Cevapsız Sorular

Gece, kendi karanlığından ürken,

küçük bir bebek gibi,

altındaki yeryüzünü ıslatmakta.

Ve ben ıslaklığı umursamaksızın,

adım atmaktayım bir başka boyuta.


Boyut aşmaya çalışan bedenime dönük,

rüzgarın ahesteliğine kapılmış,

bana doğru yaklaşan, bir kaç yaprak saat.

Gözlerim, fıldır fıldır içinde dört dönen

yelkovan ve akrebe bakar halde.


Saatin renginden anlaşılıyordu.

Besbelli saat zifiriyi karanlık geçiyordu.

Bense yürüyordum,

dilde yuvarlanan yosma

ve adi tümceler sokağında.


Baştan aşağıya,

ağlayan bir vücut ile

gökyüzüne doğru atıyorum ayaklarımı,

öndeki ve daha öndeki kaldırım bulutlara.

Rüzgar, toplum içinde,

kulaktan kulağa konuşulmaz nezaketinden,

kelimenin tam anlamıyla yoksun bir şekilde,

kulağıma fısıldıyordu bir kaç melodi.


Melodide ise, nefes nefese kalan gırtlağının,

boğazına verdiği acıyı hissediyordu kalbim.

Ve giderken tohum attığın umutlarım,

filizlenmeden sol'u veriyordu melodiye.

Halatla boğazıma ve sana bağladığım göz yaşlarım,

geleceğini umuyordu.


Bu fasılada sel olup akıyordu,

senin için intihar eden akışkan sıvılar.

Gel ve tut içimden akan sıvıları,

gel ve yüzlerini karart haklı çıkanları.

Gel ve kurtar beni yalvarırım,

-biz gelmez demiştik- diyen dillerin azabından.

Ve bilinçsizce yöneltilen,

cevapsız soru zarflı,

mektuplardan.

09 Eylül 2011 68 şiiri var.
Yorumlar