Eskiye Dair Ne Varsa

Dar bir sokak,
İçinde sıcak mı sıcak yaşamlar
Sıra sıra, kimi bitişik, kimi bahçeli ve avlusu geniş
Birbirine bakan kâgir evler
Yığma katlar ile hayat haneleri...

İşte benim de çocukluğumun geçtiği
İlk harfi öğrendiğim
İlk sevincimi ve kederimi paylaştığım
İlklerin yaşandığı evim;
Mahallenin bu dar ama sıcak sokağında
İki katlı, avlusu geniş bir ev...

Avlusunda dut ağacı
Benimle birlikte büyüdü ve serpildi.
Yine bitişiğinde süt ineğinin ve buzağısının sesi
Sanki dün gibi kulağımda
Yanı başındaki samanlığı ve üzerinde yığılı yoncası
Bilmem, kaçıncısı benim hatırladığım
Bilmem, kaçıncısı burnumda kokusu...

Avlunun dışarı açılan tek çıkışı olan kanatlı kapısı
Karanlık yavaştan dolunca sokağa
Sürgülenir ve evimin kopar dışarı ile bağı...

Annemin ve komşu teyzelerin yılda bir de olsa
Avludaki tandırı harlaması
Ateşin mi, yoksa ağustos ayının mı sıcağı
Bilinmez ama terletince, çevrilir sacdaki yufka
Ve koşuşturan çocuklara
Pişirilir yufkanın peynirlisi
Güzel niyetlerin en lezizi...

Doğduğum ev,
Gün gördüğüm
Ağladığım
Gençlik eşiğinde iken ayrılıp, geride hatıralarla terk ettiğim ev...

Hala, kulaklarımda annemin akşamı haber veren sesi
Ya da babamın ikaz dolu seslenişi
Belki de taze kalan anılarda
Avluda ki gülüşmelerin neşvesi...

Sokağa bakan pencerenin
Açılınca perdesi
Karşı komşunun görülür rengarenk bahçesi
Biraz sağa dönünce
Sokağın başında karpuz satıcısının duyulur çınlayan sesi...

Akşam serinliği çökünce evlerin önüne
Komşu kadınları fiskos mesaisinde
Çocuklar ise Japon kalesi top peşinde
Ya da dokuz aylık oyunun sekizinde...

Sokağın bir ucundan diğerine
Film şeridi gibi geçince gözümde
Nice kırık ve yamalı hayatların
Bulursun hepsinden bir emare...

Mütevazi hayatların
Geniş aileleri
Curcuna içerisinde yaşanır sevinci ve kederi
Eğer bir düğün var ise katkı bulunur her biri
Ya da cenaze kalkıyorsa sessizce
Hüzün resmi geçittir bu mahzun evlerde...

Yağlı kayışın saklandığı hangi evin duvarı
Ya da topun sekerek kırdığı
Hangi kırık kalplerin dışarı bakan boyasız,
Silik penceresinin çatlak camı
Hatırımda yoktur ama o günlere ait dimağda kalmış
Yalın ve tatlı bir esinti...

Mahallenin birbirinin benzeri sokaklarında
Koşar adımlarla çevrilen çemberimin
Hızıyla büyüdüm.
Dönemeçlerde yaptığım sükseler
Çemberin içerisinde kurgulanan hayallerim
Her dönüşünde küçük dünyamda yaşattığı tarifi imkansız zevklerin
Tel tel olan çağrışımları nağme nağme dökülse
Dinlerdi belki gözlerim...

Artık, o günleri yaşayamıyorum
Artık, yağmurun çıkardığı toprak kokusunu kapımın önünde duyamıyorum
Artık, çemberim dönmüyor yalpa yalpa
Artık, patlak naylon toplar çarpmıyor evimin penceresine
Artık, hüzünlerimde ve sevinçlerimde çoğalmıyorum
Artık, taş gibi sokak gibi bir köşede duran susuz çeşme gibi yalnızım.
O eski günlerin o eskimeyen yaşantısı nerede...

Sorarım size nerede...

27-06-2012

06 Temmuz 2012 181 şiiri var.
Beğenenler (5)
Yorumlar (4)
  • 12 yıl önce

    İlknur hanımefendiye ilgisinden ötürü teşekkür ederim...ÖF

  • 12 yıl önce

    Çetin, Hüseyin, Ersin beyfendilere ve Yusuf kardeşime ilgi ve alakalarından ötürü teşekkür ederim...Ayrıca Nuray hanımefendiye ve Seçki kuruluna da teşekkür ederim...Saygılarımla...ÖF

  • 12 yıl önce

    harikaydı dostum kutlarımmm👍👍👍

  • 12 yıl önce

    ..bir kez daha ispatlanıyordu özlemin en güzeli geçmişe duyulandı canlı bir öykü tadındaydı ne güzeldi teşekkürler üstad tebrikler...