Cinlerin Düğünü
Çırpınmak aylar sürer,
delil ortada yok
tükenmez kinle doğrudan ilintili,
yanısıra
kanımı kaynatıyor cıvıldaşmalar
toparlanmak uzun sürmez
kesinlikli dağılmalar üzerinde,
kırbaçla efendisinin elinde tuttuğu salgıların
yine kırbaçla evcilleştirilmesi
merhemler iyileştirmiyor artık yaraları,
süzülerek meydanların arasından
ayak bağı oluyor
hayret ki
cinlerin düğünü istediğin
çetelesini tutamadığın kadar
imbikten süzülerek geçercesine,
öyle bir derdim yok çünkü,
karşılıklı ağlaşıyoruz,
ağyar,
çok ketumları en köşelerde
deruni yalvarışlarımdan halli
ahım şahım ,
ahizeye üfleyenleri tuzlayıp
öylece,
baldırdan sokan arıların yerine koydum kendimi
mart ayında yerinde sayıp
birden coşan nehirlede yıkanan soğuk tenimde,
sonradan ahlaka mugayir seslenişler tavrında olduğumuz
yaban armutlarının kokusundan hoşnut
çok seviyorsun demek
bir ahu gözlü koca bir familyada gizli,
tümünden bile dokunulmaz,
tüylerin dikenleşince
kılımız kıpırdamazken
meteor yağmurları benim,
akarsuyun debisinde
bir acı satlıcan
gözenek yankısı davul ve zurnayla
beğenmeyip suratımı dağıtasım gelir,
o davetler ki mutlu kılar insanı
bir kindar akça surat,
sabaha kadar gülüp eğlenir
daha önceden tutulduğum kiraz dudaklar aklımdaki
çok kutsal bağlamların dikenleriyle
akıl almaz bir döngü başlatırlar
bir ses,
tuzu ekilmemiş anne yemeği,
o haliyle de lezzetli
fakat omuzlara biniyor ağır yükler sarınca,
başka yükseltilerde kapıdan kimse girmiyor içeri,
sabahlara kadar eğlendiğimiz,
düğün sonrası,
hiç kimeyi tanımadığında bile,
pek bir öteki
pek bir artı değer..