Eylül Düşmeden
gidecek kadar
var mıdır soluğu, uzun yürüyüşlere zamanın
somurup tüm acıları
gün
gebeyken yine
ışık kirpiklerini kırınca
kuzuların
var mısın göçmeye
karanlığı çatıp
loş mahzene
heybede umut, işaret parmağını tutup menzile
mihrabın yönüne
tutuklayıp tüm kahpe düşleri
ve gömünce şafak avlularına
düşüp
kasıklarından taze gelinin
saçlarında mayıs duvağı
yamaçlarında döllenirken ışık dağların
dağların ezgileri yeniden düşerken çakal inlerine
dağılırken zulmeden yalnızlığın pusları
bir başına
bir başıma
ya da
ya da
gelincikleri çalıp
zeytin dallarına
bir ağaç kavuğunda akşam
bir ağaç kavuğuna sabah doğurmaya
yorgunluğun
yorgunluğum
acıtırken göğüs kafesini
terimizi öperken
saçların
saçlarım
bir çay demi mola
ve
ağlatınca ayaklarımızın kan kokusu
sonra,
gidecek kadar
kalır mı soluğu, uzun yürüyüşlere zamanın
somurup tüm acıları
eylül düşmeden
düşmeden şehir mezarlığına...
Eylül bu epey hüzünlü aydır hem yüreklere hem gönüllere sızı bırakır...😅
yorgunluğun yorgunluğum acıtırken göğüs kafesini
terimizi öperken saçların saçlarım
bir çay demi mola ve ağlatınca ayaklarımızın kan kokusu
sonra,
gidecek kadar kalır mı soluğu, uzun yürüyüşlere zamanın somurup tüm acıları
eylül düşmeden düşmeden şehir mezarlığına...
Sen yaz be usta yaz biz okuyalım ..😙 sustum 🤐 şiir okuma zamanım gelmiş yine bir daha bir daha okumaktan ne çıkar...😙😙