Bir Tombala Trajedisi
İpeksi bir nazire, çalan kapıcığımı
Benden önce afalladı, içimdeki tıkırtı
Paspasın altında bir roman, geldik sevemedik
Cinnetin usulcası, kasırganın kibarı olmaz
Tercüme edemediğim yabansı bir külliyat bu
Mum eriyor, ışığı tenimde eriyor
Bitkin saatlerin fısıltısı kararsız
çatlamış duvarımda latife renkli bir not :
Aralık şarabı geceyle içilir
Bayan kırmızı tasasını bende unutmuş
Bir anda kıpırdanan yitik gölgelerimin şaşkınlığı dibime vuruyor
Seviyorum böyle melankolik bilmeceleri
Uyuklarken penceremden dökülmesi gibi mavi kuzgunların
1. Çinko
Denizin huzur böceği haylaz bir dalga gibi
Mercanların arasında berduşça
O aynı ucu kanlı oltalar umurunda değil
Karaya vursa da arada bir sabırları
Morarmaktan bıkmasa da tutkuları
2. Çinko
Dimyat uzakta mı bilmiyorum
Eldeki avuntudan da olmayalım da
Faizsiz bir illüzyona da razıyız
Rüyalar fetret devrinde, saltanat çoktan yıkılmış
Kapı çatlağından sızıyor mayhoş sevişmeler
ayak sesleri duyuyorum uzağımdan
lakin pek bir detone, belki de geri geri
3. Çinko
Şifacı cümlelerin elinde hediye ayrıntı paketleri
Bir yandan hatıra dolu hendeklerimi kazıyor, tüm şöhretiyle
Bir yandan kemiriyor diyeti yarım kalmış hayallerimi
Bir bin yıl daha penceresiz olursa bu sessizliklerim
Nasıl zaptedebilirim alın yazımda saklı zehrimi
İşte sağ elimde sıkıca tutmuşum tüm birikmiş kusurlarımı
İşte çaldı kapı, gelen ağlamaklı ve paramparça bir fotoğraf
Düş misafiridir, yine de buyur ediyoruz
Sıkıca tuttuğumuz kusurlarımızı kursağımıza gizleyiveriyoruz
Madem çektik bu ipsiz geceden bir kart
Ve yerine oturmasa da bir kez daha bu taşlar, dört duvar çölümde
Yine de tombala; bu kayıp ve düğmesiz günlere inat...
Oktay Coşar