Çürüyen İktidar ve Zehirli Sarmaşık: Bir Ayartma Destanı

I. Aristokrat Putperest Laneti: Paslı Yatağan ve Kem Gözler...
Kadife perdeleri havalandırdı, nemli rüzgarı boğazın
Dökülen yapraklar gibi fısıldadı bir devrin sonu
Aristokrat putperestin damarlarında bin yıllık kan tortusu
Dudaklarındaki küfürler, tarihin küflü sandıklarından sızan uykusuzluklar gibi
Gagası gümüş tunçtan pençeleriyle tutsak bir kuş, altın kafesinde ant içiyor özgürlüğe
Ki
İhtişamın gölgesinde solmuş, düşüyorken ruhu derin bir kuyuya
Kütüphanesinde bin mezar, her ciltte ölmüş bir kibir sela bekliyor
Oradaki parşömen kokusu, en iğrencidir çürüyen anıların
Evinin mermer koridorlarında yankılanır ayak seslerinin boşluğu
Omuzlarındaki şehir, eski Bizans'ın kadim suskusu
Kalbi taş kesilmiş mozole gibi, sağırdır diline aşkın
Ve
Sürüklenirken hiçliğe
Paslı bir Yatağandır nefesi... Her nefessizliği çağ yangını!
Yine de
İnce bir sızı parlar derinlerinde
Mikron çatlak...
Bilinmeyene susamış yeni gün...
Kem gözlere alevli arzu...
Paslı Yatağan gibi kınına sıkışmışken ruhu
Komik aynalar bataklığında sessizce boğulur bedeni
Baba mirası gendir tüm yaşamı
Soluk ve kirli tablo gibi...
Giotto'daki "Defnedilişi Meryem'in" isyanı gibi....
Her fırça darbesi hayal kırıklığı, lanetli bir iz gibi...
II.Bakire Nila: Zehirli Elma ve Yosun Gözler...
Ve o
*Bakire Nila
Saçları sarı alev gibi dans eder
Dudaklarında çağlayan şeytani hevesle gülümser ruhlara
Kaderin gizli diliyle oynaşır,
tarot destesi parmaklarında
Her kartta kehanet
Her yüzde aldanış saklar
Gözleri, yeşil yosunların arasında parlayan bir sırdır ah!
İstanbul'un dar sokaklarına yankı kışkırtan fısıltı
Doğanın asi kızı
Boudica'sı şehrin, uykusuz fürkatın ta kendisi
Çiğ tanesi kadar berrak ve hançer kadar keskin
Bedeninde dans ederken ay ışığı, teninde tomurcuklanır baharın şehveti
O
Ölümlü değildir asla sıradan, kıyamet_i güzellik
Mühürlü sırdır dudakları, her tebessümü tuzak
Kaçarken geçmişten, ele geçirir geleceği
Ruhu eprimiş kumaştır ipekten, her düğümünde bir hikaye...Dinmez sızı!
Ki
Büyünün ve isyanın kesiştiği noktada zehirli damladır
Yılan derisidir parmakları, her dokunuşuyla buza öykündüren hissiyatları
Solucan deliği derinlerinde kaybolmuş uzay mekiğiyken kalbi
Havada asılı kalan parfüm kokusudur varlığı
Cezbederken öldüren doğasıyla,
İntihar tutkusudur Lemming'lerin!
III. Şehvetin Lanetli Dansı: Maskeler ve İlk Hissiyat..
Esirdağ yamaçlarında karşılaştıklarında zaman durdu
Dev bir sekoya gölgesine sığındı kesilen nefesler
Yankılar titredi sadece, dilsizdiler...
Sadece izledi ruhlar, fiilsizdiler...
Buzdan duvarları vardı adamın,
kadının ateşiyle eridi bir çırpıda
...!
Nasıl bir kıvılcımdır ki,
o an volkan patlaması
Sanki ikiz gen çarpışması
Akıl tutulması
Kalp ezilmesi
Yılan misali bacaklarına dolanması şehvetin...
Doom bir melodi çalındı, mahremlerinin pasaklarına sızıldı
Uzun ve karanlıktı orada geceler
Sırlarla bezenmiş tüller gibiydi bu yüzden sevişlerdeki heceler
"İlk kez ıslanıyorum" dedi kadın "böylesi bir yağmur altında"
Adamınsa ender fırtınalarından biriydi
böylesine sağanaklanabileceğinin değildi asla farkında...
Fısıltılar
Fısıltılar
Bitmeyen öpüşlere eşlik, damlacıklarıydı o sağanakların
Sevdalı iki mezar taşı gibi ağırken ruhları
Şehvetin sihriyle doluverdi bedenleri
İki ucundan tatmaya koyuldular sonra yasak meyveyi...
Açılan tarot falları
Yüksek Rahibe ve Şeytan kartları
Bu bir vajina destanı değil,
lanetiydi penisin, tekrar tekrar
küfürler ettiren kadere
Her dokunuş bir günah
Her sarsıntı sapkın bir ayindi
...
Prometheus'un ateşi çaldırması gibi...
Kıyamet senaryosunda parmağı mı vardı ki Pulp Fiction senaristinin?
Birleşen bedenler
Atılan çığlıklar
Boşlukta yankılanan acılardı aslında!
Kaybolmuş yıldızlar gibiydiler
Öylece
Karanlıkta
Şehvetin buğusu
Kör korkuyla kapladı zihinlerini, tıpkı sisi gibi Namib'in
Mantığın neferleri dipsiz kuyularda boğuldular
Her nefes bir isyan
Her bakış gizli bir arzu
Heyhat;
Kaderin ağları örülüyordu yine sessizce
...
Ölümcül tuzaktı çünkü Esirdağ'da sevişmek!
IV. İhanetin Metal Tadı: Kanserli İnanç ve Yıkık Dünya...
Aşk zehirli bir sarmaşıktır, her düğümünde ruhu boğan
İnançsa dağılan kum saati gibidir akar durur tanelerce
...
Siren şarkısıyken kadının sözleri, aldatır avını şuhluğu
Camdan kule gibi çatırdatır parçalar kalpleri...
"Gözleri Tamamen Kapalı" iken dahi dans eder, süzülür tıpkı bir hayalet gibi
Aşk değildir bu kurban sunumu
Bir seremoni ki acı dolu
Sadece ayindir onda sevişmeler
Cehenneme açılır kapısı
Dönüştürür zihinleri duvarları yıkık şato enkazına
Ölü kuşlar gibi hapseder harabelere anıları
İçten pazarlıkçı tezgahlarında parlayan sırlar taşır gözleri
Keskin bir hançer gibi saplar sonra sırtına acımadan ihaneti!
- Kan mı?
O ruhumun derinliklerine sızar yavaşça
En büyük korkumdur bir kabusun içinde uyanmak
Nefes nefese her düş,
sıralı mitralyöz kurşunu gibi delik deşik eder göğsümü
Paramparça olmuş inancım vitray camlarına benzer...
Bir girdap ki içine içine hiçliğin
Ebediyen dolaşır ruhumda gölgesi, anlamsız bir piçliğin
Her dokunuş bir iz bırakır bedenime, yanık gibidir acısı
Her kelimem bir lanet olur sonra
Ebediyen koşturur peşimden anısı...
V. Sonun Gölgesi: Kül ve Pişmanlığın Mirası...
Şimdi şehrim ağlıyorken, rüzgarlar fısıldıyor kayıp ismimi
Mezatta gibiyim, taş duvarları arşınlıyorum
Yüzümde çizgiler, derin izleri yaşanmışlığın
Gözlerimde bir boşluk ki kaybolmuş umutların sessizliği
Sense sis perdesi gibiydin aniden kaybolan
Ardında bıraktığın boşluk mezar taşı kadar derindi
Tarot destesi yerlerde
savrulmuş
darmadağın
Her kartında bir lanet, bir çığlık, bir yalnızlık
Aşk yanılgıydı ya, ateşböceğinin o kısacık ışıltısı
Zehirdi bende şehvet, ruhunun dipsiz kuyusunun hasımlısı
Ki
Mirastı bize ihanet, kuşaktan kuşağa geçen hastalık
Ve inançsa;
O bir mum ışığıdır rüzgarda titreşen, kıstaktır umudumuza
Bu bir destan
bir çığlık
karanlık şehirlerin ortasında
kaybolmuş ruhların öyküsü
Protez hayatların sonsuz döngüsü
Ruhlarda yaşayan yasadır oysa Tanrı gölgesi!
Her şafak, yeni bir pişmanlık,
Her akşam, yeni bir hüzün
Ruhlar mutlak kendi cehennemlerinde yanmalılar
...
İşte bu en güzel c-ezadır aşka!
... Kızıltan ...
-Notafor-
Nila!
Sen ki unutamadın halen beni
Bu destanın tam orta yerinde, teslim ettim
*ben de tüm mahremiyetini şehvete...
Ve bil ki ;
Üç harfi geçmeyecek sonlar yakışır,
tümüne toksik nirvanaların...
https://youtu.be/-QO9XluCuuQ?si=Mglbd66X75vzpwvg