Esir Düştüm Yokluğuna
Sabaha kavuşmakta olan gecenin,
son demi gibi karanlık
Ölmekte olan bir bedenin,
anlamsızlaşan dünyaya bakışı kadar alaycı suskunluğun
kuru bir sünger gibi emiyor,
varlığınla sulanmış yüreğimi
Köle düştüğümden beri yokluğuna;
Kayboluşum zor, esir pazarlarında
prangalarımdan tanırsın beni
' ...
Yürüdüm;
koşup durduğun sokakları
Kokladım;
Bir zamanlar hüznünün,
mutluluğunun sindiği harabe duvarları
Sevdim;
senin gözünden bakar gibi
bir daha geçmişe giderek
ruhunda iz bırakmış her şeyi
Bir âmânın değneği gibi
seninle tanıdım bu şehrin bilinmezliğini
Ara sokaklara tünemiş ne kadar solgun yüz varsa
sandım ki arta kalmışlar benim gibi
ölüyü dirilten gülümsemenden
Düşmanlarımı korkutan heybetim yok
Azmim,
cesaretim
uzak!!!
ölü çıkacağı çarpışmalardan
Oysa sevgimin korkuttuğu yürekler var
sevilmekten ürkmüş sevgilim
Sen ısısı sana değmiş
Bir ateşten korkarken
Ben bütün yangını ile içimde taşıyorum
Sen onun sıcaklığından ürkerken
Ben yüzüne haykıracak cesareti buluyorum
Seni sevdiğim renkten,
kitaptan,
filimden,
sana ait olmayan hiçbir şeyden değil
Senin için büyüyen,
sana olandan haberdar ediyorum
Eğer o tanrı ki;
kendini beş vakit aklıma düşürmek için
dünyaları yaratıyorsa
Yarın, beş vakit aklımı çalanı değil
yaratığı aşkın acizliğiyle
O'ndan bir parça olanı sevdim diye
beni cezalandıracaksa
kim inanırdı ki ona... '