En çok kendime vicdanım
Ne çok unutmuşum kendimi.
Beni üzmelerine,
kırmalarına,
yok saymalarına ne çok müsaade etmişim.
farkında bile olmadan.
Sanki acıya borcum varmış gibi sustum.
Sanki her yutkunduğumda biraz daha insan oluyormuşum gibi sandım.
Ama öyle değilmiş.
Susmak, bazen insanı yüceltmiyor,
tam tersine, içten içe öldürüyor.
Ben de yavaş yavaş ölmüşüm meğer.
Bir parçam hep eksilmiş,
bir yanım hep yara kalmış.
Kendime kızgınım.
Onlara değil… artık değil.
Çünkü izin veren bendim.
Gitmelerine, yalanlarına, kırışlarına, sessizliklerine hep “tamam” dedim.
Oysa hiçbir şey tamam değildi.
Ben değildim.
Şimdi anlıyorum, vicdan dediğin bazen fazlasıyla merhametli olur insana.
Başkaları için ağlarken,
kendini affetmeyi unutur.
Ben de öyle yaptım.
Başkaları için kırıldım, ama kendimi hiç onarmadım.
Sevdim, inandım, sustum…
ve sonunda kendimi kaybettim.
Belki de artık en çok kendime kırgınım.
Çünkü en çok ben bıraktım kendimi yarı yolda.
Ben izin verdim,
bana değer vermeyenlerin içimde yer etmesine.
Ben sessiz kaldım,
hak etmediğim her şeyi haklıymış gibi yaşadım.
Şimdi içimde sadece yorgunluk var.
Ne affedebiliyorum, ne unutabiliyorum.
Sadece içimden geçen o tek cümle yankılanıyor durmadan:
“En çok kendime vicdanım.”
Ve artık biliyorum;
kimseye değil, sadece kendime borçluyum artık.
Kendimi affetmeye, yeniden ayağa kalkmaya,
artık kimsenin beni eksiltmesine izin vermemeye…
Ama belki de çok geç kaldım.
Çünkü bazı yaralar kapanmaz,
bazı kırıklar artık tutmaz.
Ve ben…
kendi vicdanımda bile huzur bulamıyorum artık.