve bir gemi olduysan çukur tümsek
dalgalı Ba(de-niz) açıklarında
ve dertlerin en küfürbaz
en çirkef sokak fahişesindeyken
koyu koyu,
bileceksin ki ''O'' da içmekte seni soylu
bir kadehten
tam tekmil bir sevdanın şerefine doğru

işte o zaman bir sanattır ağlamak
erkek adam için.
öyle ya
ağlatmayan seviye sevmek denir mi?
bağ dokusu gevşek bir adam,
son nefesini vermekte iken
portakal kokan bir bahçede,
ezanın en bağrından kopana
'ben hayat yaşadım' diyebilir mi?

çünkü hayat,
portakal kokan bir bahçeye
hayranlıkla bakan
haylaz bir çocuğun
tırnağından delip kemiğinden geçen dikenli teldir

ve ancak nekahat süresidir ki o ,
dikenleri
kerpetenle tek tek kopartıp
en yumuşak kadın dudağına
çevirmeyi öğretir.

işte sevda da buna benzer,
siz can evinizden
çıkartmaya çalışırken
en ucu bileylenmiş saçmaları,
o bir uzakdoğulu hoca titizliğinde
önünüze sunmaz Buddha nın yeşil çay
kokan sükunete çağrı kavgaya yeğ
kitaplarını

ama sevda dediysek öyle bireyci,
Sheakespeare'ci,entellektüel amcaların
dediğinden değil,
Fransa'larda master yapıp
görmüşünden-geçirmişinden
hiç değil.
şöyle harbi harbi,
ete kemiğe çarpan
en alaturkasından sevda
ve elbette bölünmüş altın bir elma gibi
tam yarı yarıya.

işte böyle bir sevda,adamın imanını ,
soyunu sopunu deler geçer
ve magma kadar kaynar
bir gözyaşı tufanını hakeder.

bir sevdayı sevda yapmak için
en ağır çuvalından zahmet gerekir.
ve bir sevdayı sevda yapmak için
yevmiyesi ''Hakk''ıyla ödenmemiş,
yahut ''Hakk''sızlığıyla ödenmiş,
öfkeli-zorunlu-çaresiz
bir işçinin en az 3 ay
tam günlük mesaisi gerekir

ve bence alaturka olmalıdır sevda,
her sevdaya biraz arabesk gerekir